Şili, Kolombiya, Brezilya’daki sol rüzgarı, ELN’yle barış ihtimalini, EZLN’nin durumunu Yazar Metin Yeğin’le konuştuk: Bolsonaro devreder mi? Kuşkulu. Lula kaybederse Biden da kaybetmiş olacaktı. Bu yüzden Lula’nın yanında, ki bu çok enteresan. Çünkü Trump’ın içinde bulunduğu bir kliğin unsuru Bolsonaro
Mehmet Ali Çelebi
Bolivya, Şili, Kolombiya ve Brezilya’da darbecilere son yıllarda yükselen aşırı sağcı partilere karşı peş peşe sol rüzgarı esti. En son Latin Amerika’nın en büyük, dünyanın ise 9. büyük ekonomisi olan Brezilya’da faşist Bolsonaro’nun 4 yılından sonra halk yeniden amblemi kızıl yıldız olan İşçi Partisi’nin (PT-Partido dos Trabalhadores) adayı, eski metal işçisi Lula da Silva’yı seçti. Solun adayı Lula da Silva iki dönem başkanlığı sonrası 1 Ocak 2011’de görevi tamamlamıştı. PT bu kez Vanguarda Armada Revolucionsria Palmares (VAR-Palmares / Palmares Silahlı Devrimci Öncü Güç) gerilla hareketinde şehir gerillası olan, askeri diktatörlüğe karşı mücadelede hapis yatmış Dilma Rousseff’i aday gösterdi. Sol ittifak art arda üçüncü dönemi de kazanmış oldu. Brezilya’nın ilk kadın başkanı olan Dilma Rousseff, Ekim 2014’te ikinci defa seçilince sol ittifak dördüncü kez üst üste kazandı. Ancak ABD, küresel finans oligarşisi Brezilya’daki askeri-sivil bürokrasi üzerinden Brezilya’da 31 Ağustos 2016’da bir darbe modeli uyguladı, Dilma, Senato kullanılarak azledildi. Wall Street finans oligarşisinin istediği Neo-liberal politikaları uygulaması için Michel Temer başkanlık koltuğuna oturtuldu. Temer, ordudaki hempalarıyla o kadar çalmıştı, yolsuzluğa o kadar batmıştı ki liberal sistem dahi tahammül edemedi ve 9 Mayıs 2019’da tutuklandı. Temer bırakılınca “Dilma Rousseff’in görevden alınması darbeydi” itirafında bulunacaktı. (NTV/18.09.2019) ABD’de ırkçı Donald Trump rüzgarı varken Brezilya’da 28 Ekim 2018’de yapılan ikinci turda faşist Jair Bolsonaro’nun 4 yıllığına Brezilya Devlet Başkanı seçildiği ilan edildi. 30 Ekim 2022’de yapılan başkanlık seçiminin ikinci turunda solun adayı Lula da Silva, Amazonların önemli kısmını sermayeye açarak yok eden, Covid-19 döneminde ölümleri seyreden, ırkçı politikalar uygulayan Latin Amerika’nın Trump’ı denebilecek Jair Bolsonaro’yu geçerek seçildi. (2 Ekim’de ilk turda fark 5 puandan fazlaydı. Lula yüzde 48.43, Bolsonaro yüzde 43.20 oy almıştı.)
Bolsonaro, Bağımsızlık Günü için düzenlenen törende “Beni sadece Tanrı iktidardan alabilir” demişti. (Sputnik ajansı/8.9.2021) Bolsonaro 30 Ekim 2022’de de Twitter’dan Donald Trump’a teşekkür mesajı yayınladı ve peşinden “Tanrı’nın tüm silahlarını kuşanın” diye yazdı. Bolsonaro seçim sonucuna dair uzun 3 gün konuşmadı. Özellikle tarımsal nakliyede önemli yer tutan Bolsonaro destekçisi faşistler, kamyoncular çok sayıda eyalette sonuçlar belli olduktan hemen sonra yolları trafiğe kapattı. Faşistler günlerce kışlaların önünde toplanıp darbe çağrıları yaptı, Nazi selamı verdi.
Lula, 1 Ocak 2023’te görevi devraldığında yaklaşık 6 yıl 4 ay aradan sonra sol ittifak yeniden yönetime geçmiş olacak. Latin Amerika’daki seçim deneyimleri ve ittifaklar Türkiye seçimleri için de önemli mesajlar içeriyor. Latin Amerika’da birçok ülkeye geziler yapan, bölgedeki gerilla hareketlerini inceleyen, Kolombiya-FARC müzakerelerini yerinde izleyen, EZLN Lideri Subcomandante Marcos ile görüşen, görüşmelerini kitap ve belgesellere dönüştüren Yazar Metin Yeğin sorularımızı yanıtladı…
- Brezilya’da askeri diktaya karşı gerillacılık yapan Dilma Rousseff ülkede ilk kadın başkan olarak ikinci kez seçimi kazanmıştı. Ancak ABD’nin de dahil olduğu oyunlarla kongre kullanılarak 2016’da görevden alındı. Yerine getirdikleri Michel Temer albaylarla birlikte yolsuzluk, rüşvetten Mart 2019’da tutuklandı. 28 Ekim 2018 seçimlerinin ikinci turunda eski yüzbaşı, faşist Jair Bolsonaro’nun yüzde 55’le seçildiği ilan edildi. 30 Ekim 2022’de Brezilya seçmeni yeniden sol dedi. İşçi Partisi adayı Lula da Silva yüzde 51 ile kazandı. Seçim nasıl bir ittifak algoritması sonucu kazanıldı?
Aslında biraz Brezilya’nın seçim sistemine bakmak lazım. Çünkü daha önce Lula’nın daha önceki iktidarında da aynı sorun vardı. Lula ilk seçildiğinde devlet başkanı oldu; parlamentoda, senatoda sağcılar hakimdiler. Dolayısıyla Lula istediklerini yapamadı. Hatta İşçi Partisi’nin özellikle sol kanadı sürekli vurguluyordu. Çünkü Lula başkandı, hem parlamentoda hem senatoda sağcılar hakimdi. Lula ikinci kere seçildiğinde ise parlamentoda sol, Lula ittifakı çoğunluktu. Ama senatoda sağcılar hakimdi. Lula başkan seçilirken İşçi Partisi’yle beraber 13 tane ayrı partiyle ittifak yapmıştı ve ayrıca İşçi Partisi zaten 40 tane ayrı gruptan oluşuyordu. Dolayısıyla Lula bu birleşik durumun en sağ ucuyla yürümeye başlıyor. İster sevin ister sevmeyin Lula en sağ tarafıyla gitmeye başlıyor. Eğer öyle gitmezse bu ittifakın en sağ tarafıyla hareket etmezse ittifakı kaybetme şansı var. Nitekim Dilma Rousseff zamanında hem parlamentoda hem senatoda İşçi Partisi’nin ittifakları çoğunluktu. Ama onlardan bir kısmını sağ kendi tarafına aldı ve Michel Temer’i başbakan yaptı. Ve ondan sonra Dilma önce iktidardan düştü, sonra yolsuzluklar nedeniyle yargılanmaya başladı. Yani böyle bir siyasal darbe var. Dolayısıyla bizim sık sık pelesenk ettiğimiz “Türkiye solunda birlik olamıyoruz” sözü var ya, başka türlü şekilde birlik olduğun zaman da bu demokrasi halinde yürütebiliyor musunuz yürütemiyor musunuz? Mesele o. Çünkü bütün bu ittifakın içerisinde en güçlü olan bu da her zaman finans kapital. Finans kapitalin dediği oluyor. Lula sırasında da böyle oldu. Tamam, bir sürü olumlu şeyler oldu. Mesela Lula döneminde İşçi Partisi’nin unsurlarından biri Topraksız İşçi Hareketi (MST) idi. Buna rağmen GDO’lu ürünlerin ekilmesi Brezilya’da ilk defa Lula döneminde oldu. Dolayısıyla bu seçim sistemi içerisinde farklı bir durum var. Şimdi Bolsonaro’nun her şeyine rağmen, dehşetine rağmen, özellikle Covid-19 sırasında insanı hiçe sayan ve yoksulların soykırım biçiminde kırılmasına rağmen yüzde 49 alması böyle ittifaklar neticesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden Lula’nınki bir zafer mi değil mi daha henüz bilmiyoruz. Ancak Bolsonaro kaybetti, onu biliyoruz. İktidarı bırakır mı, bırakmaz mı? O bir handikap.
- Lula’ya kazandıran bileşenler hangileri?
O kadar çok bileşen var ki. Lula, İşçi Partisi ve diğer partilerin ittifaklarıyla bir araya geldi. Bunun arasında daha önce sağda olan partiler var. Çok uzun bir konu aslında. Brezilya’da siyasal çekişme arasında İşçi Partisi var, bir sürü sağ unsur var. Genellikle bizim de sık sık karşı karşıya kaldığımız “Kime versek?” şer ve ehvenişer arasındaki bir seçime dönüşüyor. Beni burada şaşırtan, Bolsonaro hâlâ nasıl yüzde 49 aldı? Çünkü zaten Covid-19 sırasında illallah dediler.
- Dediğiniz gibi şöyle bir hakikat var: Bolsonaro’ya da yüzde 49 oy çıktı. Fotoğrafın bütününe bakıldığında faşistler kulağa hoş gelen parti isimleriyle birçok ülkede hızla yükseldi. İtalya, Türkiye, Macaristan, Polonya gibi ülkelerde faşist partiler hükümete girdi. İtalya’da İtalya’nın Kardeşleri Partisi birinci olup Ekim 2022’de hükümet kurdu. İngiltere’de Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi üçüncülüğe yükseldi. Fransa’da neredeyse faşist parti cumhurbaşkanı çıkarıyordu. Vahşi kapitalizmin yoksullaştırdığı milyonlara Covid-19 pandemisi döneminde yeni halkalar eklenirken sol alternatif vizyon ortaya koyamadı mı ki faşist partiler birçok ülkede yükseldi?
Bu artık neo-liberal politikaların sonucu. Neo-liberalizm politik olarak entelektüel üstünlüğünü kaybetti. Esas iktidar olma üstünlüğünü kaybetti. 90’ların sonundaki her yerde mutlu ve “her yeri satarız, mutlu yaşarız” serbest piyasa durumları kalmadı. Neo-liberal piyasa denen hikaye herkes tarafından nefretle anılan bir şeye dönüştü. Bu sefer böyle olunca merkezdeki partiler yerine köşelere savruluyorlar. Bütün o saydığınız her yerde olan ya faşist partiler ya alternatif sol hareket ortaya çıkıyor. Bu sürecin içerisinde bu ikisi arasında bir gidip gelme başlıyor. Ama sol kendisini tam olarak toparlayamadığı için. Çünkü bir kurumsallaşmaya da karşı bu hareketler. Fransa’da Sarı Yelekliler diyelim. Sarı Yelekliler sadece Macron hükümetine karşı değillerdi. Aynı zamanda sendikalar, sol partiler, bütün kurumsal halleriyle onlara da karşıydılar. Dolayısıyla iki uca sürükleniyor. Bu iki ucun içerisinde faşistlerin örgütlenmesi daha kolay. Basit şekilde kendilerini yücelten, her şeyi göçmenlerin sırtına yükleyen bir uç. Bu basit propaganda ile her şeyin çözülebileceğini söylüyorlar. Daha yüce İtalya, yüce Birleşik Krallık ya da daha yüce herhangi ülke. Onun dışında karşıda “işte bizim ekmeğimizi çalan göçmenler” iyice öne çıkıyor. O yüzden bu faşist partiler ilerleme sağladı. Diğer taraftan mesela Kolombiya’daki seçimler, Şili’deki seçimler… İşte Lula. İşte daha önce Evo Morales’in partisinin Bolivya’daki darbeden, sürgünden sonra geri gelmesi gibi şeyler de devam ediyor. Yani neo-liberalizmden sonra post-liberal durumda ya iyice sola sürüklenecek ya da iyice faşist bir yönetime gidecek. Şu anda ona daha yakın duruyor. Bu II. Dünya Savaşı’ndaki Nazi Almanyası’nın gelişmesi gibi. Yani sıradan insanların durumunu kendini faşizmde daha iyi hissetmesi hali…
Trump ve Biden faktörü
- Bolsonaro seçimden sonra Trump’a teşekkür etti desteği için. ABD’nin ırkçı başkanı Donald Trump seçimi kaybedince faşist yandaşlarına çağrı yaptırıp Senato ve Temsilciler Meclisi’ni işgal ettirmişti. İngiliz ordusunun 24 Ağustos 1814’te Washington’u işgal edip Beyaz Saray’ı, kamu kurumlarını yakması sonrası yeni bir travma yaratmıştı. Bolsonaro yanlıları da Brezilya seçiminin ertesi günü 31 Ekim’de kamyonlarla yolları bloke etti. Günlerce faşistler kışlalar önünde toplanıp darbe çağrıları yaptı. Lula dönemini bu anlamda neler bekliyor?
İktidarı zaten vermeyecekler de. Henüz daha hükümeti vermedi. Verir mi? Kuşkuluyum. Brezilya’daki arkadaşlarla konuştuğumuzda, eğer Lula birinci turda seçilseydi, -o zaman fark daha da büyüktü, Lula 2 puanla yüzde 50’ye ulaşamadı- farklı olabilirdi. Çünkü ikinci turda başka sağ partiler de Bolsonaro’nun yanına geçtiler, o yüzden 49’a ulaştı. Yüzde 2 farkla devreder mi hükümeti? Bence kuşkulu. Yani klasik demokrasinin beşiği sayılan Amerika Birleşik Devletleri’nde dediğiniz gibi Trump’ın yandaşlarıyla Kongre’yi basması… Orada bile oluyorsa Brezilya’da neden olmasın benzeri bir şey. Daha da kolay olur. Burada Biden ve Amerika Birleşik Devletleri’nde bunun öbür türlüsü olursa bir Trump yanlısı diktatörlük olacağı düşüncesi var. Çünkü Lula Brezilya’da kaybederse Biden da orada kaybetmiş olacaktı aslına bakarsanız. Hani “Almanya yenildi, biz yenildik” meselesi gibi. Bu yüzden belki Amerika Birleşik Devletleri’nin etkisi Lula’nın yanında, ki bu çok enteresan tabii. Çünkü Trump’ın içinde bulunduğu bir kliğin unsuru Bolsonaro. Yani özellikle Evangelist bir kliğin unsuru. O vaftiz törenleri, sivil faşist örgütlenmeler, Evangelist orduların kurulması Brezilya’da. Yani büyük yeminlerle sivil faşist örgütlenmeler var Brezilya’da. Paramiliter örgütlenmeleri var Bolsonaro’nun. Törensel büyük topluluklar yapıyorlar. Kendilerini adadıklarını söyleyen büyük paramiliter güçler var. Dolayısıyla Bolsonaro’nun kolay kolay devredeceğini düşünmüyorum. Çünkü iktidar dediğiniz hikaye 5 dakika kaybetseniz her şey değişebilir. Tahminim öyle kolay kolay devretmez. Hele Amerika Birleşik Devletleri gibi bir ülkede Trump’ın bunu yapmaya kalkışması ve kalkışmadan sonra hâlâ etkinliğini sürdürmesi söz konusu. Etkinliği ortadan kalkmadı Trump’ın, hâlâ bunu sürdürmesi beni Brezilya’da iyice kuşkuya düşürüyor. Brezilya’da kamyoncuların eylemi… Zaten hazırlıklıydılar buna. Bir de umduğundan çok oy aldı. En azından yüzde 10 gibi fark olmalıydı, darbecilerin “haydi” deme şansları olmayacaktı. Yüzde 2’lik küçük farkları geniş koalisyon içerisinde değiştirme şansınız var, zorla ya da bir sürü yöntemle. Ki daha önce yapıldı bu.
- Yani ABD’nin sola karşı klasik darbe mekaniği, faşistleri desteklemek yerine kerhen sola yakın duracak. İlginç bir durum olacak…
ABD demeyelim, ABD’nin içinde de klikler var. Trump’ın sembolik olarak lideri göründüğü klik hâlâ Brezilya’da Lula’yı güçlü olarak istemiyor. Ve Biden’ın başka çaresi yok çünkü. Biden, Lula’nın yanında olmak zorunda çünkü kendisinin de ayağının kayabileceği bir durum var. Şu da görüldü ki Lula’dan başka birisi de toplayamazdı. Dilma toplayamadı ve gitti, onu alt etmek kolaydı. Ama Lula öyle değildi. Lula’yı bir önceki seçime sokmadılar. Soksaydılar zaten gene hem de daha rahat kazanacaktı. O yüzden çok kaygan bir zemin. Kaygan zeminde Bolsonaro kolay kolay vermez. Çünkü zaten açık olarak işkenceyi savunan, askeri darbeyi savunan bir başkan. Hani yüzde 2 farkla verir mi? Zor gibi görünüyor.
- İtalya’da faşist parti ‘Dio, Patria e Famiglia’, yani ‘Tanrı, Anavatan ve Aile’ sloganı kullandı. Peşinden Bolsonaro kampanyasında ‘Deus, patria e familia’ sloganını, aynı sloganı kullandı. 21. yüzyılda bu tarz kampanya nasıl destek bulabiliyor? Türkiye’de de seçim atmosferi ısınınca benzer kampanya mı göreceğiz?
Zaten görüyoruz. Vatan, din, aile… Türkiye’de de bu var. Saldırılar sadece LGBT’lilere yönelik değil aslına bakarsanız. Kendi kitlesini kemikleştirmek ve sürdürme biçimine ilişkin bir şey. Dolayısıyla gerek İtalya’da gerek dünyanın öbür tarafında faşistler, “Bir yandan yoksullaşıyoruz. Yoksullaşmanın nedeni de ahlaki çöküş” diyor. Hitler, Nazi Almanyası’nda da “Almanları çürüten Yahudiler” diye bir şey vardı. Onun üzerinden yürüyen bir propaganda vardı. Dolayısıyla da neo-liberal çöküşte, post neo-liberal dönemde bu tür içi boş olan büyük laflar ortaya çıktı. Buna karşı çok güzel bir karikatür vardı. Aslında şunu anlatması gerek solun: Üç kişi masada oturuyor. Banka ortadaki 10 keseden 9’unu alıyor, birini bırakıyor. Kalkıp giderken “Dikkat et göçmen almasın” diyor. Böyle bir şey üzerinde yürüyor. Esas o büyük finans kapitalin, bankaların, büyük şirketlerin hegemonyası bir yandan devam ederken ellerinde çok kullanışlı bir göçmen kartı var dünyanın her yerinde. Ki bizde kendisine sol diyenlerin bile bunu çok kullandığı bir şey. “Ama” ile “Tamam da” ile başlayan cümlelerle banka kurumunun, korkunç sömürünün, dehşetli yoksulluğumuzun nedeninin gizlenmesi söz konusu. Brecht’in dediği gibi ne zaman kahramanlıktan bahsederseniz o işin içinde bir terslik var. O kahramanlığın altında büyük sömürünün, yoksulluğun gerçek nedeni duruyor. Bu yüzden bana faşist partilerin gelişmesi hiç şaşırtıcı gelmiyor. Alternatif bir şey yapmak zorundasınız. Alternatif bir şeyi de seçim ittifaklarıyla yapamazsınız. Mesela Şili ya da Kolombiya’da bu işler hemen öyle olmadı.
- Onu Fransa’ya da bağlayarak sorayım. Fransa’da cumhurbaşkanlığı için ittifak yapmayan sol partiler ikinci turda faşist aday kazanmasın diye Nisan 2022 seçiminde merkez sağcı Emmanuel Macron’a oy vermek zorunda kaldı. Şili’de solun gençlik organizasyonlarından gelen Gabriel Boric, 19 Aralık 2021’de başkanlık seçimini yüzde 55.9’la kazandı. Peşi sıra Kolombiya’da M-19 örgütünün kadrolarından olan ve şehir gerillacılığı yapan Gustavo Petro, Tarihsel Pakt’ın adayı olarak hazırlandığı 19 Haziran 2022 başkanlık seçimini yüzde 50.42 oyla kazandı. Bu tabloda ne tür sonuçlar, dersler çıkarmak gerekir?
Mesela Şili başkanıyla ben öğrenci hareketindeyken görüşmüştüm. Boykot yaparlarken görüşmüştüm. Daha lisede boykot yapıyorlardı bunlar. İki yıllık boykotları vardı lisede. Arkasından üniversite boykotları çıktı. Yani iki günde adam başkan olmadı. Oturuyorsunuz iki parti bir araya geliyor, üç parti bir araya geliyor da başkan çıkartmıyorlar. İkincisi Kolombiya’da bir barış süreci vardı. Referandumda ret vardı, ama barış sürecinin eseri bu. Barış sürecini beğenin beğenmeyin olgusal olarak değişim yarattı.
İttifaklar, FARC, ELN, Türkiye
- FARC gerillalarıyla yapılan barış sürecinden bahsediyoruz…
Tabii, evet. Sadece FARC gerillasına sempati duyan bir halk kesiminin oraya oy vermesi anlamında tanımlamayın. Bir barışla süreç değişiyor, pozisyon değişiyor. Başka oluşumlar ortaya çıkabiliyor. Daha kolay ittifaklar mümkün olabiliyor. Bütün bu saydığımız ülkelerde ayrıca Lula diyelim… Neo-liberalizmin çöktüğü ülkeler… Çünkü neo-liberalizmin ilk uygulandığı ülkeler zaten Latin Amerika ülkeleri. Yani dünyada daha neo-liberalizmden Thatcher falan bahsetmeden Şili’de neo-liberalizm Pinochet diktatörlüğü etrafında dünyada ilk defa uygulandı. Bunların hepsinin sonunda böyle bir çıkış var. Tabii ki bir araya gelmek zorundayız. Ama bir yandan da bakıyoruz Brezilya’da bir araya geldiğinizde de değişiyor mu değişmiyor mu bu da başka türlü bir dert. Ama başka çareniz yok. Mesela Brezilya’da olsaydım tabii ki Lula’yı desteklerdim. Aslında iktidar olmadığını düşünmeme rağmen. Çünkü nefes alabileceğiniz bir alan buluyorsunuz. Yoksa adam diyelim ki yağmur ormanlarını yok ediyor. Öbür tarafta yıkıyor, sendikal mücadeleyi imha ediyor. Covid-19’la size bir şey olmayacak diyor. Her şeyiyle bütünsel bir karşı duruşta siz de kendinize daha yakın olan birileriyle olmak zorundasınız. Ve bu yüzden de üç, dört ilke üzerinden bir araya gelmek zorundasınız. Bir de gündelik hayatı değiştirmek zorundasınız. Yani Şili’de solun iktidara gelmesi sürecinde öğrencilerin işçilerle bir araya geldikleri süreçlerde gündelik hayatı değiştirdiler. Yani boykot yaptılar, okulları kapattılar, eğitim değişimini uyguladılar, Pinochet’in eğitim sistemine karşı mücadele ettiler. Ya da Brezilya’da Lula’nın iktidara gelmesi sonrası Topraksız İşçi Hareketi-MST toprakları işgal etti. İşgal ettiği topraklarda kolektif tarım, alternatif tarım, tıp, eğitim falan yaptı. Yani günlük yaşantıyı değiştirdi. Yoksa yoksullar ideoloji üstünden örgütlenmezler. Bu da bir süreç. Kendinizin geliştirdiği bir sürü ufak, büyük örgütlenme yapmak zorundasınız. Yoksa seçimden önce üç kişinin bir araya gelmesiyle bir şeyi değiştireceğim diye umut ederseniz o zaman yok uluslararası denge politikaları, yok bilmem neler hikaye bunlar. Ukrayna-Rusya Savaşı’yla ilgili o kadar çok laf var ki… Boş konuşuyoruz. Ne Rusya’nın yanına geçip Ukrayna’yı etkileyecek ne Ukrayna’nın yanına geçip Rusya’yı etkileyecek bir şeyimiz var. Ama kendimize uzak bir jimnastik alanı yaratıyoruz, ikisi için de çok radikal laflar söyleyebiliyoruz. Ama günlük yaşantımızı değiştirecek hiçbir şey yapmıyoruz. Günlük yaşantımızı değiştirecek başka bir şey örgütlemekten ya da büyük zamlara karşı, her gün kendi yaşantımızdan önemli parça yitirdiğimiz alanı örgütlemekten çok uzağız. Mutlaka sokağa çıkıp miting yapmak da değil. Başka türlü kooperatif örgütlemek, topraklarda kendimiz için üretmeye çalışmak, bir yoksul dayanışması yaratmak, belki evlerin paylaşımında belki başka türlü şeyler… Aslına bakarsanız HDP’nin yüzde 11 oyu bile arkasında bir şeyler yapılmış oydur. Bir halkın bir kimlik mücadelesinin sonucu ortaya çıkmış ya da Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu’nun (KESK) ortaya çıkardığı ya da 80 öncesi barınma hakkının ortaya çıkardığı yüzdelerin toplamının geri kalanıdır aslına bakarsanız. Yani günlük yaşantımızı değiştirebilecek bir sürecin sonucudur. Bunlar üzerinden hareket etmek bana daha doğruymuş geliyor. Yoksa sadece tesadüflere bağlı bir değişim umudu içerisinde olacağız diye düşünüyorum.
- Kolombiya’da devlet sisteminde ve ideolojik kalıpların kırılması anlamında büyük bir dönüşüm oldu. M-19 kadrolarından Gustavo Petro’nun seçimi kazanması Türkiye’de de çok tartışılan bir konu. Ülkenin ilk solcu başkanı olarak tarihe geçti. Ekolojist, solcu Francia Márquez de ülkede ilk siyah başkan yardımcısı oldu. Kolombiya’da yeni dönemde ELN en büyük gerilla örgütü olarak kaldı. Bir anlaşma ufukta mı?
FARC’ın anlaşmasında oradaydım. FARC’la daha önce uzun süre görüşüyordum. Barış sürecinde Küba’da görüştüm. Hem anlaşma sürecinde Kolombiya’daydım. FARC’ın son konferansında oradaydım. FARC’ın kendisini feshettiği konferansta. Şöyle söylemek lazım: El Salvador’da bir gerilla komutanıyla konuştuğumda diyordu ki “Bizim dağımız halktır. Gerilla, halk ne isterse onu yapmak zorunda. Yoksa marjinale düşer.” Bu çok doğru. Biz bazen “Barış doğru mu? Nasıl yaptılar? Niye devam etmedi?” diyoruz. Bir barış isteniyordu. Çok güçlü bir barış talebi vardı. ELN bu durumda bunu yapmak zorunda aslında görüşmelerle. Mutlaka yapacak anlamına gelmiyor. Ama yapmazsa kendi bağını kaybediyor. En azından masaya oturmak zorunda. Buradan yeni bir şey doğar mı? Eğer doğarsa çok önemli. Kolombiya gibi yüz yıllık savaşın unsurlarından biri olan bir ülkede yeni bir şeyin doğması çok önemli. Ama çok radikal açıdan baktığımızda da devrime benzetmemek lazım. Çünkü her barış anlaşması bir uzlaşma. Nihayetinde demokratik süreç içinde kendisi solcu başkan ama, hem FARC, hem ELN, M-19’u teslim oldu diye nitelendiriyordu. Daha demokratik bir süreç var, o sürecin de örgütlenmesi gerekiyor. O süreç örgütlenmezse çok zor. Çünkü barışı örgütlemek ve barış sonrasını örgütlemek bir savaşı örgütlemekten daha zor aslına bakarsanız. Bu yüzden de böyle bir umut var. Umarım bu umut ayrıca hem Venezuela’yı değiştirebilir, daha şanslı bir hale sokabilir. Hem Kolombiya için hem bölgedeki diğer ülkeler için önemli. Bunlar birbirlerini tetikleyen süreçler. Bolivya için önemli, Şili, Brezilya, Uruguay için önemli.
‘Türkiye kaçırdı’
- Kolombiya FARC ile görüşürken Türkiye mesajlar gönderiyordu.
Şunu çok açık söyleyebilirim ben: Eğer Türkiye barış imzalasaydı bugün Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri olurdu. Çok net. Türkiye Cumhuriyeti devleti için söylüyorum, büyük hata yapıldı. Barış anlaşması imzalansaydı şu anda Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri olacaktı. Bunun imzalanmamasının bir sürü nedeni var. Ama bunun içerisinde dış güçler de var. Sadece Ortadoğu’nun değil, Avrupa’nın en güçlü ülkelerinden biri olacaktı. Böyle bir şey kaçırıldı. Ancak kaçırmanın payı içerisinde barışı örgütlemek isteyenlerin eksikliği de vardı. Bizim de var, bütün barış isteyenlerin. Bu yüzden Kolombiya’daki barış umarım iyi bir örnek olur. O zamanlar da barış sürecinde genel sekreterle görüşmüştüm, soruyordum. Barış anlaşmasıyla ilgili endişelerim de vardı. “Neye güveniyorsunuz? Öldürülmeyecekler mi?” diye. Çok kısa sürede silah bırakmışlardı mesela. Diğer ülkelerdeki barış süreçlerini de yakından takip ettiğim için farklı nitelikleri vardı Kolombiya’dakinin. Bu yüzden endişelerim vardı. Çok kişi öldürüldü, ama barış da bir rüzgar gibi etkiliyor. İlk dalga bir şeyi ortadan değiştirmese bile olumlu dalgalar şiddet tekelinin ve diğer savaş güçlerinin önemli kısmını aşındırarak yeni bir potansiyel çıkartabiliyor. Kolombiya’daki durum ortaya çıkan yeni bir potansiyel. Bu iyice barışa da dönüşebilir, dönüşmeyebilir de. Ama böyle bir potansiyelin olması dünya açısından gayet güzel bir şey.
Chiapas ve EZLN
- Meksika, Chiapas, EZLN ekseninde 2023’te ne beklenir? Oradaki tabloyu özetlemenizi istersem…
Bazen Latin Amerika’da her şey benzermiş gibi görünüyor. Böyle değil tabii ki. Hepsinin ayrı özellikleri var. Meksika’da işler çok daha zor. Oradaki uyuşturucu ticareti ve mafyanın etkinliği çok üst düzeyde. Ama buna rağmen Obrador gibi bir sosyal demokrat, tırnak içinde sol iktidara geldi. EZLN onu desteklemiyordu, ama hâlâ Chiapas’ta var olmaya devam ediyor. Ama mafyanın büyük etkinliği, günde 80 kişinin öldüğü şiddetin hakim olduğu bir Meksika. EZLN hâlâ varlığını sürdürüyor. Bu kadar yıldan sonra hâlâ özgürlükçü düşünce, başka türlü bir radikal demokrasi anlayışı hâlâ etkisini sürdürüyor. Ki bu çok zor o ortamda. Özellikle şiddetin çok yüksek olduğu, mafyanın her yerde dehşetli şekilde egemenliğini sürdürdüğü yerde. Sadece uyuşturucu da değil. Mesela avokado satışları da artık mafya üzerinden yürüyor. Avokado çok değerlendiği için. Yani siz köylü olarak mafyadan başka kimseye avokadoyu satamazsınız. Bunun gibi mafyanın hegemonyası var.
‘Uyuşturucu iki muhasebeciyle engellenebilir’
- Latin Amerika’dan Türkiye’ye uyuşturucu ticareti son dönemde mi arttı?
Bence son dönemde dünya küçüldü. Bu konuda da küçüldü. Bana göre uyuşturucu iki muhasebeciyle engellenebilir bir şey. Eğer siz para akışını kontrol altına alırsanız uyuşturucuyu kontrol altına alabilirsiniz. Meksika’da mesela önerilenlerden biri sadece marijuana, esrar değil bütün uyuşturucunun legal hale getirilmesiydi. Kokain vs. legal hale getirilmesinin kontrollü satışın büyük kârı ortadan kaldıran biçime dönüşeceği düşünüldü. Nasıl ki bizde önce çikita muz yoktu da Latin Amerika ile muz ticareti arttıysa diğer türlüsü de gidiş, dönüş arttı diye düşünüyorum. Piyasa olarak küçülen dünya sermayenin küçülen dünyası aynı zamanda uyuşturucu dünyasının da daha etkili durma dönüştüğünü düşünüyorum.