geçen ay sınıf ve kimlik ilişkisi üzerine yazmıştım. bıraktığım yerden devam etmek istiyorum.
tekrar edeyim. üretimi düzenleyen, iki evrensel sistem var; kapitalizm ve patriyarka. kapitalizm ücretli emek sömürüsüyle yapılan üretimi düzenliyor, patriyarka ise hane içindeki ücretsiz emek sömürüsünü. kabaca ifade edersek, fabrikada bisküvi üretirken kapitalist sömürüye maruz kalıyoruz, başka yetişkinlerle birlikte yaşadığımız evde kurabiye yaparken patriyarkal sömürüye. ücretsiz sömürüye dayanan üretim, sadece hizmet ya da evde tüketilen ürünlerle sınırlı değil. evin önündeki bahçede, satmak üzere yetiştirilen domates de kadın ve zaman zaman çocukların ücretsiz emeğiyle üretiliyor. bu iki sistem birbirinden bazen ittifak halinde, bazen de çelişiyor. kapitalistler için kadınların ücretli emeğin parçası olması, işsizler ordusunu genişleteceği, işgücünün ucuzlaması ihtimalini arttıracağı için tercih edilir ama erkekler kadınların evde kendilerine hizmet etmesini tercih eder. bu iki sistem her durumda birbirinden bağımsız, ortadan kalkmaları arasında tarihsel bir bağ yok ama ortadan kalkmalarıyla ücretli-ücretsiz emeğin özgürleşmesinden daha geniş bir özgürlük ve eşitlik alanı açılır. çünkü bu iki sistem, sömürünün yanı sıra baskı mekanizmaları da içerir.
ancak dünya üzerinde sömürüye dayanmayan tahakküm ilişkileri de var; mesela ırkçılık. bunların tarihi de sömürüye dayanıyor. örneğin abd’de yerli halka yönelik ırkçılık yerleşimci sömürgeciliğin, siyahlara yönelik ırkçılık da sömürgecilik ve köleciliğin sonucu. bunların tarihsel zemininin ortadan kalkmış olması ırkçılığın ekonomik sonuçları olduğu gerçeğini değiştirmiyor; siyahlar daha kötü işlerde, daha düşük ücretle çalışıyor vb. benzer bir şey lgbti+’ler için de geçerli. bu insanlar sadece ayrımcılığa maruz bırakılmıyor, iş bulmakta, iyi ücret almakta, eğitim hakkına ulaşmakta da zorluklarla karşılaşıyorlar.
siyahlara yönelik ırkçılıktan bütün beyazlar sorumlu değil ama bu, ırkçılıktan hepsinin yararlandığı gerçeğini ortadan kaldırmıyor. onların giremediği işlere, okullara beyazlar girebiliyor çünkü. aynı şekilde hetero ya da sis insanların hepsi de lgbti+’lere yönelik baskıdan sorumlu değil ama bu ayrımcılıktan yararlanıyorlar.
tekrar edeyim, şu ana kadar iki farklı baskı ilişkisi tanımladım; sömürü ve tahakküm. sömürüye maruz kalan toplumsal grupları sınıf olarak tanımlamayı doğru buluyorum.
kimlikse, siyaset bağlamında tahakküm ilişkisinden ortaya çıkan bir kategori ve ezilen toplumsal kategorilerin verdiği mücadeleyi kast etmek için kullanıldığında anlamlı. ezen kimliğin söylemi, eylemi mücadele değil, baskı! dolayısıyla örneğin türkiye’de, kürt ve türk kimlikleri arasında siyasi bir simetri kurmak mümkün değil.
bir de ayrıcalıklar var. bunlar hem sömürü hem de tahakküm ilişkilerinin farklı tezahürleri. örneğin evli bir kadın, sömürülür, baskı görür ama evli olarak “makbul” olması ona, bekâr, kimseye ücretsiz hizmet etmek zorunda olmayan, belki kimseye eyvallahı da olmayan bir kadın karşısında ayrıcalık sağlar. sistem, o ayrıcalıkları sunarak kadınları sömürüye ve baskıya razı eder zaten. ayrıcalıklar siyaseten gözardı edilemeyecek ama özneleşmeye yol açmayacak farklar. çünkü adeta bir tahterevalli gibi yer değiştirebilirler. örneğin aile içinde ayrıcalık, hatta güç sağlayabilecek yaşlılık, sosyal hayatta ayrımcılık sebebi olabilir. sağlıklı olmak, herhangi bir bedensel engeli bulunmamak hatta egemen cazibe normlarına uygun olmak da ayrıcalık. bütün bunlar siyasetin gözardı edemeyeceği, toplumsal dönüşümün parçası olması gereken şeyler.
diğer yandan, sınıf ve ayrıcalığın birbirinin yerine kullanılması doğru değil. örneğin iyi eğitim almış olmak, kişinin sınıfsal konumunu değiştirmez. emeğinden başka geçinme aracı olmayan, eğitimi ne olursa olsun, emekçidir. ama üretim aracına sahip olan yani örneğin fabrikası olan, isterse ancak okuma yazma bilsin, burjuvadır. aynı şekilde, sınıf, gelir durumuna dair bir şey de değil. örneğin bir mühendis, küçük bir işletme sahibinden daha fazla para kazanabilir. ama bu durum da onun sınıfını değiştirmez.
eşitlik ve özgürlük için verilen kavga, esasen sömürüyü, tahakkümü ve ayrıcalıkları ortadan kaldırma mücadelesi. bunlar birbirini ikame etmeyecek, tamamlayacak mücadeleler. işin bir de mücadele araçları boyutu var, onu da gelecek ay yazayım.