İzmir Vegan İnisiyatifi aktivistleri, etin sağlıklı bir yiyecek gibi sunulmasının altında sermaye ilişkileri olduğunu söylüyor. Veganizmin beslenmeden çok doğa dostu ve komünal bir ideoloji olduğunu belirttiler.
Melike Aydın/İzmir-Jinnews
Dünya çapında hayvan hakları ve özgürlüğüne dikkat çekmek amacıyla vegan aktivistler tarafından yapılan ve içeriğinde mezbaha görüntülerinin yer aldığı “Gerçeklik Küpü” eylemi,İzmir’de gerçekleştirilmesinin ardından İzmir Vegan İnisiyatifi kuruldu. İnisiyatifin aktivistlerinden Fevziye Eroğlu ve Müge Olçum, veganizmin “burjuva kültürü ve sağlıksız” olduğu şeklindeki eleştirilere yanıt vererek, veganlığı anlattılar. Vegan olmanın “zeka geriliği yaptığı” şeklindeki söylemlere karşı doktor Murat Kınıkoğlu’nun araştırmalarının beynin büyümesine etin değil nişasta ve şeker içeren köklü bitkilerin neden olduğunu ortaya çıkardığını belirten Müge Olçum, “Etin bu kadar sağlıklı bir besin gibi öne sürülmesinin nedenlerini sermaye ilişkilerinde aramak gerekiyor. Muhalif bilim insanları sindirilmeye çalışılıyor. Çünkü firmalar çok büyük paralar yatırıyor. Örneğin önemli bir kalp sağlığı vakfının bir çalışmasını bir et firması yapıyor. Böyle olunca bize öğretile gelen bilimsel yayınların ne kadar objektif verildiğini sorgulamak gerekiyor” dedi.
‘Veganizm antikapitalisttir’
Kapitalist modernite her şeyi ticarete dönüştürürken, veganlığın “kendin yap kendin üret” ideolojisine ait olduğunu ifade eden Olçum, “Diş fırçası, koku giderici krem bile üretebiliyoruz. Hem de ziyan etmeden. Burjuva veganlar üzerinden faturayı bütün veganlara kesmek doğru değil. Piyasa her şeyi kullanıyor ve geliştirmeye de çalışıyor” diye konuştu. Temizlik maddelerinden besine, yük taşımacılığından kobay olarak kullanılmaya kadar geniş bir hayvan endüstrisinin varlığına dikkat çeken Olçum, “Bilinçli bir canlıya bunları yapma hakkımız yok. Evdeki kedi köpekle çok iyi anlaşılırken aynı zekaya sahip inekleri yiyoruz. Onları neye göre kategorize ettik? Yavruları oluyor buzağıların sütünü çalıyoruz. ‘Ama aslanlar da geyik yiyor’ deniyor. Oysa şehirde yaşayan insanlarla doğada geyiği parçalayan aslan aynı değil” ifadelerini kullandı.
‘Burjuva kültürü değildir’
Şiddet ve sömürünün mutfakta başladığını dile getiren Olçum, “Birçok çevrenin veganlığı apolitik bir eylem gibi görmesine gülüyorum. Şiddet ve sömürü hayvana, ardından kadına ve erkeğe sıçrıyor.Kaçak avlananlarla birlikte 10 milyon silah var ve bunların çoğu kadına karşı kullanılıyor. Bu bir şiddet yumağı” dedi. Fevziye Eroğlu ise, eti çağrıştıran şeylerin dahi yenmemesi, hayvansal her ürünün insanların hayatından çıkarılması gerektiğini belirterek, şöyle dedi: “İnsanlar veganizmi haklı bulsalar dahi hayvansal gıdalardan vazgeçemeyecek kadar bencil canlılar. Şu an et almak zaten lüks. Soya kıyması 18 TL ve ben bu eti 3 aydır kullanıyorum. Sol çevreler ‘burjuva kültürü’ olarak görüyorlar. Bize bu argümanla geliyorlar ama biz de avokadolar içinde yüzmüyoruz” dedi.Kadının, işçinin sömürülmesini görebilen göz, hayvanların sömürülmesine kör diyen Eroğlu, “Feministler bir ineğe tecavüz edilerek sürekli süt sağlandığını görmelidir.İnsanlar bunu sadece beslenmeden ibaret sanıyor. Oysa bu canlıya zarar vermeyen komün bir yaşam. Bu bizim politikamız” diye belirtti.
EKOLOJİ SERVİSİ