İnanmak rahatlatıcıdır. Akla ve anlamaya yönelik çabalar ise yorucu ve zahmetli. O nedenle de çokluk inanmaya eğilimlidir. Ne, neden, niçin gibi sorulara kafa patlatmaktansa inanmak zahmetsiz bir iştir. İnanırsın olur biter!
Bu insanlık durumu aslında, içinde yaşadığımız toplumlarda kimliklerle birleşerek genel bir duruma dönüşüyor. Her kimliğin içinde bu inanmışlığın yattığı bir körlük ve sağırlık oluşuyor. O nedenle de farklı kimliklerden insanlar birbirlerini anlamakta zorlanıyorlar. Her kimlik mensubu, karşıdan gelen sözü, kendi kimlik değerleri ve inanmışlıkları içinde anlıyor. Eğer, “değen” bir şeyler varsa farklı kimlikler birbirlerine yaklaşıyor ve birbirlerini anlamaya çalışıyor. Yoksa da yok! Karşısındakini tümüyle yabancı ve bazen de düşman olarak görüyor.
Bu bölünmüşlüğün siyasi alana sıçraması ve çıkarlarla örtüşmesi ise modern zamanların siyasetinin çıkmazını oluşturuyor. Parlamenter demokrasi dediğimiz “temsili demokrasi” bugün, kimliklerle örtüşerek “ortak iyinin” değil “kendi kimliğinin” peşine düşmenin mekanizması haline gelmiş. O nedenle de bugün parlamentolar, çoğunluğun azınlık üzerinde neredeyse mutlak hakimiyetinin kurulduğu yerlere dönüşmüş durumda. Buralarda “uzlaşma”, “taviz”, “ortak akıl” gibi meselelere yer yok. Tam bir “winner takes all” durumu, yani “kazanan her şeyi kazanır!” durumu var. O nedenle de siyasetin parlamento halinin artık çok bir anlamı kalmamış durumda.
Bu durum yalnızca bizde de değil kuşkusuz. Kimlikleşme sürecini yaşayan bütün ulus devletlerde görülen bir durum. O nedenle de bugün bu tür ulus devletlerin hepsinde benzer sorunları görmek mümkün. Doğrusu öyle anlaşılıyor ki insanlığın zihni dünyasında genel bir değişim olmadıkça toplumların nasıl daha iyi yönetilebileceği ile ilgili yeni şeyler söylemek de zor.
Peki yukarıdaki satırlarda yaptığım tespitleri neden mi yaptım?
Doğrusu, söylemek istediğim basitçe şu: eğer bugünün siyaseti böyle bir tıkanıklığa doğru evriliyorsa yapılması gereken şey daha yerel örgütlenmelere dönmek olmalı. Daha doğrusu, yukarıda değindiğim, kimlik siyasetlerinin ve demokrasinin sorunlarını daha yerel düzeylerde insanlarla paylaşmak, tartışmak ve böylelikle bir zihni değişimi en azından kendi kimliğinde ve yapılabiliyorsan diğer kimlikler arasında da başlatmak.
Eğer kimliklerin ve kimlikler üzerinde yükselen siyasetlerin çatışmacı olmaktan çıkıp toplumdaki tüm kimlikleri dikkate alan bir siyasete dönüşmesini anlamlı buluyorsak, yukarıda değindiğim gibi inanmanın rahatlatıcılığına sığınmaktan çıkıp, diğerlerini de anlamaya çalışmak gibi bir çaba içinde olmamız gerekiyor.
Peki ama bu analizde sınıflar nerede diye soranlara cevabım ise kimlik sorunlarını çözmeden sınıf konularına dönmemiz pek mümkün değil. En azından benim için böyle.
Herkesin bayramını kutlar, kansız bir bayram dilerim.