II. Dünya Savaşı’nın ardından galip devletlerin önce eski kıtada, Avrupa’da başlattıkları paylaşım, kamplaşma ve kutuplaşma, daha sonra çeperlere doğru yayılarak dünyayı etkisi altına aldı. Bu süreçte dünya yarım yüzyıla yakın bir zaman boyunca soğuk savaş ortamında yaşadı.
Kuzey Atlantik Paktı ve Varşova Paktı, yıkıcı etkisini Hiroşima ve Nagazaki’de deneyimledikleri nükleer güce daha yüksek oranda sahip olabilmek için amansız bir rekabete tutuldular. 1960’lı yıllara gelindiğinde bu rekabet uzayda daha güçlü olma yarışına dönüştü. Her iki blok da diğerini varlığına yönelik çok yakın bir tehdit olarak görüyor, halklarını da bu abartılı tehdidin kâbusu altında yaşatarak, silahlanmaya yapılan harcamaları sorgulamalarına engel oluyordu.
1980’li yılların sonunda Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Gorbaçov’un ‘Perestroyka’ (açıklık) ve ‘detant’ (yumuşama) politikaları, çok uzun bir zamandan beri kâğıttan kaplan haline gelmiş olan Sovyet düzeninin de sonunu hazırladı.
Dağılan her imparatorluk gibi Sovyetlerin çöküşü de Kafkasya’dan Balkanlara kadar bir dizi savaşa yol açtı. Ancak batı dünyası Berlin Duvarı’nın yıkılması, bölünmüş Almanya’nın birleşmesi gibi gelişmelerin sarhoşluğunda bu çatışmaların yol açtığı dehşeti görmek istemedi. Berlin Duvarı’nı yıllar boyunca baskının ve zulmün simgesi olarak kullanan burjuva ideolojisi İsrail’in Filistin’e, Türkiye’nin güney ve doğu sınırlarına, ABD’nin Meksika sınırına duvar örmesine karşı alabildiğine duyarsız. Onlar açısından en önemli kazanım, kapitalizmin aşama kaydederek ‘YDD’ diye formüle edilen yenidünya düzenini hayata geçirmesi oldu. ‘Globalizm’, yani küreselleşme cilası ile parlatılan bu yeni düzenin hedefi ise, sermayenin şirket evlilikleri yolu ile hızla tekelleşmesi, emeklilik yaşının yükseltilmesi, günlük çalışma süresinin esnetilmesi, ücretlerin kısılması gibi yöntemlerle emekçi yığınların kazanımlarının geri alınması ve gümrük duvarlarının kaldırılması ile de şirketler karşısında tüm dünyanın ortak bir pazar haline getirilmesiydi.
‘Serbest piyasa ekonomisi’ olarak tanımladıkları kutsala boyun eğmeyen her ülkeyi acımasızca cezalandırmaktan asla geri kalmadılar. Libya, Irak ve Suriye’den sonra cezalandırma işlemi şimdilerde Venezuela’ya karşı tezgâhlanıyor.
Oyunun şimdilik son perdesi ise Trump’ın soğuk savaş iklimine ve silahlanma yarışına dönüş anlamına gelen konvansiyonel silahların sınırlandırılması anlaşmasını iptal etmesi ile sahneleniyor. Kasım 1990’da SSCB Lideri Gorbaçov ve ABD Lideri Reagan tarafından imzalanan anlaşma, karadan atılan füzelerin menzilini kısıtlıyor ve sınır bölgelerinden uzaklaştırılmalarını öngörüyordu.
Neoliberal ekonomi anlayışında Trump ile aynı eksende yer alan Putin, oluşan fırsatı değerlendirdi ve kendi ülkesinin de Avrupa konvansiyonel kuvvetler anlaşmasından çekildiğini açıkladı. Bir anlamda kırk yıl kadar önce, nükleer başlık taşıyan füzelerin ağır yük taşımak üzere tasarlanmış araçlarla rampalarından sökülüp ülkelerin iç kesimlerine nakledilmelerine dair görüntüler hoş birer hatıra olarak kalacak zihinlerimizde.
Teksaslı petrolcülerin lobi desteği ile ABD başkanlığına getirilen baba ve oğul Busch’lar Irak petrollerini talan etmişlerdi. Silah üreticileri lobisinin desteklediği Trump ise, bireysel silahlanmaya desteğinden çok daha tehlikeli oyunlara el atarak, iplerini elinde tutanlara hizmette sınır tanımıyor.
Bizler dünya meselelerine Türkiye penceresinden baktığımız için, sadece Erdoğan’ın savaştan fayda umduğunu sanma yanılgısındayız. Yandaşlarının kendisine atfettiği ‘dünya lideri’ sıfatını hafife almayın. Bu ifade bizatihi ‘dünyanın lideri’ anlamına gelmiyor. Mevcut konjonktürde hiç kimse bir başına dünyanın liderliğine kalkışamaz. Ama G7, G20 gibi yapılanmalarda toplantı masasında oturan ülkelerin temsilcileri, Trump, Putin, Merkel, Macron, Erdoğan, hepsi aynı ligin oyuncuları.Aralarındaki çekişmelere rağmen ortak bir amaç için kolayca aynı safa geliyorlar. Örneğin hepsi de Suriye için yeni bir anayasa hazırlama densizliği çerçevesinde yan yana durabiliyor.
Bu şartlar altında Paris İklim Anlaşması da, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması da kolayca yok sayılabilir, Trump küstah kovboy edasıyla dünya halklarının ensesinde boza pişirmeye devam edebilir.
Yenidünya düzeninde iktidarlar hoyratlıkta ortaklaşırken, muhalefet kesimleri de çaresizlikte, beceriksizlikte ortaklaşıyor. Hem de küresel ölçekte…