Yıllardır iktidarın politikası haline gelen bu siyasi soykırım operasyonlarının, Kürt halkı nezdinde ise hiçbir karşılığı olmadı. Operasyonlar birçok şehirde kitlesel olarak protesto edildi. Bu protestolarda bir Kürt kadının “faşizme karşı başkaldırın!” sözü her yerde yankılandı
Nagehan Avçil
çalınmamış kapıları biz çaldık korkusuzca
hep kötü bakışlı insanlardı karşımıza çıkan
ama hiç korkmadık kötülüklerinden ne varki”[1]
AKP- MHP iktidar blokunun her sıkıştığında başvurduğu yöntemlerden biri de Kürt halkı üzerinde yıllardır baskı aracı olarak kullandığı hukuk sopasını tekrar göstermektir. Baskı politikasına alet edilen komplo soruşturmalarına kullanışlı bir aparat da uydurduğunda, Kürt halkı üzerinde kurmaya çalıştığı hegemonyayı tekrar ve tekrar inşa çabasına girişir. İşte 25 Nisan sabahı da Kürt halkı bu inşa çabalarından bir tanesine yani yeni bir siyasi soykırım operasyonuna uyandı. Bu defa komplo planının kullanışlı aparatı “kolektif itirafçı” oldu. Kişilik olarak düşmüş bir itirafçının/iftiracının hayal dünyasını, talimatı ile soruşturma haline getiren iktidar bloku, yüzlerce kişi hakkında gözaltı talimatı verdi. Aralarında özgür basın emekçileri, siyasetçiler, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar ve sanatçıların da bulunduğu yüzlerce kişi seçim öncesi susturulmak istendi. Yıllardır iktidarın politikası haline gelen bu siyasi soykırım operasyonlarının, Kürt halkı nezdinde ise hiçbir karşılığı olmadı. Operasyonlar birçok şehirde kitlesel olarak protesto edildi. Bu protestolarda bir Kürt kadının “faşizme karşı başkaldırın!” sözü her yerde yankılandı. Gözaltında tutulan yüzlerce insan “faşizme karşı başkaldırın!” sözüne, operasyonun merkezi olan Amed adliyesinden ses verdi.
Bir halkı savunma yolunda: Avukatsız halk olan Kürtlerden, binlerce avukatı olan bir halka dönüşme
Cumhuriyet tarihinden bu yana Kürt halkı, asimilasyon ve soykırım politikalarına karşı mücadele yürütmüş, bu mücadelenin en hafif karşılığı yargılamalar olmuştur. İsviçreli yazar Heinz Gstrein’in Avukatsız Halk Kürtler isimli kitabına atıfla, Kürt halkı yargılamalarda avukatsız bırakılmak istenmiştir. Her yargılamada hukuksuzluklar silsilesine karşı bir savunma gücünü istemeyen iktidar son siyasi soykırım operasyonunda da ÖHD üyesi avukatlar nezdinde bu savunma gücünü hedef almıştır. Binlerce üyesi ile savunmanın yüz akı olan ÖHD’nin 18 üyesi gözaltına alınmış ve avukatlık pratikleri soruşturma konusu haline getirilmiştir. Mesleki faaliyetleri, müvekkilleri ile sır saklama yükümlülüğü altında görüşmeleri, müvekkilleri hakkında suçlama konuları, avukatlar için gözaltı gerekçesi haline getirilmiştir. Avukatların mesleki faaliyetlerine dönük bu saldırıya karşı ise 81 barodan yalnızca 33 barodan tepki verilmiş, diğer barolar sessizliğe bürünmüştür. Sözde hukukçuların bu sessizliği iktidarı cesaretlendirmiş ve bunun sonucunda ÖHD üyesi olan 3 avukat arkadaşımız hakkında tutuklama kararı verilmiştir. Ancak avukatsız bırakılmak istenen bir halkın avukatlığını yapan bu avukatlar da, bu komplo dosyasına karşı “boyun eğmeyeceğiz” diyerek, duruş ve tutumları ile cevap olmuştur.
Özgür Basın’a dönük saldırılar seçimin provası
Halkın haber alma hakkının teminatı olan Özgür Basın emekçileri, seçime günler kala gözaltına alındı. Seçime ilişkin halkın sesi olan Özgür Basın emekçilerine dönük baskılar elbette yeni değil. Hakkında tutuklama kararı verilen basın emekçileri daha önce de defalarca kez gözaltı ve hapishane tehdidi ile susturulmaya çalışılmış, ancak her seferinde halka daha güçlü ulaşmıştır. Kendi sesi dışında tüm sesleri kesmeye çalışan iktidar bloku, tüm muhalif kesimlerin sesi olan Özgür Basın emekçilerini susturmaya çalışsa da Musa Anter’den, Gurbetelli Ersöz’den gelen güçlü geleneğin susmayacağını bir kere daha tecrübe etti. Siyasi soykırım operasyonu kapsamında 48 kişi tutuklanırken, iktidarın seçim öncesi, seçimi kendi karanlığında geçirmek istediği açıktır. Seçimlere günler kala korku rejimini Kürt halkı üzerinde sürdürmek istedi. Ancak unutulan şu ki yılların direniş kültürünün sahibi olan Kürt halkı bu siyasi soykırım operasyonunu da boşa çıkarttı.
Direnişin çizgisi Halise Ana’nın çizgisidir
Siyasi soykırım operasyonu kapsamına gözaltına alınanlardan biri de Halise Ana’ydı. İktidarın özel savaş politikası kapsamında, 3 yıl önce evladı Agit İpek’in kemiklerini teslim etmek üzere kendisini arayan polis memurları, kendisine “Sana bir hediye gelmiş adliyeye git oradan alırsın” demiş, adliyeye gittiğinde oğlunun kemikleri bir kargo paketinde verilmişti Halise Ana’ya. Halise Ana bu insanlık dışı muameleye “İnsan olan böyle bir şey yapar mı? Bunları bir insan yapamaz. Bize saygıları yoksa cenazelerimize olsun, kemiklerimize olsun.”[2] diyerek tepki göstermiş, bir Kürt anasına reva görülen bu düşmanlık toplum nezdinde büyük tepki uyandırmıştı. Halise Ana o gün de bu zulme karşı boyun eğmemiştir. Adliye koridorunda Halise Ana hakkında tutuklama kararı verildiğinde, aynı dosyada gözaltında bulunan kızının yanına gelip “boyun eğmeyin” diyerek başı dik olarak rehin alındı. Kürt halkının direniş çizgisi de Halise Ana’dır. Direniş, annelerin evlatlarına, evlatların annelerine bıraktığı bir miras olarak varlık gösterdi yıllarca. Yediden yetmişe bir halkın geleneği haline geldi. Her türlü baskı rejimine karşı sokak sokak örüldü. Bugün o köklü direniş geleneğini aşabileceğini sananlar tarihi bir yanılgının kurbanı oldular. Geçmişte bu yanılgıyı yaşayanlar, tarihin karanlık dehlizlerine gömüldü. Bugün aynı yönteme başvuranların sonu da farklı olmayacaktır. Örgütlü bir halkı hiçbir baskı rejiminin tutsak alamayacağı yılların direniş kültürünün sonucudur. Ve tarihi, direnenler yazacaktır. Boyun eğmedik, boyun eğmeyeceğiz!
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Üyesi, Avukat
[1] Arkadaş Zekai Özger, mumsöndü
[2] https://m.bianet.org/bianet/yasam/266641-oglum-dedi-ki-anne-ben-kemikleri-alayim