“Diktatörlerin o kadar göz göre göre yalan söylemelerinin nedeni tabanlarının ahlakını bozmak ve suç ortağı haline getirmektir. Biliyorlar ki ertesi gün o yalanın tam tersini söyleyecekler ve taban bunu “ne büyük taktik deha” diyerek bir kez daha alkışlayacak” der Hannah Arendt.
Siyaset, halkın çıkarlarını ahlaki ilkelere göre savunma iddiasıyla yürütülmesi gereken bir süreçtir. Ancak Türkiye’de son yıllarda bu temel ilke, iktidar odaklı oyunlar, manipülasyonlar ve en acımasız yöntemlerle yok sayılmaktadır. Halkın gerçek sorunlarını çözmek yerine, iktidarın her fırsatta ortaya koyduğu yumuşama yalanları, toplumu kandırmayı amaçlayan, kötü niyetini ustaca gizleyen bir siyaset tarzını açıkça gözler önüne sermektedir.
Yumuşama yalanları: Maskenin arkasında saklanan gerçek niyet
Siyasi arenada son zamanlarda sık sık dile getirilen “yumuşama” ya da “normalleşme” çağrıları, her ne kadar toplumu bir araya getirme ve gerginliği azaltma vaatleri gibi sunulsa da perde arkasında bambaşka bir plan yatmaktadır. Bu plan, iktidarın zayıf olduğu anlarda kullandığı geçici bir oyalama taktiğidir. Özellikle Devlet Bahçeli, her fırsatta bu taktiği ustalıkla devreye sokup, kritik anlarda “birlik” ve “kardeşlik” sözleriyle siyaseti yumuşatma imajı çizerken, bu sözlerin ardında saklanan, iktidarın muhalefeti köşeye sıkıştırma planıdır.
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın bu stratejiye katkısı ise daha derin ve sinsicedir. Kendisini her defasında reformcu bir lider olarak gösterip, muhalefeti yanıltmaya çalışırken, asıl amacı, bulduğu ilk fırsatta rakip partilere en sert darbeyi vurmaktır. Yumuşama yalanları, muhalefeti zayıflatmak, onları pasifize etmek ve toplumsal tepkileri geçici olarak yatıştırmak için kullanılan bir illüzyondan başka bir şey değildir.
Bahçeli’nin siyaseti: Kurnazlık ve kötü niyetin buluştuğu nokta
Devlet Bahçeli, milliyetçi söylemleriyle bilinse de izlediği politikalar genellikle devleti koruma ve MHP’nin çıkarlarını garantiye alma odaklıdır. “Yumuşama” adı altında yaptığı her açıklama, aslında siyasi tansiyonu kontrol altına alarak, Erdoğan’ın güç kaybını önlemek için tasarlanmıştır. Bir yandan muhalefet partilerine “birlik” çağrıları yaparken, diğer yandan en ufak bir fırsatta onları yerden yere vurmakta tereddüt etmemektedir. Yumuşama bir taktik, baskı ise asıl hedeftir.
Bahçeli, Erdoğan’ın en sadık ortağı gibi görünse de bu ilişki sadece stratejik bir çıkar ilişkisidir. MHP’nin siyasi manevra alanını genişletmek, hükümetteki etkisini artırmak ve milliyetçi tabanını diri tutmak için Bahçeli, yumuşama yalanlarını ustaca kullanmaktadır. Bu siyasi ikiyüzlülüğün en açık örneklerinden biri, DEM Parti’ye dönük son günlerde yaptığı açıklamalardır. Tokalaşmayla başlayan tavır değişikliği ilk bakışta bir çelişki gibi görünse de aslında siyasi bir oyun ve kandırmacadır.
Erdoğan ve Bahçeli’nin ortaklığı: Zayıf anlarda maske takmak
Erdoğan ve Bahçeli’nin “yumuşama” hamleleri, genellikle iktidarın zorlandığı, toplumda ciddi bir huzursuzluğun baş gösterdiği anlarda devreye sokulmaktadır. İktidar, ekonomik krizlerin derinleştiği, siyasi baskıların halkı bunalttığı anlarda, bir nebze de olsa tansiyonu düşürmek için bu stratejiye başvurmaktadır. Bu dönemlerde yapılan açıklamalar, muhalefetle diyaloğa açık olunduğu yönünde izlenim verir. Oysa gerçek şu ki, bu açıklamaların hemen ardından iktidarın baskı aygıtları yeniden devreye sokulur.
Özellikle Bahçeli, Erdoğan’ın kriz dönemlerinde en büyük kurtarıcısı olmuştur. Bahçeli’nin milliyetçi söylemleri, iktidarın milliyetçi-muhafazakâr tabanını bir arada tutma işlevi görürken, Erdoğan’ın iç ve dış politikadaki sert adımlarını haklı çıkarma görevini üstlenmiştir. Yumuşama çağrıları, aslında muhalefetin dikkatini dağıtma, onların güçlenmesini önleme amacını taşır. Her defasında Bahçeli ve Erdoğan, buldukları ilk fırsatta muhalefeti hedef almaktan geri durmamış, en sert şekilde eleştirmiş ve siyasi saldırılarda bulunmuşlardır.
Çok yüzlülük: Kandırmaya dayalı siyasi taktikler
Yumuşama adı altında yapılan her açıklama, aslında birer kandırma taktiğidir. Bahçeli ve Erdoğan, bu taktiği ustalıkla kullanarak toplumu geçici olarak rahatlatıp, asıl amaçlarına ulaşmak için zemin hazırlamaktadır. Bu siyasetin özü, halkı yanıltmak, muhalefeti zayıflatmak ve kendi iktidarlarını her koşulda korumaktır. Her yumuşama çağrısının arkasında daha büyük bir baskı dalgası hazırlanmaktadır.
Bahçeli’nin milliyetçi retoriği ve Erdoğan’ın pragmatik siyaseti, bu kandırma oyununu sürdüren iki temel aktördür. Gerçek niyet yumuşama ve barış değil; tam tersine, en ufak bir fırsatta muhalefeti ezmek, eleştiren sesleri susturmak ve kendi siyasi çıkarlarını garantiye almaktır. Yumuşama yalanlarının ardındaki bu iğrenç siyaset, halkın gözünde gitgide daha da deşifre olmaktadır.
DEM Parti ve tabanı, Bahçeli ve onun perde arkasındaki mütemmim cüzü olan Erdoğan’ın sahte “yumuşama”, “tokalaşma” ve “barış eli uzatma” oyunlarına karşı asla aldanmamalıdır. Bu ikiyüzlü politikalar, sahte bir diyalog havası estirip, ardından daha sert saldırılar için zemin hazırlamak dışında hiçbir amaca hizmet etmez.
Bahçeli ve Erdoğan’ın temel stratejisi, halkı kandırmak, devrimci mücadeleyi bastırmak ve muhalefeti sindirmek üzerine kurulmuştur. DEM Parti ve direniş ruhunu taşıyan Kürt halkı, bu kirli oyunlara itibar etmeden, demokratik taleplerini kararlılıkla yükseltmeli ve devrimci mücadelenin sarsılmaz bilinciyle, iktidarın sahte dostluk maskesi arkasındaki zorbalık ve baskı düzenini teşhir etmelidir.
Sonuç: Gerçek çözüm bir ada uzaklıktadır, gerisi yalan dolandır
Yalan üzerine kurgulanmış ikiyüzlü siyaset tarzı kısa vadede güçlü ve etkileyici görünse de uzun vadede hakikatle olan savaşlarını kaybetmeye mahkumdur. Hakikati savunmak, baskı ve manipülasyona karşı direnişin en güçlü silahıdır. Bu nedenle, Türkiye’de faşizmin ördüğü yalanlara inanmak yerine, hakikatin peşinde olmak ve onu savunmak toplumsal barış için hayati önemdedir.
Öte yandan, Bahçeli ve Erdoğan’ın Kürt meselesine dair açıklamalarında samimiyet tartışması başlatmak, sahte umutlar beslemek nafile bir çabadır. Bu çaba, adeta rüzgâra karşı yürümek gibidir. Kürt sorununun demokratik çözümü için ciddi bir irade ortaya konulacaksa, bunun yolu nettir: Muhatap, İmralı’dadır. Kürt halkı, yılların tecrübesiyle kimin gerçekten çözüm üretip ve sert iklimi yumuşatabileceğini çok iyi bilir. Bu noktada, Erdoğan ve Bahçeli’nin söylemleri değil, mutlak tecrit altındaki Öcalan’ın ne dediği daha fazla önem taşımaktadır.
Bir daha hatırlatmak da fayda var. Gerçek çözüm bir ada uzaklıktadır, gerisi yalan dolan, kandırmacadır.