Yılmaz Özdil’in geçen mayıs ayında Sözcü gazetesinde yayınlanan 15 köşe yazısının eski yazılarının tekrarı olduğu ortaya çıktı. Özdil eski yazılarından kopyala yapıştır yaparak yeniymiş gibi yayınlamış. Kopyala tekrarla yazılardan birisi mecliste Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile birlikte hapsedilmesi için vekilliği düşürülen Enis Berberoğlu hakkında. Berberoğlu’nun 2017’de tutuklandığı dönemde yazdığı bir yazıyı kopyalayıp yeniden yayınlamış. Ben de kıdem tazminatı konusu her gündeme geldiğinde bu faşist yazarın durumuna düşmekten korkuyorum.
Şakası bir yana kıdem tazminatı her gündeme geldiğinde eski yazıların –istemesem de- aynı önemli noktaları tekrarlamak kaçınılmaz oluyor. Sonuçta 1936’da çıkarılan İş Yasası’ndan beri var olan bir uygulamadan bahsediyoruz. 18 yıllık iktidarı boyunca bulduğu her fırsatta tazminatı gasp etmeyi diline dolayan bir hükümet tarafından yönetiliyoruz. Kıdem tazminatının anlamı ve etkisi de sermaye iktidarları tarafından yok edilme arzusu da değişmedikçe aynı şeyleri yazmak zorunda kalıyoruz.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı’nın “istihdam paketi”ne dair yaptığı bir konuşmada “tamamlayıcı emeklilik sigortası” için hazırlık yaptıklarını söylemesi kıdem tazminatının fona devredilmesi girişiminden vazgeçilmediğini gösterdi. Tazminatın fona devredilmesi için sendikaların -en azından DİSK’in- dâhil edilmediği bir müzakere süreci yürütüldüğü, sermaye örgütleri ile kapalı kapılar ardında bu konunun pazarlığı yapıldığı bilinen bir gerçek.
Bilindiği üzere kıdem tazminatı bir işyerinde 1 yılı tamamlayan her işçinin iş kanununda belirtilen nedenlerle işten ayrılması durumunda çalıştığı her yıl için 1 aylık giydirilmiş brüt ücret alması ile hesaplanan bir tazminat. Yapılmak istenen düzenleme ile kıdem tazminatı işten atılma ile ödenen bir tazminat olmaktan çıkacak. İşveren kıdem tazminatı payını işçi adına açılan ve fon tarafından işletilen bir hesaba yatıracak. İşçiler, işten çıkarılma durumlarından bağımsız olarak bu hesaptaki para belli bir miktara ulaştığında ya da belli bir sürenin sonunda bu parayı çekebilecek.
Yaklaşık 1 yıl önce Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın o dönem yine kıdem tazminatının fona devrine ilişkin açıklamaları üzerine 15 Nisan 2019’da gazetemize Son kale başlığıyla bir yazı yazmıştım. Bu yazıda kıdem tazminatının hem işçiler açısından önemini hem de sermayenin saldırısının nedenini şu sözlerle anlatmıştım: “Kıdem tazminatı basit bir ekonomik haktan fazlasıdır. Kıdem tazminatının en önemli boyutu iş güvencesinin temel taşı olmasıdır. Kıdem tazminatı keyfi ya da haksız işten çıkartmaların önündeki en büyük engeldir… Kıdem tazminatı bu noktadan bakınca işçi sendikalarının da sıkça kullandığı tanımla güvencesizlik kuşatmasında işçi sınıfının elinde kalan son kaledir.”
İşverenler tazminat yükü omuzlarından kalktığında rahatlıkla ve keyfi biçimde işten çıkarma yapabilecek. İşten çıkarmanın kolaylaşması düşük ücret, insani olmayan çalışma koşullarının daha da yaygınlaşması, işini kaybetme korkusu yaşayan milyonlarca işçinin ağırlaşan sömürü düzenine boyun eğmesi anlamına geliyor.
Sermayenin küresel düzenlemelere paralel olarak Türkiye’de AKP eliyle inşa ettiği ve adına “esneklik” dediği bu çalışma düzeninde “kıdem tazminatı” ucuza, keyfi ve kuralsız bir biçimde insan çalıştırmanın önündeki son “katı” unsuru olarak yer alıyor.
Üstelik fona aktarılması iktidarların buradaki parayı başka amaçlarla kullanması tehdidini de beraberinde getiriyor. İşsizlik fonunun akıbetinin halen belirsiz olması bile kıdem tazminatının fona devrine itiraz etmeye yeterli bir gerekçe.
Yasanın mevcut çalışanlar yerine gelecekte çalışmaya başlayacak olanlar açısından geçerli olması bizi yanıltmasın. 82 yıl önce yasal bir dayanağa kavuşan ve o günden beri işçi sınıfının kazanımı olan tazminata sahip çıkmak sadece yarının değil bugünün de davası. Tazminatın buharlaşması azgın bir sömürü seline karşı bizi koruyan son bendin yarını beklemeden yıkılması demek.