Soma Katliamı’nda eşini kaybeden Naciye Kaya, 8 yılda yoğun aile ve toplumsal baskı altında yaşayan kadınların evlere kapatıldığını, evlendirildiğini, başka illere göç etmek zorunda bırakıldıklarını söyledi
Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs 2014 tarihinde gerçekleşen maden yangınında 301 işçi yaşamını yitirdi, 162 işçi ise yaralandı. Olayın ardından açılan davada tutuklu sanıkların hepsi tahliye edildi. Yakınlarını kaybedenler ise dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı.
Katliamın üzerinden 8 yıl geçti ancak yakınlarını kaybeden kadınların acıları hala taze. Maden faciasının ardından özellikle eşlerini kaybeden kadınlar yoğun bir toplumsal baskıyla karşı karşıya kaldı. Kadınların bazıları bu baskılara karşı mücadele ederken, bazılarının evden çıkmalarına dahi müsaade edilmedi ya da zorla evlendirildi.
Kadınlar katliamın 8’inci yılında yaşadıkları sorunları ve toplumsal baskıyı Mezopotamya Ajansı’ndan Tolga Güney’a anlattı.
‘Adalet aramaya devam edeceğim’
Madende eşi Mustafa Kaya’yı kaybeden Naciye Kaya, eşlerini kaybeden kadınların Soma’da çok baskı gördüğünü söyledi. Sokağa çıkarak adalet aradıkları için toplumsal baskı gördüklerini aktaran Kaya, “Bize ‘Zengin dullar’ bile denildi. Biz adalet arıyoruz. Yürüyüş yapıyoruz. ‘Paranızı aldınız daha neyin peşindesiniz’ deniliyor. O kadar zor zamanlar yaşadık ki, sağlık sorunları yaşadık. Evimizin hem annesi hem babası olduk, çok parçaya bölündük. Yas bile tutamadık. Çevredeki ayrı bir baskı. ‘Oraya gitme. Kadın başına nereye gidiyorsun?’ Ben hiçbir zaman yılmadan, usanmadan sokağa çıktım. Eşimi toprağa verip buraya döndükten sonra adalet yürüyüşüne başladım. Hala adalet arıyorum. Aramaya da devam edeceğim” dedi.
Toplumsal baskı
Soma halkının kendilerine sürekli ‘susun, konuşmayın, günah, kadınlar konuşur mu?’ dediğini kaydeden Kaya, “Bir gün kardeşimle çarşıya çıkmıştım. Komşunun birisi bizi görmüş. ‘Yanındaki adam kimdi’ diye sordu. Hiç kimseyle görüşmeyecek, konuşmayacaksın. Bunu yaparsan ismin kötüye çıkıyor. ‘Adamlarla geziyor’ diye söylentiler çıkıyor. Toplum tarafından da dışlandık. Buradakilerin tek derdi bize verilen tazminatlar. Her şeyi para olarak değerlendirdiler” ifadelerini kullandı.
Evlenmek zorunda kaldılar
“Evlilik baskısı da yapıldı, bazı kadınlar evlenmek zorunda kaldı” diyen Kaya, şunları söyledi: “Genç olanlar dışarıya çıktığı zaman bunlarda para var diye erkekler peşine düşüyordu. O kadar basitti ki. İnsanlar travma geçirmiş, akılları dağınık. Bir arkadaşım vardı. ‘Çarşıya yalnız çıkamıyorum. Çarşıya çıktığım zaman benden önce haberi gitmiş oluyor’ diyordu. Ailesinden gördüğü bu baskı sonucu evlenmek zorunda kaldı. Şimdi herkes kendi hayatının derdine düştü. Çocuklarını büyütmeye çalışıyor. Kenara çekilip, oturan var. Ama birçoğu da çalışıyor. Ben yılmadan, usanmadan, kimin ne dediğine bakmadım. Sussam eşimin adaletini kim arayacak?”
‘Hala içimizde büyük bir acı var’
Madende oğlu Uğur Çolak’ı kaydeden Gülsüm Çolak ise, “Zaman insanlara merhem olmuyor. Hala içimizde büyük bir acı var. Mahkemelerden de bir sonuç çıkmadı. Katilleri ölen madenci başına 8 gün ceza aldı. Bu ülkede o kadar kötü şeyler oluyor ki. Masum insanlar toprağa gidiyor. Haklıyı savunan avukatlar tutuklanıyor. Bu düzen böyle gitmeyecek. Adalet doğru işlerse çocuklar da gelecek için umutla büyüyecek” diye belirtti.
‘Baskı ailede başlıyor’
Katliamdan sonra toplumun kadınlara baskı kurduğunu kaydeden Çolak, “Katliamda eşini kaybeden kadınları aşağıladılar, eve kapattılar. ‘Sen eşini kaybettin dışarı çıkma’ baskısı önce ailede başlıyor. Ondan sonra çevreye yayıldı. Kadının tek başına ayakta durabileceği öğretilmedi. Kadınlar acı yaşarken ‘sen acı çekiyorsun’ demediler. Aileler onların güçlü olmasını sağlayabilirdi” dedi.
Kimi kadınların bu duruma karşı koyduğunu aktaran Çolak, baskıya karşı koyamayanların da başka illere taşındığını söyledi. Çolak, “6-7 yıl sonra geri dönenler oldu. Kendisini toparlayıp geri gelenlerin öz güveni sağlam olduğu için eve kapanmayı kabul etmedi” diye konuştu.
‘Kadınlar sorgulamalı’
Katliamdan önce örgütlenmenin ne olduğunu bilmediklerini söyleyen Çolak, katliamın onlara örgütlenmenin önemini öğrettiğini söyledi. Çolak, şunları söyledi: “Bazı aileler adalet, hukuk nedir bilmiyor. Özellikle kadınlar çalışırsa bilinçli olur. Bir kadını 4 duvar arasına kapatmak doğru değil. Araştıran, sorgulayan bir toplum olsak Türkiye böyle olmazdı. Bunu özellikle kadınlar yapmalı.”
HABER MERKEZİ