Son andaki nezaketi etkileyici. Ağırbaşlılığına eşlik eden tebessüm büsbütün kıymetli. Az şey değildir, nezakete gerdirilmiş bir gülümseme altında can vermek. Acısız, ağrısız, ağırlıksız bir son. Hafif, hatta neredeyse keyif verici. Minnettarlığın belirleyici evrelerinden geçirilmeli ve o yakınlık duygusu hiç yitirilmemeli. Sonra, aradan herhangi bir hoşnutsuzluk da sızmamalı. Istırabına son verip dünyanın düzenini yalana bağlayacak olanı, sıcak bakışlarından birinin içine hapsedip seyretmeli; acımasızlıkla anılan bir geçmiş, sarsılmaz bir şefkatin olanca gücüyle son veda sözlerinden geriye doğru, kurtuluşu vaat eden bir gelecek tasavvuruyla merhamete seyreltilmeli. Alacaklının değil, borçlunun haklarını teslim edecek bir öğütler zincirini en son halkasına, kendini tüm alçakgönüllülüğüyle boynundan asmalı. Katile intikal edecek ılık titreşimler, çok daha geniş bir evreni kavrayan yumuşak düşüncelerin sezdirdiği bir hoşgörüyle kurbana dönmeli. Böylece o son an, biriktirdiklerinden arınır ve tüm katı deneyimler de ilk gevşek yargılar içinde geçerek başlangıçtaki itaatkâr dokuyla uyuşur.
Öyleyse ayıklarken, seçilen sözcüklerin katı veya belirsiz olmamasına özen göstermeli. Aralarına yüzünü serpiştirerek yürüdüğün iki yüzün aşırı temizliği, ne korkuyu ne de tiksintiyi çağrıştırmamalı. Katil ve cellat! Uygun sözcükler değil bunlar. Taşıdığı ihtişamı hissettirmeden kendi yankısında boğup yok edecek mütevazı, sadeliğine içkin daha temkinli kelimeler. Alçakgönüllü, hep daha fazla alçakgönüllü. Her hayatın şişkinliğini, kimseyi incitmeden yavaşça alacak türden kelimeler. Adlarını, karanlık içermemiş mehtap özlü hecelere bölerek söylemeli, iki kolundan tutup seni sürükleyenlerin. Ay ışığında ferah ve sessiz, çiçek tarhlarıyla çevrili boş bir meydanda durup durup bu temiz yüzlere bakmalı. Ne olduklarını anlamak için değil, tıpkı sevdiğin birini son kez, onu görebildiğin kadar uzun görebilmek için baktığın gibi. Kendi başarılarının arkasında ulaşılmaz olan önemli şeyleri görenlerin anlayışlı, sevecen gözleriyle son kez dünyayı süzdükleri gibi.
Zarifçe öldürülecek olmanın sarhoşluğu, bulanıklıktan kurtarmalı geceyi. Yürüdüğünüz yol engellerden arınık ve varacağınız yer daha baştan görünür olmalı. Canı alınacak bir kurban gibi değil de dünyadaki son mutlu insan gibi görünmeli ve kendi adımlarınla yanında yürüyenlerin adımları arasındaki uyum, aynı anda vardığınız aynı düşüncenin doğruluğunu onaylarmış gibi aynı diri ritmi bulmalı. Gösterişli olmasa da törensel ve içten olmalı her şey. Gözlerindeki yumuşaklıktan hassas dokunuşlarındaki kırılganlığa, damarlarındaki kanın soğuk akışından alevli düşüncelerinin berrak yansımalarına. Varlığına son verecek olanın son sözlerindeki o büyülü nezaket, gerisindeki o zoraki yapmacıklık hiç fark edilmemiş gibi; yüreğine sıcağı sıcağına oturmuş sükûnet, içlerine sinmiş soğukluğun biçimlerinden hiçbir şey kapmamış gibi. Canını alacak olana, sana can verecekmiş gibi yaslanmalı. Ve tüm olanları hep olması gerektiği gibi tersten okunmayı gerekli kılan bir iyilik, zarafete kırdırılmış bir yaşam sunusuymuş gibi kabul etmeli. Kaçınılmaz sona kendi ayaklarınla giderken övünmeyen, övünmeyi bilmeyen ve her türlü kibrin eksikliğini kuşanarak isyan çıkarmaya koşan isyancının tüm içtenliğini taşıdığına inanarak yürümüş gibi solumalı. Oturtulup başın kütüğe yatırılmamış, iki yanı keskin bıçak havaya kalkmamış, ay ışığında ince çelik ağız parlamamış ve az sonra boynunda pıhtılaşacak kan daha önce hiç akmamış gibi bakmalı.
Kolektif kabuslarımız, kolektif hüsranlarımız ve ayrı ayrı, bir gece vakti, bir sabah serinliği, bir öğle güneşi tek başına, yapayalnız katledilişlerimiz var. Zarif parmaklar arasında, övgüye incelmiş bakışlar sağanağında, nezakete bilenmiş bıçaklar altında. Kurtuluş değil, tüm bekleyişimiz güler yüzlü bir ölüm. Kendini küçülmüş görür, büyük adımlarla yürürsün ardından. Bastığın yer, önceki ölülerin. Sömürgeci taşımaz seni ve onun nefesinden soluduysan daha hiçbir şey taşımaz seni. Yine de o son anında bakmak istersin, ama görmeyi umduğunla inen bıçak arasında, artık çokça hakkedilmiş uçsuz bucaksız tüm o karanlık zamanlar akıyordur yalnızca.