Tekrar ettirilen İstanbul seçimleri bir kere daha gösterdi ki, Erdoğan farklı ideolojik geleneklerden, kimliklerden, sınıfsal yapılardan gelen geniş bir kitleyi kendisine karşı birleştirmeyi başarmış bulunuyor. Kendi tabanını konsolide ederek yukarıdan aşağı yeni bir toplumsal inşaya dayanan proje, kaçınılmaz bir şekilde kendinden olmayan ya da zamanla kendi denetim alanı dışına çıkan bütün toplumsal grupları düşmanlaştırma eğilimine girdi. Tabanın kendisini, maddi ve toplumsal ayrıcalıklarını sürekli saldırı altında hissederek birbirine daha fazla kenetlenmesi tezine yaslanan strateji, düşman görülene karşı her çeşit saldırganlığın hoş görülmesini sağladı. Bu politika bir dönem için başarılı olsa da hayatın kendi akışı üst kimlik üzerinden yan yana görünen kitle içerisinde sınıfsal çatlamaların oluşmasını engellemeye yetmezdi ve yetmedi de.
Patronla işçiyi, yoksulla zengini kimliksel çıkarlar üzerinden yan yana getiren siyaset, ekonomik krizin derinleşmesine paralel olarak sınıflar arası dikey bölünmeyi tetiklerken, aynı zamanda üst sınıflar arasında kristalize olan çıkar çatışmalarını kışkırtarak yatay bölünme ve çatlaklara da yol açtı. Oluşan çatlak büyüme eğilimi gösteriyor. İronik bir şekilde kimlik siyaseti üzerinden dışarıda kalmaları, düşmanlaştırma siyaseti AKP tabanı dışında kalanlarda da benzer bir bütünleşmeyi tetikledi.
Kimlik temelinde yaşam tarzlarını saldırı altında gören toplumsal yapılar, hızla saray karşısında ortak duruş gösteren kendiliğinden bir yan yana geliş yaşadılar. AKP tabanının aksine bir yaşamsal bütünlük göstermeyen ancak saray iktidarını kendi varoluşuna tehdit olarak gören bu toplumsal doku neredeyse yılda bir karşısına dikilen sandık marifetiyle, sandık üzerinden bir ortaklaşma yarattı, yaratmaya devam ediyor. Bu çatışmalı durum toplumun hiç olmadığı kadar politize olmasına da yol açtı. Açık diktatörlük hali ve Erdoğan’ın bunu kalıcı hale getirme çabası, olağanüstü sürecin baskısı altında, kendi varoluş koşullarını yok edecek saldırı altında olduğunu hisseden kitlelerde saraya karşı en geniş yan yana gelişi zorlamış bulunuyor.
Sosyalist solun sıkışmışlığı tam da burada yatıyor. Politize olan ve olmaya devam eden geniş yığınların saraya karşı öfkesine önderlik ederek bu öfkeyi gerçek bir emek ve demokrasi mücadelesine kanalize etmesi gereken sosyalist hareket, parçalı yapısı ve hegemonik zayıflığı nedeniyle bunu gerçekleştirme şansını kullanamıyor. Bu sıkıntılı yapısı solu, olmakta olana seyirci haline getirirken egemenler arası çatışmada egemenlerden birisine eklemlenmeye, devrimci bir mücadele hattından sistem içi reform talepleri ile sınırlanan bir hatta girmeye zorluyor. Sosyalist hareketler sınıfsal tabanından kopmakla kalmayıp, sınıfsal kimliğinden ve taleplerinden de uzaklaşarak kimlik siyasetine mahkûm olmaya başlıyor.
Sosyalist sol, kendisini var eden temel iddialarından ve sınıfsal karakterinden uzaklaşıyor. Bu noktada saraya karşı en geniş cephenin kurulması çağrıları öne çıkıyor. Ne çağrı ne de çağrıyı güncelleştiren ihtiyaç yeni. OHAL ilanından itibaren benzer çağrılar ekseninde devreye konulan denemelerin neredeyse hepsi kadük kaldı. En azından saray karşıtı cephede solun ortak durmasını arzulayan, onun önderliğinde bir demokrasi cephesinin oluşumunu öngören çağrı peş peşe gelen seçimler sonrası güncellenmiş bir şekilde yeniden gündeme girmiş bulunuyor. Adına ne denirse densin, açık bir diktatörlük halinden ve onun kalıcılaşma tehlikesinden söz ediliyorsa saray karşıtı bütün güçleri yan yana getirme çabası kadar doğal bir girişim olamaz.
Pek çoğu faşizm tespiti yapan hareketlerin bu tezlerinden vazgeçmedikleri veya kominternde çürütülen sosyal faşizm tespitlerine geri dönmedikleri sürece CHP’yi de kapsayan böylesi geniş bir yan yana gelişe itirazı çok anlamlı olamaz. Burada bir sıkıntının olmaması, bütün mücadeleyi bu hatta kilitleyerek sanal amaçlarını unutmaya ve giderek CHP’yi saray karşıtı mücadelenin bayraktarı yapmaya dayanan bir hattı haklı çıkarmaz.
En geniş demokrasi cephesi ya da yan yana geliş çağrısı kaçınılmaz olarak bunun içerisinde saray karşıtlığının üstünü örttüğü sınıfsal çatışmayı gören, işçi sınıfının çıkarlarını realize edecek bir başka yan yana gelişi de ön kabul olarak görmek zorundadır. Ve bu çağrı geçmiş başarısızlıkların deneyimlerinden ders çıkarmayı bilmelidir. Ne yazık ki sosyalist hareketin önemli bir dilimi, mücadelesini parlamenter mücadele sınırlarına çekmiş bulunuyor.
Kendi duruşunu, Kürt siyasal hareketi ve CHP dışında üçüncü bir cephe olarak tarifleyen, bu tez üzerinden Kürt özgürlük mücadelesinden uzak durmayı izah eden ve son tahlilde CHP ile yan yana gelmekte beis görmeyen hareketlerle yan yana gelme çabası, bizzat bu hareketler tarafından sürekli olarak boşa düşürülmüştür. Elbette söz konusu oluşumlarla en geniş yan yana geliş için uğraş verilebilir. Ama peşinen söylemek gerekirse bu çaba aynı oluşumlar tarafından sürüncemeye bırakılacak ve kadük kalacaktır.
Acil ihtiyaç, saraya karşı mücadeleyi devrimci bir emek ve demokrasi mücadelesine dönüştürmeyi, bu mücadelede işçi sınıfı ve Kürt halkının omuz omuza yürümesini peşinen kabul eden, yan yana yürüyebilecek devrimci sosyalist yapıların yan yana gelmesini sağlamak olmalıdır. Geniş bir cephe ancak böylesi bir oluşum üzerinden realize olabilir. Sol, eski sol değildir.