Biz bir şey desek, başka mana çıkaracaklar. Yahu şu adam döküntüsüne bakın! Rütbeler, makamlar, masraflar ama ne ile uğraşıyorlar görüyorsunuz.
Sanki her şeyi tastamam yapmışlar da, sadece Çankaya ve Özal kalmış. Başbakanlık, bakanlar boş. Zaten bu adam kıtlığında dolduracak adam da yok. Hiç olmazsa o iyi kötü Çankaya’da oturuyor.
Adam, ağamız; Amerika’dan da icazetlidir. Onu indirip kimi oturtacaksınız? Süleyman Bey’i mi? Ecevit mi? Erbakan veya Türkeş’i mi? Erdal İnönü, cumhurbaşkanlığını bilmez!
Bazen kendi kendime şöyle düşünüyorum. Haydi Musa, devlet ve hükümeti kur bakalım! Dün televizyonda, parti şeflerimizin birbirini ziyaretlerini seyrettim. Aman Allah’ım, ne gülünç tablolardı onlar! Birbirine küfredip, bir araya gelince öpüşen Arap şeyhleri gibi bir manzara. Sadece yapay ve sahte gülücüklerle süslü idi.
Yazık oldu bu seferki fuzuli seçim masraflarına. İnanıyorum ki, hükümet nasıl kurulursa kurulsun, başarılı olamaz.
Çünkü bu parti şeflerinin kafasında demokrasi, insan hakları, Türkiye’nin bir numaralı sorunu olan Kürt sorununa yaklaşım yok. Hâlâ Güneydoğu’ya zıpkın, bol sayıda jandarma ve öldürücü helikopterler ve silah düşünüyorlar.
Ancak tersyüz edilen elbiseler gibi, başbakan adayımız Süleyman Demirel, şöyle buyurur: “PKK’ye darbe vurulunca ora halkı incitmemeli.”
Merhametli Süleyman Bey’i görüyor musunuz?
Yahu, PKK’liler Amerika’dan, Afrika’dan ithal edilen paralı askerler değil ki; o bölgenin çocuklarıdır. O bölgenin bir derdi var ki, bu çocuklar dağa çıkmışlar. Kaç bin kişi dağda ise, o kadar aile de köyde, şehirde oturur. Sen nasıl onların kökünü kazıyacaksın da, bölge halkı sana dua edecek!
Biraz akıllı ve insaflı olunuz! Bu iş modern helikopterlerle, eğitilmiş komandolarla hallolmaz. Sen istersen enflasyonu sıfırla. Kürt-Türk sorununu hakça, kardeşçe ve demokratça, samimi bir şekilde çözülmedikçe, ne sen, ne ben, ne de biz ve siz rahat edemeyiz!
*Bu yazı 10 Kasım 1991 tarihinde kaleme alınmıştır.