Eskiler toplumsal hayatta sık rastlanılan çeşitli durumları kısa cümlelerle anlatmanın yollarını bulmuşlar. Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler, tecrübeli veya ehil insanların bulunmadığı durumlarda, tecrübesiz veya toy insanlara hak ettiğinin üstünde önem gösterilmesini izah eden bir darbımesel, yani atasözüdür. Bu darbımesel en çok Esad’ın Suriye’de yeniden nasıl kıymete bindiğini izah için kullanılabilir. 1963’te askeri darbe ile başa gelen Baas rejimi ile yönetilen Suriye coğrafyası 2011 yılında yıkıcı ve kanlı bir iç savaş ve dağılma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. İç savaş ironik bir şekilde, o zamana kadar, muhalif hareketler ve Kürt halkı üzerinde kurduğu baskı, ayaklanmaları bastırmak için yapılan katliamlar ve zulmü ile tanınan istihbarat örgütü muhaberat ile bir anılan, yıpranmış ve meşruiyetini kaybetmiş Esed yönetimine bir nevi hayat suyu oldu. ABD ve bölgesel müttefikleri tarafından desteklenen, silahlandırılıp vekâlet savaşını yürütmekle görevlendirilen cihatçı çeteler, Suriye toparlaklarına “Hristiyanlar Lübnan’a Aleviler tabuta” çığlıkları ile saldırıp kanlı katliamlara, vahşi infazlara ve yağmaya imzalarını attılar. Çetelere karşı öz savunmasını örgütleyip demokratik öz yönetimlerini kuran Kürdistan coğrafyasında yaşayan halklar dışında kalan, cihatçı olmayan halk, kendisini koruyacak yegâne güç olarak ortaya çıkan Baas rejiminin arkasına dizilmek zorunda kaldı. Meşruiyetini kaybetmiş Baas yeniden popüler hale gelirken, Esed kurtarıcı yıldız olarak parladı ve kıymete bindi.
İlginç bir şekilde, cihatçıların yol açtığı söz konusu gelişme AKP marifetiyle Türkiye coğrafyasında tekrarlanır hale geldi. 29 Ekim ve 10 Kasım törenleri, bu dolayımla yapılan sosyal medya paylaşımları, AKP karşısında Kemalizm’in kendini restore ettiğini gösterir bir görüntü verdi. Kendisini sol ve sosyalist olarak niteleyen bireyler ve hareketler, AKP karşında Kemalizm’i yeniden keşfettiler.
Suriye’de halk, cihatçılar karşısında Baas’ın arkasına çaresizlikten dizilirken Türkiye’de solcular AKP- MHP- Ergenekon ittifakı karşısında Kemalizmin arkasına bireysel ve örgütsel yetersizlikten dizildiler. Bu diziliş aynı zamanda Kürt hareketinden uzak durma gayretinin bir bahanesi haline geldi. Sarayın yaptıkları ve yapmayı vaat ettikleri karşısında dehşete düşen, solculuğu sınıfsal bir duruştan ziyade yaşam tarzı üzerinden tarif edenler, Kemalizmin batıcı yaşam tarzını yüceltirken, onun otoriter uygulamalarını, tüm diğer kimlikleri yok sayan ve Erdoğan’la örtüşen tekçiliğini, burjuva karakterini unutmayı görmezden gelmeyi tercih ettiler. Ritüeller ve uygulamalara bakıldığında tek parti süreciyle çakışan ortaklaşmaların çokluğu göz ardı edildi. Oysa otoriter rejim, ister İslami, ister batıcıl renge bürünsün otoriterdi ve Kemalizmi solda gösteren, işçi sınıfı ve demokrasiden yana duruşu değil o hareketin içine girerek ona sol görünüm katan sosyalistlerdi.
Kemalizmin yeniden parlatılmasında elbette en büyük sorumluluk, yan yana gelerek sarayın karşısında devrimci bir alternatif oluşturamayan sosyalist hareketlere aittir. Böylesi bir güç birliğinin oluşmasının önündeki önemli engellerden birisinin, bazı sosyalist hareketlerin genlerine işlemiş, onları Kemalizmle ortaklaştıran şoven çizginin etkisi olduğu gerçeği de görmezden gelinmemelidir. Suriye’de ayan beyan ortaya çıkan ama burada görülmeyen gerçeklik de budur. Emperyalizme ve zorbalığa karşı işçi sınıfı ve ezilen halklar omuz omuza vermediği sürece başarı şansı yoktur. Sarayın siyasal ve sınıfsal saldırısı altında olan herkesin görmesi gereken gerçeklik, çizilen karanlık gidişin ancak omuz omuza birleşik bir mücadele ile aşılabileceği gerçeğidir. Kürt düşmanlığı AKP-MHP-Ergenekon ittifakının birleştirici harcıdır. Sarayın baskı rejimi yıkılmak isteniyorsa bu düşmanlığın karşısına halkaların ve işçi sınıfının ortak mücadelesi konulmalıdır. Hayat halkları yan yana yürümeye zorlamaktadır.
İlginç bir şekilde Kemalizmin restore edilmeye çalışıldığı süreç, aynı zamanda özgürlük hareketini hedef alan bir dizi yazı ve tartışmayla çakışmış bulunuyor. Gündeme giren bu eleştiri dalgası Özgürlük hareketini, Türkiye devrimci hareketini karalayarak, Türkiye devrimci hareketine, demokratikleşme taleplerine, sosyalizm ve devrim mücadelesine sırtını dönmeye çağırırken, yüzünü ise emperyalizmle işbirliğine dönmeye davet etmektedir.
Halkların özgücüne dayanan bir mücadele yerine kurtuluşu kendi sağında ve emperyalizmle işbirliğinde arayan her iki çizginin de anlayamadığı gerçeklik halkların kaderlerinin iç içe geçmişliğidir. Kürt halkı özgür olmadan Türkiye halkları da özgür olmayacağı gibi, Türkiye demokratikleşmeden de Kürt halkı özgür olamayacaktır. Elbette bu sağa savrulmanın bertaraf edilmesi sorumluluğu da devrimci güçlere düşmektedir. Türkiye devrimci hareketleri, kendi dağınıklığını aşarak özgürlük hareketiyle mücadele birliğini derinleştirme göreviyle yüz yüzedir.