Seçim sonrası siyasetin gündemini ağırlıklı olarak önce ekonomi, sonrasında da muhalefet partilerinin iç sorunları belirlemektedir. Her iki gündem de önemli olmakla beraber orta-uzun vadede siyasetin ana rotasının belirleyicisi Suriye meselesi ve bu meselenin odağında olan Rojava olacaktır. Kıyamet son on yıldır Suriye’de kopuyor, siyasetin tüm alt üst oluşlarına bu coğrafya etki ediyor ama gel gör ki Türkiye’de konu devletin uhdesine havale edilmiş durumda ve muhalefet Suriye ve Rojava körlüğünü ısrarla sürdürüyor.
Küresel siyasetin gelişimi, NATO’nun 2030 genişleme planı, Rusya-Ukrayna savaşı, sığınmacı ve mülteci politikalarındaki değişim, finans piyasalarının krizleri, Arap sermayesinin değersizleşmesi, enerji teknolojilerindeki ve buna bağlı politikalardaki hızlı değişimler, savaş teknolojileri ve uzay çalışmalarındaki gelişmeler gibi küresel boyuttaki tüm meselelere oldukça yabancı olan Türkiye siyaseti devletin çitlediği alana sıkışmaya devam ediyor. Oysa yanı başında, sınırında olan biten geleceğin belirlenmesinde en önemli dinamiktir. Kürt meselesinin küresel boyutunu ortaya koymasından başlayarak yukarıdaki tüm meselelere doğrudan etki edebilecek bir özelliğe sahip olmasından dolayı ‘sınır ötesi’ kritik belirleyici özellik sergilemektedir.
Siyasetin güncele sıkışması, konjonktürel meselelerle ve seçim odaklı ufkuyla avunması esas değiştirici dinamiklere yoğunlaşmasını önlemektedir. Evet, ekonomi önemli bir meseledir ve Erdoğan iktidarı ekonomiyi ve ülkeyi çökertme planı peşinde koşarak çökertmiştir ama bu siyasetin arka planında da yine Rojava’yı ve yayılmacılık politikalarını görmezsek ekonominin içine sürüklendiği durumu anlayamayız. Nebati gelsin damat gitsin, Nebati gitsin Şimşek gelsin, MB başkanı değişsin, finans piyasalarına güven verilsin, daha çok borç ve sıcak para bulalım peşinde koşarken bu paranın yöneleceği öncelikli alanın Rojava savaşı olduğunu unutmamalıyız. İktidarı ayakta tutan Kürt düşmanlığı ve savaşsa, devletin geleceğe yönelik hesapları yayılmacılık ve sığınmacıların sorununu bu eksende çözmekse, o zaman ekonominin de, dış siyasetin de kurgusunu buradan okumak zorundayız.
Bu gelişmelerin küresel siyasetin tüm alanlarıyla doğrudan ilişkili olduğunu da yine görmek zorundayız. Suriye siyasetine müdahil olmadan, Rojava statüsü konusunda gerçekçi bir söylemi siyaset diline taşımadan, özellikle Kürt meselesinin çözümünde tüm bu meselelere vakıf ve bu derinlikte çözümler üreten aklın tecridine karşı çıkmadan yeni bir seçenek üretmek mümkün değil. Muhalefetin sefaleti aslına burada saklı. Kongrelerle değiştirecekleri şey sadece profiller olacaktır, siyasette radikal değişimleri sağlayamadığımız sürece seçim sonuçlarına şaşırmamanız gerekir.
Bu çerçeveden meseleye yaklaşmak istiyorsak o zaman İmralı-Rojava hattını doğru ele almak zorundayız. Tecrit ve savaş siyasetine karşı bölgesel demokratik çözüm ve barış adına bir siyaseti mutlaka üretmeliyiz. Öcalan’ın tezlerinin toplumsallaşması, siyasete havale edilebilmesi, siyasetin özgürleşmesi kadar geleceğin örülmesi adına da en önemli belirleyicilerden biri olacaktır. Dış politikanın Rojava öncelikli olarak ele alınması kadar meseleyi bir dış politika bağlamının ötesine taşımak, topyekûn bir siyaset belirleyicisi kılmak yine büyük önem taşımaktadır.
Bunu ötesinde yapısal meseleleri ıskalayarak, sınıfsal boyutunu ihmal ederek, küresel politikalardan yalıtarak ekonomi konuşmak iktidarın ekmeğini yağlamaya hizmet eder. Diğer taraftan salt yerel yönetim seçim hesaplarıyla atılacak adımlar da Mayıs seçim deneyimlerinin tekrarlamasından öteye geçemeyecektir. Mayıs seçim kampanyalarında Öcalan ve Rojava yoktu, sonuçları ortada. Şimdi artık siyasetin içinde tüm meseleleri dışlamaksızın, bütünlüklü bir politik anlayışla siyasete Öcalan’ı ve Rojava’yı mutlaka katmalıyız. Tüm muhalefeti dış politika, hukuk ve ekonomi konusunda bütünlüklü düşünmeye davet etmeliyiz. Direniş, mücadele, örgütlenme kadar siyasetin retoriği ve bunun toplumsallaşması da bu dönemde büyük önem taşımaktadır. Bunu hayata geçirecek güç kurucu iktidar aklıyla var ettiği paradigmasına sımsıkı sarılanlar olacaktır, olmak zorundadır…