Dünyada Türk devleti gibi başka bir devlet yoktur. Özellikle AKP-MHP iktidarı döneminde devlet tamamen bir özel savaş devleti haline getirilmiştir. Tüm muhalif güçlere savaş açmış bir AKP-MHP iktidarı vardır. Türkiye’de şu anki durum tam bir iç savaş durumudur. Bu iç savaş bir silahlı çatışma biçiminde gerçekleşmiyor. Ancak AKP-MHP iktidarı başta yargı ve basın olmak üzere kullandığı enstrümanlarla bu savaşı yürütmektedir. Aslında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yoluyla elinde silah bulunan güçler de bu iç savaşta kullanılmaktadır. Zaten polis teşkilatı ve yargı işbirliğiyle muhaliflere yönelik birçok kumpas kurulmaktadır. Muhalif siyasi partiler, dün Fethullahçıların kullandığı bu yöntemleri şimdi de AKP-MHP iktidarının kullandığını söylemektedirler. Bütçe görüşmeleri sürecinde muhalifler bilgi ve belgelerle muhaliflere yönelik nasıl kumpaslar kurulduğunu meclis kürsüsünden dile getirmişlerdir.
AKP-MHP iktidarı bu savaş biçimiyle Türkiye’deki demokrasi güçlerini susturma, sindirme, ezme temelinde tam bir kurumsal faşizm yaratmak istiyor. Devleti tümden bu biçimde şekillendirmek istiyor. Böylece başta Kürtlerin demokrasi ve özgürlük talepleri olmak üzere tüm Türkiye halklarının özgürlük ve demokrasi özlemlerini bastırmayı hedefliyor. Şu an oluşturulmuş faşist iktidar tamamıyla kurumsallaştırılmaya çalışılıyor.
Demokrasi düşmanı bir iktidar gerçeği var. Demokrasi düşmanlığının bu düzeyde gerçekleşmesinin nedeni ise Kürt düşmanlığıdır. Kürtler yararlanır diye demokrasi düşmanlığı yapılıyor. Demokrasi düşmanlığının en temel nedeni olarak bu gerçek görülmezse doğru ve tutarlı bir demokrasi mücadelesi verilemez. Kürtlere ve Kürtlerin demokrasi ve özgürlük mücadelesine yönelik saldırılara karşı çıkılmadan mevcut demokrasi düşmanlığı geriletilemez, püskürtülemez. Bir kısır döngü içinde demokrasi mücadelesi akamete uğrama kaderinden kurtulamaz. Özcesi demokrasi düşmanlığının nedenleri doğru tespit edilmezse bu demokrasi düşmanlığından kurtulmak da mümkün olmaz.
Kürt belediyelerine kayyum atama ve Kürt siyasetçilerinin zindana atılmasıyla halk iradesine karşı bir savaş açılmıştır. AKP-MHP iktidarının bu tutumuna karşı tüm muhalifler ve demokrasi güçleri aktif mücadele etmediği için halk iradesine müdahale ve çiğneme normalleşmiştir. Türkiye’de demokrasi gerçek anlamda hiç olmamıştır; ancak AKP-MHP iktidarı döneminde olduğu kadar halkın iradesine saldırı da görülmemiştir. AKP-MHP iktidarı askeri darbe dönemlerindeki halkın siyasi iradesine müdahale pratiklerini katbekat aşan bir politika ve uygulama içindedir.
HDP’li belediyelere kayyum atanınca, belediye eşbaşkanları ve milletvekilleri tutuklanınca, yüzlerce hatta binlerce Kürt siyasetçi zindanlara atılınca HDP, bu saldırılara karşı çıkmazsanız yarın size de bu uygulamalar yapılır, demiştir. HDP’lilerin söyledikleri doğrulanmıştır. Eğer AKP-MHP iktidarının bu uygulamalarına karşı çıkılmazsa HDP’ye yapılan tüm uygulamalar diğer partilere de yapılır. Partilere bile kayyum atama dönemi başlar.
İstanbul belediye başkanı İmamoğlu’na verilen ceza ve siyaset yasağına karşı halk anında tepki göstermiştir. Aslında Türkiye halkı bu uygulamalara karşıdır. Halk, bu karar karşısında çok doğru bir tutum ortaya koyarak ‘hükümet istifa’ demiştir. Eğer halkın bu tutumunu muhalif siyasi güçler benimseseydi ve halkın bu talebi doğrultusunda demokratik siyasi mücadele içine girseydi bu iktidar şimdiye kadar düşerdi. Demokratik siyasi mücadele sadece seçimle yapılmaz. Dünyanın birçok ülkesinde halk, demokratik siyasi mücadele ile birçok iktidarı düşürmüştür. Halkın yüksek sesle istifasını dile getirdiği hiçbir iktidar uzun süre ayakta kalamaz.
Halkın tepkisini gören iktidar bizim bu kararla ilgimiz yoktur; bağımsız mahkemeler vermiştir yalanına sarılmıştır. Halkın gözünün içine baka baka yalan söylemekteler; halkla alay etmektedirler. Ancak AKP yetkililerinin söyledikleri yalanlara artık Türkiye’de çocuklar bile inanmıyor.
Aslında Türkiye’de yargı sistemi içinde her zaman derin devletin yerleşmesi olmuştur. Mahkemelerden cezaevlerine kadar adalet sistemi içinde bir derin devlet yapılanması her zaman var olmuştur. Şimdi devletin derini de yüzeyi de AKP-MHP iktidarı olduğundan siyasi yargılamalar ve hapishanelerdeki uygulamalar doğrudan bu iktidarın talimatlarıyla yapılmaktadır. Mevcut durumda Saray’daki bir ekip bu işleri yönetip yönlendirmektedir. Saray’ın zaman zaman MHP genel başkanı Devlet Bahçeli ile görüşmeleri de bu tür karar ve uygulamalarla ilgili olmaktadır.
Özellikle Türkiye’deki siyasi davalarda kesinlikle müdahaleler vardır. Siyasi alanı ilgilendirmeyen bazı mahkemelerde bağımsız karar veren yargıçlardan söz edilebilir. Ancak siyasi alanı doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren davalarda siyasi erkin çeşitli biçimlerde müdahalesi ve yönlendirmesi olmaktadır. Yüzlerce değil, binlerce örnek bırakalım siyasi güçlerde halkta bile bu kanaati oluşturmuştur.
Bir demagoji de hala dava kesinleşmemiştir, sözüdür. Biz bunu en fazla da dış dünyaya yönelik dile getirilen bir gerekçe olarak çok yakından tanıyoruz. Türkiye’nin üye olmak istediği Avrupa Birliği siyasi davalara yönelik eleştiri getirdiğinde iktidar her zaman dava daha sonuçlanmamıştır, dava sonucu beklenmeli demiştir. Tabi bu davalar yıllarca sürmüş ve böylece cezalar bu süreçte verilmiştir. Türk devleti, on yıllardır Avrupalılara ve dış dünyaya yönelik kullandığı bu demagojiyi şimdi de Türkiye’deki siyasi güçlere ve halka karşı kullanmaktadır.
Ekrem İmamoğlu cumhurbaşkanlığını kazanacak adaylardan biriydi; bu yargılama ile bu siyasetçi üzerinde kuşku yaratıp saf dışı etmeyi hedeflemişlerdir. Ancak halkın ve demokrasi güçlerinin tepkisi sonucu iktidar ve ortağı kem küm etmeye başlamıştır.
Umarız Ekrem İmamoğlu kararı tüm demokrasi güçleri ve muhalifler için bir dönüm noktası olur. Bu iktidara karşı mücadele seçimler öncesi başlar. Eğer halkın demokratik iradesine saldıran bu iktidara karşı mücadele yükseltilmezse Türkiye adil, eşit ve demokratik bir seçimi zor görür. AKP-MHP iktidarı seçime kadar oyun üzerine oyunlar kurar; kumpaslar tezgahlar!
Bir musibet bir nasihatten yeğdir, demişler. Herhalde muhalifler ve demokrasi güçleri bu olayla birlikte gerçek bir demokrasi mücadelesi içine girerler. Halkın desteği de buna imkan vermektedir.