Bugünlerde belli kesimlerin ‘Türkiyelileşme’ esprisi üzerinden saldırdığı HDP ardılı DEM Parti gerçekten Kürtlerden kopuk mudur ki kendilerini daha Kurdî gören kesimler her fırsatta saldırıyorlar? Genel seçim sonrası DEM Parti’ye ‘sağlı-sollu’ politik saldırıların yoğunlaşması tesadüfî olabilir mi? Elbette tesadüfî değil…
Mazlum Amed
Matematikte çok değişkenli fonksiyonlar vardır. Bu fonksiyonlarda çıktı (sonuç) tek bir değişkene bağlı değildir. f(x), x’e bağlı bir fonksiyon iken f (x, y, z); x, y ve z’ye bağlı bir fonksiyondur. Değişen x, y, z değerleri için fonksiyon farklı çıktılar verir. Herhangi ikisini sabit tutup diğerini değiştirseniz de durum değişmez, fonksiyon yine farklı bir sonuç üretebilir. Ama fonksiyonun bir kuruluşu, bir tanım ve bir değer kümesi vardır; değişkenler tanım kümesinden seçilir, değer kümesinden çıktılara ulaşılır.
Yazının başlığına bakıp girişi garipseyenler için hemen ‘siyasetin de matematiği var’ diyerek esas konuya gelelim, girişle de bağını kuralım.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) çatı partisi olması yönüyle çok değişkenli bir fonksiyon olarak düşünülebilir. İçinde birden fazla siyasi eğilim var. Her biri partinin değişik kademelerinde görevler üstleniyor, belli çalışmalarda da ortak plan ve programlarla çalışmalar yürütülüyor.
‘Türkiyelileşme’ye neden saldırılıyor?
Bugünlerde belli kesimlerin “Türkiyelileşme” esprisi üzerinden saldırdığı HDP ardılı Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) gerçekten Kürtlerden, Kürtlerin taleplerinden kopuk mudur ki kendilerini daha Kurdî gören kesimler her fırsatta saldırıyorlar?
DEM Parti geleneğinin en güçlü olduğu zamanda, seçim sonuçları bağlamında da büyük başarı sağladığı dönemde hâkim olan siyasi fikriyatın “Türkiyelileşme” olması tesadüf müdür acaba? Daha da önemlisi böyle bir başarı ve diğer tarafta tek başına hükümet dahi kuramayan bir AKP söz konusu iken, özellikle genel seçim sonrası DEM Parti’ye “sağlı-sollu” politik saldırıların yoğunlaşması tesadüfî olabilir mi?
Hatırlayın, o dönemlerde HDP’ye “Bağımsız adaylarla seçime girin,” deniliyordu: “Bağımsız adaylarla girin ki 10 vekil çıkartacağınız yerden 3-4 vekil çıkarın, gerisini de biz alalım, parlamentoda çoğunluğu sağlayalım.”
Elbette tesadüfî değil… Türkiye’nin en demokratik, çoğulcu siyasi partisi; tam da Türkiye’nin kültürel dokusuna uygun olarak çoğulcu, kapsayıcı bir siyasetle hızlı bir ivme grafiği yakalamışken adeta fırtına koparılmış, masalar devrilmiş, “çözüm süreci buzdolabına kaldırılmış”, siyasetçiler tutuklanmaya başlamıştı. Yüzlercesi hala tutuklu… (Onlardan biri tutukluluk süresi, azami tutukluluk süresi olan 7 yılı geçmesine rağmen tahliye edilmeyen Ankara Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan Adayı Gültan Kışanak.)
DEM Parti neden bu kadar ‘eleştiriliyor?’
Deyim yerindeyse DEM Parti herkese dert olmuş.
Şimdi bazı kesimler DEM Parti’den daha Kürt, bazı kesimler daha sosyalist, bazı kesimler de daha demokrat, sözüm ona… Hiç sakıncası yok aslında, eğer kendilerini DEM Parti’ye saldırmak üzerinden var etmeye çalışmıyorlarsa… Keşke gerçekten dedikleri gibi olsalar, daha önemlisi, dediklerinin 0,25’i kadarının siyasetini “tam bağımsız” bir şekilde yapsalar.
Şimdi biraz matematiğe geri dönelim. Eğer bir fonksiyonun belli değişkenlere göre çıktısı değer kümesinde değilse o fonksiyona o belli değişkenlere göre tanımsızdır, denir. İşte kendisini DEM Parti karalaması üzerinden var etmeye çalışanlar ‘DEM Parti Fonksiyonu’nda’ işleme sokulduğunda, ‘çıktı’, ‘değer’ kümesinde bulunamıyor.
Diğer yandan çok normaldir ki bazı zamanlarda bazı değişkenler ‘çıktı’ya daha fazla etkiler, bazısı ise daha az: Fonksiyon grafiği bazı eksenlere yaklaşır, bazısından da uzaklaşır. Öyle ya siyasetin kendisi zaten çok değişkenli, çok faktörlü bir çalışma alanı…
Saldırılar neden yoğunlaştı?
Genel seçim sonrası çok sistematik bir şekilde DEM Parti’nin özeleştiri sürecinden tutalım önseçimlerine kadar çalışmalarını sekteye uğratmak, seçmende bir kafa karışıklığı yaratmak adına yapılan organizasyonları görmek için sosyal medyaya bakmak bile yetiyor. Ancak öyle aciz bir durumdalar ki her ne yapmak istiyorlarsa ellerine gözlerine bulaştırıyorlar, yapamıyorlar.
“CHP’ye destek verdiler, yedek lastik oldular”, “Türkiye soluna teslim oldular” ve daha neler neler…
Kimin neyi, niçin söylediği, ne zaman ve nerde söylediği niyetinin nişanıdır çoğu zaman. O yüzden bu söylemlerin sahiplerinin niyetini anlamak için evvela ne yaptıklarına ve ne yapmadıklarına bakmak gerekiyor. Görülecek ki muhtemelen yaşam alanı en fazla bir evin sınırları olan kimselerin klavye başındaki mesaisinden ibarettir. Zira “Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Çok basit bir soru sormak gerekiyor: İyi de sen ne yapıyorsun? Nerde yaşıyorsun? Örgütlü müsün? Halk için bir taşı başka bir taşın üzerine koymuşluğun var mıdır?
Gelelim soruya: Saldırılar neden yoğunlaştı? DEM Parti “arkasına” yaslanıp demlenmeye başladı çünkü. Halka gitti, dinledi, özeleştiri yaptı ve yaslandığı yerden kalktı, yürümeye, koşmaya başladı. İşte tam da bu yüzden tökezletmek için var güçleriyle çalışıyorlar.
İlkel milliyetçi sağcı, sözde dinci çizgi de bu çalışmanın bir ayağıdır. Bir tek sosyal medya üzerinden (ve birkaç kentte) çalışıyorlar, başka yapacakları bir şey yok; çünkü bir dertleri yok aslında, bir karın ağrısıyla siyaset yapmıyorlar, ekmek peşindeler…
Zehirli sözlere dikkat
Bu çizgi hep vardı, kılıktan kılığa girerek, söylem değiştirerek hep var oldu. Bu da çok normal… Siyasetin genel denklemi içinde anlaşılır. Deyim yerindeyse ‘herkes kendi işini yapıyor.’
Yalnız bu çizgi her dönem kendisine yeni argümanlar, aktörler yaratırken, sözünü “içeriden birilerine” de söyletmeye çalışıyor. (İşte bu sakıncalıdır.) O zaman daha inandırıcı olacağını düşünüyor. Bunun için imkânlarını seferber ediyor.
Ne yazık ki zaman zaman bu çizginin sözcükleri, cümleleri iyi niyetli insanların ağzından da duyuluyor. Çünkü bu kimseler kendilerini “güvenilir” kılmak için her yola başvuruyor. Yeri geliyor en değme DEM’li sanıyorsunuz onları.
Neyse ki Kürt seçmenin ekseriyeti “kendine oy veriyor.” “Kendisinin” yöneticisini gözünden, sözünden, jestinden mimiğinden tanıyor. Nitekim sahte kişilikler de eninde sonunda bünyeden atılıyor, bunun sayısız örnekleri var.
Önseçim üzerinden saldırı
Saldıracak yer arıyorlar. En son önseçimler üzerinden bir propaganda yapılıyor. Bir takım yerel medya üzerinden “Devletin kayyımına da, partinin kayyımına da hayır” söylemiyle suyu bulandırmaya çalışıyorlar.
İnsan hayret ediyor. Türkiye’de önseçimle adaylarını belirleyen, kadın adayları önceleyen tek siyasi parti DEM Parti ama “anti-demokratik olan da DEM Parti!” Eyvah eyvah!
Siyasetin bu kadar merkeziyetçi bir şekilde yapıldığı bir coğrafyada önseçimin nadide bir demokrasi örneği olduğunu unutmamak gerekir. Parti yönetiminin çoğu yerde aday adayı olmak isteyenlerin destek taleplerine karşılık “Hayır, herkese eşit mesafede duracağız,” dediği de biliniyor. Hatta bu yüzden aday adayı başvurusu yapmayanlar da var. Hala “Bana şurayı verin,” yaklaşımında olanlar da var maalesef.
Diğer yandan elbette bazı kimselerin dosyaları kabul edilmedi, bazısınınki iade edildi. Devasa bir organizasyon içinde hatalar yanlışlar olabilir mi? Olabilir, olmuştur da… Yalnız genel denklemi kaçırmamak, küçük hesaplarda boğulmamak gerekir. Bu seçimdeki başarı her zamankinden daha fazla önemli ve değerlidir. O yüzden DEM Parti etrafında kenetlenmek, çalışmak da her zamankinden daha acil ve elzemdir.
Kadın özgürlük çizgisine de saldırdılar
Kürt kadınlarının dişiyle tırnağıyla kanıyla geliştirdiği kadın özgürlük mücadelesinin çok önemli bir mevzisi olan eşbaşkanlık sistemine de saldırdılar. Eşitlik ilkesi, evvela insanın iki cinsi üzerinden işletilmeyecekse demokrasi sakatlanır. DEM Parti’de eşbaşkanlığa yaklaşım bu temeldedir ve deyim yerindeyse esnetilir bir tarafı da yoktur.
Diğer yandan bu yaklaşımın tarihsel-sosyolojik kökenleri var. Kadının silikleştiği toplumlarda iktidar aygıtlarının peyda olduğu, kendini kurumsallaştırdığı ve despotik yapılara dönüştüğü biliniyor. Saldırıları tam da bunun üzerinden okumak gerekiyor.
Dün boşa çıktılar, bugün de çıkarlar
Dün yapılan, bugün de yapılan, yarın da yapılacak olan kafa bulandırma gayretlerine takılmamak gerekiyor; bu gayretler dün de boşa çıkarıldı, bugün de boşa çıkartılır. Bu yönüyle DEM Parti’nin deyim yerindeyse gücü kuvveti yerindedir.
Olaylara geniş bir perspektifle bakmak, en önemlisi “başkalarının zehirli sözcüklerinden” uzak durmak gerekiyor. Biri belediye başkanı olsun, diğeri meclis üyesi olsun diye değil; belediyeler halkın hizmetine girsin, ihtiyaçlarına cevap versin, kültürüne uygun hareket etsin diye… Daha da önemlisi dost düşman herkes DEM Parti’nin “Kürt sorununa demokratik çözüm” talebinin karşılığını görsün diye!
Geniş bir sayı kümesinde tanımlı, yine geniş bir sayı kümesinde değerli fonksiyonlar, iyi fonksiyonlardır. İşte DEM Parti böyle bir fonksiyondur. Herkesin derdiyle dertlenen bir partidir. Siyasetin merkeziyetçiliğine direnen, yerel değişkenlerin siyasete katılımını sağlayan yegâne partidir. DEM Parti’nin demokratlığının zekâtı bile onlarda olsa yeter…