Erol Katırcıoğlu
Sol, mağdurların siyasetidir. Sol siyasetin özü bence bu kısacık cümlede iyi ifade edilmiş olur. Cümleyi açacak olursak “mağdur” kelimesinin belirleyici bir yeri olduğu açıktır. Mağdur! Kimdir mağdur olan? Tabii ki “mağdur” olmak “özsel” bir duruma işaret etmez. Yani kimliğe ait değildir, mesela ABD’de mağdur olanlar “siyahlar” ve “hispaniklerdir” cümlesi bir şey anlatır ama anlattığı şey tam olarak neyi anlatır tartışmalıdır. Örneğin siyahi bir şarkıcı olan Michael Jackson’ı sırf siyahi olduğu için “mağdur” kabul edebilir miyiz? Tabii ki hayır! Ya da alın Türkiye’yi, İbrahim Tatlıses, annesi Kürt , babası Arap olan bir aileden gelmektedir. Ama İbrahim Tatlıses’i sırf Kürt (ya da Arap) biri olduğu için “mağdur” kategorisinde değerlendirebilir miyiz? Cevap yine hayır olmalı. Peki o zaman mağdur kimdir sorusunun cevabını nasıl bulacağız?
Bence, mağdur kelimesinin anlamı “özsel” değil “ilişkiseldir”. Yani “mağduriyet”, belirli bir kimliğin diğer kimliklerle ilişkisi içinde ortaya çıkan bir duruma işaret eder. Yani ilişkisel olarak bir kimlik mensubu diğer kimlik mensupları karşısında eşit bir muammeleyle karşılanmıyorsa, burada eşit kabul edilmeyen kimliğin diğeri karşısındaki durumu bir “mağduriyete” işaret eder ve bu nedenle de o kimliğe “mağdur” kimlik denir. Tabii bu mağduriyet yalnızca “haklar” bakımından değil aynı zamanda “ekonomik” bakımdan da konu olabilir. Mesela, bu ülkede doğmuş bir Kürt çocuğunun ana dili Kürtçedir. Ama bu Kürt çocuğu okula başladığında, okulda eğitim dili Türkçe olduğundan, Türkçe konuşan çocuklara göre yalnızca anlatılan konuları öğrenmek değil aynı zamanda hiç bilmediği bir dil olan Türkçeyi de öğrenmek zorundadır. Bu gerçek bir eşitsizliktir ve bu nedenle de Kürt çocukları Türk eğitim sistemi içinde “ilişkisel” olarak bir “mağduriyet” içindedirler ve bu nedenle de “mağdurdurlar”.
Örneğin gelir dağılımı bozuk olan bir ülkede, hükümetin sigarada uygulanan bir vergiyi arttırdığında bu verginin zenginlerin ve fakirlerin bütçesinde etkisi eşit olmayacaktır. Arttırılan verginin miktarı aynı olabilir ama bu verginin zenginin bütçesi içindeki ağırlığı ile fakirin bütçesindeki ağırlığı aynı değildir. O nedenle de fakir olan, hem vergiyi artıran devlet ve hem de bu verginin önemi az olan zengin karşısındaki konumu bir “mağduriyete” işaret eder ve fakir olanın “mağdur” olduğundan sözedilebilir.
Uzun oldu farkındayım ama söylemek istediğim şudur. Sol bir siyaset toplumda sosyal haklar ve ekonomik gelirler bakımından “mağdur” olan kitleleri bağrında barındırabilecek bir genişlikte olmalıdır. Bu çerçeveden bakarsak, Türkiye’deki sol siyasetler böyle bir toplumsal gerçeklik üzerinden değil, artık ancak yüksek düzeyde bilgi gerektiren konular üzerinden üstelik de o tartışmaların gereğini yerine getirme zahmetine de katlanmadan siyaset yapmaya çalışmakta ve geçmişte olduğu gibi de sürekli bölünmekte.
Kendine sol diyen CHP’ye gelirsek. İnsan şaşırıyor. Toplumda bu kadar mağdur insan ve mağdur kitle varken CHP, nasıl oluyor da yıllardan beri yüzde 20-25 bandının üzerine bir türlü çıkamıyor? Bunda bir terslik yok mu? Bence cevabı açık. Çünkü eğer siz ülkedeki “mağdurları” görmezseniz, “mağdurlar” da sizi görmezler. O nedenle de yerinde sayar durursunuz.
Daha açık konuşalım. Eğer siz, Kürt sorununu konuşmak konusunda mağdur Kürtleri dikkate almaktansa devleti ve AKP’yi dikkate alarak siyaset yaparsanız; eğer siz, Alevilerin mağduriyetlerini değil de onların karşısında Sünni İslamı savunan devleti ve AKP’yi dikkate alarak davranmaya devam ederseniz, eğer siz ülkedeki tekelleşmenin vardığı yeri görmeyip işçi ve işverenler arasında bir çeşit uzlaşı politikası uygulamaya kalkarsanız, emin olun oylarınızda bir damla artış olmaz. Bakar bakar şaşırırsınız neden olmuyor diye.
Çünkü sol siyaset mağdurların siyasetidir. Ülkedeki başta Kürtler olmak üzere kimliğinden ötürü mağdur olanlarla, ekonomik pozisyonundan dolayı mağdur olanların adresi soldur, sol olmalıdır. Ama siz nerede durmak gerektiği konusunda tutarlı değilseniz, bir devlete; bir AKP’ye bakarak yol almakta ısrar ederseniz bence yolunuzu bulamazsınız. Siyasetimizdeki kriz de bununla ilişkilidir.