Otoriter yönetimler, iktidarlarını sürdürebilmek için toplumu ikna etmesi bunu biçimlendirmesi açısından kitle iletişim araçları yoluyla bir anlamıyla ‘rıza üretme’ye çalışır.
Kitlenin zihinsel yönlendirilmesinde manipülasyon yöntemi en önemli rolü üstlenir.
Argümanlarıyla kişi normalde razı olmayacağı bir şeye razı edilmeye çalışılır. Bu bir anlamda ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir.
Toplum mühendisli bu sürecin olmazsa olmazıdır. Bilinen anlamıyla toplum mühendisliği, toplumun ve toplumsal değişimin plan ve projeli müdahalesi olup kültürel değerleri biçimlendirme dahası onu yeni baştan inşa etmeye uzanan bir yöntemin adıdır.
Bu anlamda Türkiye Cumhuriyet tarihi süresince toplum mühendisliği kaynaklı plan ve projelerden beslenen bir ülke oldu ama denilebilir ki hiçbir dönemde bu denli zirve yapmadı.
Siyasetçilerin kitleleri ne yapıp, yalanlarına nasıl ikna edeceklerine, nasıl seçileceklerine, seçildikleri yerde nasıl kalacaklarına dair danışman, uzman ve onların yönlendirdikleri medyaları oldu hep. Nasıl olsa kimse propagandanın rengine bakmaya gerek duymuyor. O zaman da kaynağı belirsiz, içeriği aldatıcı kara propagandanın mağduru durumuna düşürülmek hiç de zor olmuyor. Yapılan araştırmalar en büyük etkilenmenin ve erozyonun yeterli bilinç ve seçicilik düzeyine erişememiş insanlar üzerinde görüldüğünü söylüyor.
Diğer kitle iletişim araçlarına göre daha etkili olduğu için başta TV olmak üzere kitleler her gün çeşitli manipülasyonlarla, propaganda bombardımanına tutuluyor. TV en çok da yoksul hanelerin canavarı. Başkaca çok şeyi olmasa da ev tam takır olsa da TV evin olmazsa olmazı durumunda. Bu yüzden de en çok onlar medyanın kapsam alanındadır. Öyle bir araç ki her saat açık. Bir yandan seyirlik ve gösteriye dönük bir dünyanın oyalama boyalama aracı. Diğer yandan sonsuz tekniklerle yapılan manipülasyon ve propaganda silahı.
Noam Chomsky ‘Rızanın İmalatı ’adlı kitabında bu duruma karşı şunu önerir: “Rızanın imalatını etkisiz kılmak isteyenler, kamusal alanda özgür, demokratik ve katılıma açık bir medya yaratma sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Seçkin kesimlerin çıkarlarının genel toplumsal çıkarlar gibi sunulmasının önüne geçmek için, analiz ve eleştiriye kurucu faaliyetlerin eşlik etmesi gerekir.”
Medya; gündemi belirleyen, insanların tutum ve düşüncelerini yönlendiren, bir araca dönüştürülmüştür. Medyanın “devletin ideolojik aygıtlarından biri” olarak tanımlanması tam da bu duruma tekabül ediyor. Sistem bu yöntemlerle, yedeğine aldığı tüm devlet aygıtlarıyla ve iktidarın çıkarlarını destekleyen; bilerek çarpıtılmış veya saptırılmış çeşitli algı dayatmalarıyla toplumun geniş bir kesimini de buna göre biçimlendirir.
“İnsanların beyin tembelliğine dayanarak hareket edin. Yalan söyleyin, mutlaka inanan çıkacaktır.
Bir söylemi sürekli tekrarlarsanız, halk o söylemin nereden geldiğini unutur ve kendi fikri gibi benimser. Söylediğiniz yalan ne kadar büyük olursa o kadar etkili olur. Çünkü halk büyük yalanlara, küçük yalanlara göre daha çabuk inanır. Hatalı olduğunuzu ya da yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyin. Asla kabahat ve suç üstlenmeyin. Kendinizi savunmak yerine karşınızdakileri sürekli savunmada bırakın. Sadece rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyin suçunu onun üzerine yıkın…Önemli olan aydınlar değil kitlelerdir. Çünkü onları kandırmak kolaydır… Bana vicdansız bir medya temin edin; size bilinçsiz bir halk sunayım.” Bu sözler siyaset tarihinde yalan üzerine kurulu siyasete yön vermiş, uygulamalarıyla kendinden sonraki kimi siyasetçilerin kara propaganda alanındaki ağababası sayılan Nazi propaganda bakanı Joseph Goebbels’e ait.
Aynı Goebbels savaşın sonlarına doğru sefaletten kırılan Alman halkı için; “Bizi seçtiler ve yetki verdiler, biz de bunu kullandık, şimdi bunun bedelini ödüyorlar” diyecektir.