Biraz kötümserlik mi olacak bilmiyorum ama hadi en baştan dümdüz söyleyeyim: Ben şu son zamanlardaki ‘AKP dağıldı, bitti, bitiyor’ söyleminin -en azından şimdilik- çok gerçekçi olduğunu düşünmüyorum. Evet, bu yılın Mart ayından beri önemli şeyler oluyor ama şu gitti gidiyor söylemi tam bir yere oturmuyor yine de. Geçen 17 yıl boyunca birkaç kez daha AKP’nin ömrünün sonuna geldiği, artık ‘yönetemez’ olduğu söylemlerini duymuştuk ve ben o zaman da ‘kötü yönetme’ ile ‘yönetememe’nin aynı şeyler olmadığını düşünmüştüm.
Evet, son istifaların ve partileşme çabalarının AKP gibi uzun yıllardır kollarını ‘yen içinde kıran’ bir partide etki yaratacağını reddetmiyorum. Zaten seçmen desteği artık kritik noktada olan AKP’de her küçük çatlağın belli bir etki yaratması mümkün. Ve bu durum, elbette siyasi varlığını sürekli manevralara bağlayan bir partinin oynama alanını daraltacaktır. Yurt içinde de yurtdışında da AKP için ‘mabadıyla bir şeyler devirmeden’ manevra yapabileceği alan gitgide küçülüyor, bu kesin.
Ancak işler biraz daha karışık sanki. Biz, ön planda Cengizleri, Albayrakları filan görsek de, arkada daha geniş bir ‘iktidarla iltisaklı’ çevre var ve bu grup öyle bir avuç filan değil. Türkiye çapında binlerce kişi bu ilişkilerin ekmeğini yiyor ve bunlar AKP’nin ‘fabrika ayarları’ söylemini ya da ‘ilkelerini’ hiç umursayacak gibi değiller. Sonuçta bu insanlar, Erbakan’ın mızmız ve müzmin muhalefetinden AKP’ye iltica ederlerken, iktidarı ve iktidarın nimetlerini istediler; ‘ilkeler’ filan için değil, ‘azıcık da para kazanalım’ diye geldiler. Hiç öyle ‘sivilleşme’, ‘memleketi vesayetten kurtarma’ filan umurlarında değildi; güç sahibi olup bunun tadını çıkarmak istediler. Dolayısıyla, AKP ve AKP gibi partilerde yeni bir girişimin kaderini ‘halktaki karşılık’ değil, bu ara tabakadaki karşılık büyük ölçüde belirler ve ‘yeni’ girişimciler ne kadar parlak laflar ederlerse etsinler, sonuçta bir sınır çizgisinin üstünden atlayıp öte yana geçmek bu tabaka için risktir.
Öte yandan, bu ilişki, bir ‘saadet zinciri’ olduğu kadar, aynı zamanda bir suç ortaklığıdır da. Dile kolay, geride 17 yıl vardır ve bu 17 yılda yaşananlar, sadece daracık bir kadronun sorumluluğunda değildir. Davutoğlu’nun kıytırık cümlesi bir yana, devlette öyle bir karşılıklı bilgi yükü durumu elbette vardır. Devlette ve düzen partilerinde bir resmi kayıt sisteminin dışında herkesin kendi özel kayıtları ya da hafızası vardır. Sabri Yirmibeşoğlu gibi adamların ahı gidip vahı bile kalmadıktan sonra yaptığı ‘6-7 Eylül’ itiraflarının çok daha kallavisi heybelerde her zaman mevcuttur ve bazen hep orada kalır. Misal, biz o Yenikapı’ya dizilen araçların ‘israf’ olduğunu öğrendik, eyvallah ama her bir aracın kime, hangi tarihlerde verilmiş olduğunu hala bilmiyoruz. Bilemeyeceğiz de muhtemelen, çünkü bu bilginin sahipleri de bizzat ‘devlet/teferruat’ geleneğinden geldikleri için, ‘derin işler’i dibe itme geleneğini sürdürürler, vs. vs…
Sonuçta, birbirine bu kadar ‘sağlam’ zincirlerle bağlanmış bir topluluğun iç halkalarından kopuşlar öyle çok mümkün olmayacaktır. Ayrıca, siyasi hayatın bir yanındaki karışıklık, diğer taraftaki durumla da anlamlıdır. Yani, insanlar, bir çizgiyi aşıp öteye geçmek istediklerinde, varacakları yeni mecranın başarı şansını da ölçerler. Ve bu, sadece sözünü ettiğimiz AKP içi durumlarda değil, genel olarak toplumsal hayatta da geçerlidir. ‘Kötünün kötüsü’ ve ‘kötünün iyisi’ kavramları da bu gri alanı tanımlamak için vardır zaten ve her bireyin eski durumundan vazgeçip yeni bir maceraya atılması büyük ölçüde karşıdaki alternatiflerin güven vericiliğine bağlıdır.
O yüzdendir ki şu anda iktidar, eski Haziran-Kasım arası taktiklerini zenginleştirerek uygularken, sadece HDP’nin durumunu sarsmayı hedeflemiyor aslında. O aileler orada bin yıl otursa Diyarbakır’da bir tane HDP oyu, havada uçup da yanlışlıkla AKP bahçesine konmaz, bunu biliyorlar. Oynadıkları yer, başka bir vadidir ve amaç orayı korkutup hizaya sokmak, o vadide, daha çok da o vadinin tabanında zaten zor bela oluşmuş ruh birliklerini berhava etmektir. Bunun için HDP’ye vurmak en sağlam yoldur. Hizaya gelene Kürtler düşman kesilir; gelmeyene de sen yüklenirsin; sonuçta karşı tarafı parçalarsın!
Bu kadarı için de siyasi deha filan gerekmiyor yani.