İlk kez 5-6 ay önce duymuştum ‘Fetömatik’ lafını. Önce bir tür fantezi gibi geldi, hani şu trafikte kullanılan şeyler var ya, üflüyorsun, şu kadar promil alkol çıkıyor filan… Yok, bu öyle değilmiş ama. Anladığım kadarıyla bilgisayar programı gibi bir şey. Bir tümamiral icat etmiş, tamamen otomatik! Yani siz okulda ders verirken, hasta muayene ederken, o program çalışıyor: Kafka görse kıskanır! 64 temel kriter ve 209 alt kriterden oluşan bir sistemi var. Sistemde, 0-1 arası puan için işleme değer değil, 1-2 puan arası incelemeye değer, 2-3 puan arası geçici görevden uzaklaştırılmalı ve tahkikat yapılmalı, 3-4 puan arası kamu haklarından mahrumiyet için değerlendirilmeli ve hakkında suç duyurusu yapılmalı deniliyor. 5’ten yukarısına Allah acısın!
Mesele, gizli ya da gizli olduğu varsayılan cemaat mensuplarını ya da sempatizanlarını ortaya çıkarmak. Doğal olarak amaç böyle olunca, kriterler de, ByLock, Bank Asya, çeşitli sınavlardaki puanlar, çocukların hangi öğretim kurumlarında olduğu, vb… gibi şeyler oluyor. Yani siz, onca yıl şu kadar okumuş etmişsiniz ama kayınbiraderinizin bacanağının çocuklarının hangi okulda okuduklarını hesap etmemişseniz, işiniz yaş!
Peki, hukukla bir ilgisi var mı bunun? Yok. Olması da gerekmiyor zaten. 209 ilmekli bir örümcek ağı, birinden yırtsanız ötekine yakalanmanız mümkün. Peki, siz, ceza mı almışsınız, hakkınızda hüküm mü var? Yok. Olması da gerekmiyor. Aynı mantıkla ‘Kürdo-matik’ yapılabilir mi mesela? Neden olmasın? ‘Sol-matik’ mümkün müdür? O ‘matik’ 90 yıldır çalışıyor zaten. Ciddi bir iş için başvurun mesela ve halanızın gelininin hangi davadan ne zaman gözaltına alındığının ne kadar önemli olduğunu öğrenin!
Aslında bu, 15 Temmuz sonrasının zirvesi. Devletin klasik “güvenlik soruşturması” işlemiyle yetinmeyen mekanizma, önce, “yakın çevre kanaati” diye bir kavram icat etti. Örneğin birlikte çalıştığınız öğretmenlerden biri, hatta temizlik görevlisi, sizin için “o aslında şöyledir” diyor ve bitiyorsunuz. Adına muhbirlik demek kaba oluyor tabii, böylesi daha şık duruyor. Sonra, “güvenlik soruşturması”nın o klasik kriterlerini yeterli bulmayan sistem, bunların yanına “arşiv bilgileri” diye bir başka unsuru ekledi. Biz buna kendi aramızda “fiş” diyoruz ama “ileri demokrasi”de böyle sevimsiz kavramlar kullanmasak iyi olur.
Sonra, TCK’nın en kötü maddelerinden olan “örgüt üyesi olmadığı halde örgüt hedeflerine uygun faaliyet” hikâyesinin yanına “iltisak” kavramı da eklendi. Geçmişte daha çok tıpta kullanılan ve “bitişme, kavuşma, yapışma, birleşme” anlamlarına gelen kavram, hukuk alanında “bir konu, kavram veya olayla bağlantılı kişi” kişi tarifinde kullanılmaya başlandı. İrtibatlı olmak, organik bir ilişki olarak tanımlanırken, “iltisak” doğrudan organik bir ayniyet veya ilişkinin ötesinde sonuçtan yararlanmayı anlatır oldu. Birçok savcı bu arada örneğin PKK-HDP arasında bir organik bağ olmasa bile PKK’nin 40 yıllık faaliyetinin yarattığı zeminden HDP’nin oy aldığını belirterek yorumlar yapmaya başladı.
Aslında bütün bunlar, hekimlerle ilgili şu meşhur “5. Madde” meselesi olmasaydı, çok da yeni gündem maddeleri değildi. Maddedeki “Terör örgütlerine veya MGK tarafından devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek kamu görevinden çıkarılan tabipler…” bölümü yeterince açık. Yargı hükmü filan gerekmiyor, “değerlendirilme” yetiyor; yani ‘matik’ çalışıyor! İnterpol’ün bile aradığı organ mafyası şefi Yusuf Erçin denen adamın doktorluğunu onca yıl elinden alamayan sistem, bir yerden bir ‘iltisak” bulursa eğer, bitiriyor sizi. 6 yıl okul, bilmem kaç yıl uzmanlık çöpe! Bu anlamda hekimlerin haftalardır gösterdikleri tepki, kamu kesiminde üç yıldır süren “amaan fetöcülerden bize ne” tavrının ardından son derece doğru bir “iş güvenliği” refleksi. Çünkü iş güvenliği, duruma göre değişen bir şey değildir, varsa vardır, yoksa herkes için yoktur!
***
Ha, bu arada, hukuku matikleştirmenin kötü bir yanı da var tabii. Böyle kavramlar dönüp bir gün sizi de vurabilir. “Sonuçlardan yararlanmak”, yani “iltisak” denildiğinde, bir gün herkesin aklına Cengiz Holding gelmez mi mesela?