Veli Saçılık
Bilindiği şekliyle bir spoiler (tüyo) ile başlayalım. Chuck Palahniuk’un kitabından, David Fincher’ın uyarladığı efsanevi Dövüş Kulübü (Fight Club) filmi pek çok katmanı haiz olsa da, modern sonrası öznelliği tartışmaya açması bakımından bilhassa kıymetlidir. Sen aslında kimsin, nasıl birisisin, istediğin nedir, istediğini gerçekten istiyor musun, tüm bunları isteyen gerçekten sen misin, ya da aslında kim…? gibi sorular film boyunca ustalıkla sorulur. Filmin sonunda, filmi onun gözünden izlediğimiz anlatıcı, film boyunca kendisini rahatsız ve huzursuz eden Taylor Durden’ın aslında kim olduğu, dahası var olup olmadığı sorunuyla yüzleşmek durumunda kalır. Silahını çeker, Taylor’u tehdit eder, Taylor rahattır; hatta onu kendisine ateş etmesi için kışkırtır. Ta ki anlatıcı silahın namlusunu kendi ağzına sokup tetiğe basana kadar. Anlatıcı kendi ağzına sıktığında, Taylor kafasında büyük bir delikle yere yuvarlanır, anlatıcı ağzından yaralanmış, Taylor ise ölmüştür…
- Erdoğan ile K. Kılıçdaroğlu arasındaki “10 Soru – 10 Cevap” düellosu, ister istemez insanın aklına Dövüş Kulübü finali gibi sahneleri getiriyor. Soru soran ile cevaplayan kişinin aynı kişi ya da zihniyet olduğu kanısı oluşuyor düello süsü verilmiş pusuyu izleyenlerde. T. Erdoğan “sen aslında kimsin, neyi değiştirmek istiyorsun?” sorusunu yöneltiyor rakibine. Rakip K. Kılıçdaroğlu, hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine ant içiyor…
- Erdoğan’ın tüm başarısı, aslında rakiplerinin başarısızlığı, dolayısıyla aslında, T. Erdoğan’ın tüm başarısı, kendi ordularını yönetmesi kadar, hasımlarının ordusunu da dizayn edebilme gücünden ileri geliyor. Bunu kimi zaman bizzat içeriden bazı isimleri satın alıp, devşirip merkez siyaseti yok ederek, kimi zaman belirli noktalara belirli kişilerin yükselmesini sağlayarak ya da bazı kişilerin bazı yerlerde olmamasını sağlayarak yapıyor. Düzen siyaseti içinde herkesin “çürük” olduğunu ve satın alınabilir olduğunu biliyor.
- Erdoğan, 10 soru hamlesi ile seçime giderken vereceği son büyük savaşı kendi hazırladığı savaş meydanında vermek istiyor. Terör, kan, uluslararası güçler, kahramanlar, algı gibi yirmi yıldır hassaslaştırılmış kelimelerle hazırlanmış bu zemin, T. Erdoğan ve Derin Devlet koalisyonunun kendisini en iyi hissettiği alan. Zira burada gerçekleşecek bir çarpışmada, hem fiziki hem de psikolojik olarak, muhalefet bloğu Kürtler ve Sosyalistler arasında bir ilişki (yalnızca siyasal değil bilhassa duygusal olarak) inşa etmekte güçlük yaşayacak. Birbirinin aynısı olmuş olan iki kuvvetten asıl olan yani Cumhur İttifakı bu çatışmadan elbette orta ve uzun vadede kârlı çıkacak.
Bu yüzden K. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın yapması gereken şey, T. Erdoğan’a cevap yetiştirmeye çalışmak yerine, öncelikle onun soru sormaya hakkı ve ehliyeti olup olmadığının sorulmasıdır. İkinci olarak, artık ortada olmayan Cumhuriyetin ve gene ortada olmayan Türkiye devletinin sahibi olarak kendilerini görmeyi bir kenara bırakıp, kendilerini gelecekteki demokratik Türkiye’nin restorasyonuna katkı sunacak demokratik unsurlardan birisi olarak, diğer demokratik unsurlar ile yan yana gelebilme iradesi ve cesaretini göstermektir. Bunun yolu da elbette, 28 Şubat’ta kalmış askeri vesayet söylemi, 90’larda tükenmiş olan paramiliter-milliyetçi dili bir kenara bırakıp, demokratik güçlerle aralarındaki köprüleri güçlendirmeye çalışmaktır. Bunları başarma kabiliyetleri olmadığını bilerek yine de gereklilikleri saymak boynumuzun borcu.
Dolayısıyla, tüm bunları söylediğimiz zaman, en baştaki referansa tekrar dönüyoruz. Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı, T. Erdoğan’dan kurtulmak istiyorsa eğer, T. Erdoğan’ın kötü bir sureti olma çabasından vazgeçmeleri gerekecek. Müteveffa Cumhuriyetin tekçi fantezilerinin Tek Adam Rejimi’ne yol açtığını artık fark etmek zorundalar. T. Erdoğan’ın çoktandır tapusunu üzerine aldığı paramiliter kavramlarla T. Erdoğan’a yaylım ateşi açmaya devam etmenin kendi gölgeleriyle kavga etmek olduğunu acı tecrübeler sonucunda elbette öğrenecekler.
Cumhur-Millet İttifakı çarpışmasından ezilenler için hayırlı bir sonuç çıkmayacağını bilmekle birlikte, HDP’nin de içinde yer aldığı Demokrasi İttifakı’nın akıntıya yön verme gücü, umutlu olmak için önemli bir sebep olmaya devam ediyor.