Türkiye’de Kürt hikayesi, Türkiye’nin hikayesidir; hoş bir hikâye değildir. Zulmün kanlı kataloğu içinde, bütün gömülmüş cesetlerin şimdi konuşmaya başladığı bir dönemde hele…
Özgür Amed
Türkiye’de Kürt hikâyesi, Türkiye’nin hikâyesidir; hoş bir hikâye değildir.
Türk, Türklük burada basit bir iktidar metaforu değil ya da öyledir.
Zulmün kanlı kataloğu içinde, bütün gömülmüş cesetlerin şimdi konuşmaya başladığı bir dönemde hele…
Bu bize dair bir tercih.
Mesele burada Kürt ya da Kürde ne olduğu değil, bu sorunun gücü karşısında cevabı olmayanların cevap veremediği diğer soru: Bu ülkeye ne olacak?
Dehşetin bizimle yaşadığı bu zamanın suretleri içinde ölülerimizin bile rahat edemediği bir dönemde hele…
Bu da bize dair bir tercih…
Küçükken hafızamıza kazınan sömürgenin resital imajları, günü gelir çarpıp durur yüzümüze, buz gibi.
Bizi korkutan da güçlendiren de bu gaddarlıktır…
Sanatlarınızda aşağılanan her şive, mimlenen her geri ‘doğu’, gülünç her karakter, cahil her bünyenin biz olduğunu keşfetmek büyük şok yarat(ır)maz.
Üzerinde yaşadığımız yerin bize ait bir gerçeklik taşımadığını, var olan gerçekliğin iğdiş edildiğini, bir yer geliştirmediğini keşfetmek ise daha büyük bir şok…
Asla yerinde mutlu olmamanın verdiği tedirginlikle yaşar, farklı pistlerde şarkı söyleriz.
Türklük Sözleşmesi’nin masumiyetini korumak için icat ettiği her sorun, onlardan suçlular ordusu yarattı. Hayal güçlerini besleyen ilk ve son şey bu…
Kendi zihninde yarattığı şeyin illaki yolundan çekilmesini arzular.
Bu sözleşmenin gölgesi altında biat eden tüm çalışanlar/örgütler, dernekler, sendikalar ve patronlar benden sahiden nefret mi ederler bilmiyorum ama tek bir mekanlarında olmadığımı, olamayacağımı biliyorum. Emlak lobisinin bizlere karşı bir tavrı var mı bilmiyorum ama bu lobinin beni gettoda tuttuğunu biliyorum. Eğitim kurulları/kurumları bizlerden nefret eder mi bilmiyorum ama çocuklarımıza verdikleri ders kitaplarını ve gitmek zorunda kaldığımız okulları biliyorum. Sosyal alanları herkese açık mı bilmiyorum ama bizlere açık olmadığını biliyorum. İşte buna kanıt derler.
Güvence, kanıt dedikleri ama bizim asla görmediğimiz bir idealizm var ortada. Buna itimat ederek rıza istiyor.
Bizleri hiç görmesi gerekmedi. Bakmakla da yetinmedi. Biz baktık, kendi hakkında bildiğinden daha fazlasını öğrendik.
Böyle sürüp gider…
Mesela bizden yana bir demokrasi yoktur, belli bir demokrasinin belli bir grubun ihtiyacına göre düzenlenmesi vardır.
Yüzleşme diyoruz, en çok bunun için.
Birilerinin gerçekliğini doğrulamak için yaşadığımız öğretildi. Bunu reddederek, doğruyu rayına sokma çabası ise on yıllardır sürüyor.
Ez cümle;
Duvarın öte yanında neler olup bittiğini bilmeyen; daha doğru tabirle bilmek istemeyen bir ilgisizlik, bir cehalet var.
Tüm mesele basitçe bu ilgisizlik ve cahilliktir, dipsiz bir duygusal yoksunluk hali de cabası.
Sanıldığından çok daha güçlü bir aralığı kaplar!
Çünkü diğer adını ‘erdem’ koymuşlar.
(James Baldwin’in katkılarıyla, anısına saygıyla…)