Hizasından firar eden bir ihtimal, gelir bir sürü şeyi darmadağın eder. Bir şeye az kalmışsa veya bir yere daha çok varsa, hepsi değişmiştir artık, değmiştir bir şeyler bir yerlere. Teşebbüs edilen ne kadar inkâr varsa bir bumerang olur, tehdit eden ne varsa tepetaklak olur. Hizasını şaşan bir an, geri kalan tüm anları şaşırtır.
Birbirinden ayrı gibi davranan ve buna dayanan insanların tek tek bağırmalarını duyacak kulaklar kalmadı. Aynı dünyada aynı hataların kurbanı olanlar, nereye gitseler de ayrı duramıyor ve her yerde aynalardan kaçıyor. İnsan bazen kendini değil de kendinde olanı görmek istemiyor çünkü istenmediğini biliyor. İnsan kendine isabet edemiyor.
Bir şeyin adı değişirse acısı mı değişir diye bir soru intihara yeltenir. Adı değişen ama acısı değişmeyen yaralar bir ömür sürer ve insanı peşinden sürükler. Çöken karanlık, düşen yağmur, giden bulut, esen rüzgâr ve batan güneş. Bir günün telaşı yokluyor hepsini, her defasında ve yerinde. Ölen umutlar, dirilen beklentiler, çağlar süren bir çukur kazıyor dünyaya; hayat gömülüdür orada.
Kırılan bir şeyler kalıyor geride çünkü hep ileride herkes bir diğerinden. Öncesi ve sonrası diye derin bir çatlağı var insanın, ya oraya sızar ya da oradan taşar. Fethedilen başka bir ihtimal daha var; belki de o çatlakta kaybolur insan. İnsanın kendini araması bir mecaz değil, metafor asla. Bir zamanlar kapı çalınsa umut vardı, şimdi kaygı. Gelen bir şey yok, herkes gidebilendir.
İstikrar travmatiktir. Bazı tercihler insanı tehcir eder. Hatıraların yoklaması, düşlerin kaybolması bir suçtur. Kesik kesik anlatılan acılar sessizleşen ağıtların kördüğümünde hiçbir yere uzanamıyor. Yetişmeyen mutluluklar, yerleşmeyen neşeler dünyaya bir karabasan olarak dönüyor. Hayat infilak etmeye meyillidir, bir gün elbette olacak olandır.
Bıkmanın getirdiği tedirginlik, sıkılmanın ısmarladığı gerginlik bir yol ağzında insana bildiği tüm cevapları unutturur. Olmaz dediğimiz ne çok şey vardı ve hepsi nasıl oldu ve sonra nasıl da olanları unuttuk. Beklenmedik, tahminleri aşan, serseme çeviren olasılıkların hengamesinde her şey beklenebilir ve tahmin edilebilir bir yere yerleşti.
Mitolojik anlatılar, efsanevi duyumlar, masalsı yaşamlar insanın aklında birbirine karışıp bir şeyleri karşılamaya amade olur. Hayatın hataları var, başlangıçta tembihlense de her şey herkese karşı, yine de karışır duyduklarına ve gördüklerine, bir de dediklerine. İnsan ölümüne kadar dünya ile kıyaslanır ve kıstaslarını aşar.
Dehşetin bir rengi, vahşetin bir ahengi, cehennemin de bir tahayyülü var. İnsan var ettikleri ile kuşatılmış, yok ettikleri ile kuşkuların deryasında boğulmuştur. Bu yeryüzü ve bu gökyüzü arasında, yani bir arafta kahrolup duruyorken insan, belkilere tamah ederek kendini perperişan ediyor. İnsan istediği her şeyde kendini heba edebiliyor.
Öfke bizim sermayemiz, isyan bizim bahanemiz diye diye dağları aşıp duvarları yıkarak gelenler vardı. Halen de varlıkları bir rivayet gibi dolaşıyor geçmiş ile gelecek arasında. Belki hizasını yerle bir eder ve düzeni düzensizliğe alıştırır. Hayatın sürprizleri zamanları da aşar bir gün ve biz hep önceki günde gibi yaşamaktayız. Yaş almak yaşamakla karıştırıldı ve herkes inandı.
Yakılmış yarınlar, hâlâ yanan dünler dünyanın üstüne yağıyor ve herkes artık ıskaladığı her şeyle ıslanıyor. Birdenbire bir şey olur ve her şey mahvolur ya da yeniden var olur burada. Eskiler yenilere, yeniler de eskilere yansır. Öğrendiğimiz yanlışlar, alıştığımız gerçekler değişir bir ara; bir araya gelmemiz ve olmamız için, içinde olmak için.
Haftanın kitap önerisi: Marian Engel, Ayı / Çeviren: Duygu Akın, Harfa Yayınları