Hüseyin Deniz
HDP’yi kapattırma faaliyetinin temel amacının ne olduğu açıkça ortada. Mevcut gidişata karşı en direngen kesimi devre dışı bırakmak, böylece içerdeki gerilimi yükselterek, Sedat Peker’in ifşalarıyla devleti ve iktidar ile ortaklarını sarmalamış gözüken kirli yapılanmanın üstünü örtmek. HDP’li Deniz Poyraz’ın katledilmesi, yürürlükteki fiili “sus yasası” durumunu kurtarmıyor. Mızrak çuvala sığmıyor, güneş de balçıkla sıvanamıyor.
TÜİK’in 22 Haziran’da açıkladığı 2011-2020 dönemine ilişkin gelir dağılımı araştırmasının sonuçları AKP yönetiminin yol açtığı adaletsizliğin ekonomideki gelir dağılımındaki uçurumu gözler önüne seriyor.
Pandeminin bizzat somutlaştırdığı bu ayrımcılığın yalnızca sosyal sınıflarla ilgili olmayıp bölgesel ve etnik karakterini de ifşa ediyor. TÜİK’in son araştırmasına göre, Kürt illerinin yer aldığı TRA, TRB ve TRC, bölgesel dağılımdan en az pay alan bölgeler. Kürtleri açlıkla terbiye etmenin bir başka ifadesi.
Yıllık ortalama eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirinin en yüksek olduğu İBBS 2. Düzey bölgesi, 49 bin 239 TL ile TR10 (İstanbul) bölgesi olurken, en düşük ise 15 bin 198 TL ile TRB2 (Van, Muş, Bitlis, Hakkari) bölgesinde gerçekleşti.
TÜSİAD Başkanı Simon Kaslowski, durumun kritik yönüne işaret ederek, “Gelir dağılımındaki adaletsizlik derinleşiyor. İşsizlik rakamlarında artış ve geniş tanımlı işsizliğin neredeyse toplumun 3’te birini sarması yangının hızla yayıldığını gösteriyor” diyor. “Derin yalnızlık” olarak ifade ettiği bu durum, uluslararası alanda artan soyutlamadan ziyade kurusuzlaşma anlamında işleyişteki keyfiyeti ve hukuk dışılığı vurgulamak için söylüyor.
DİSK’in “Türkiye’de yoksul oranı yüzde 29’a ulaştı” araştırması da aynı gerçeğe işaret ediyor: Emekçi ve patronlar cephesinden çakışan tespit. Bir diğer deyişle TÜİK araştırmasının sonuçları, derin devletin ve kirlenmenin ekonomideki sonuçlarını bize rakamlar şeklinde ifadesidir. Daha da somuta inersek: Asgari ücretli 2 bin 500, emekli 2 bin 200 lira yaşamak zorunda bırakılırken, 3 milyon aile sosyal yardımlarla mahkum edilirken iktidardaki bürokratlara birden çok kurum ve kuruluşta görev yazılarak, birden çok maaş ödenmektedir. Dahası kurum ve kuruluşlardaki yolsuzluk iddialarının ardı arkası kesilmiyor.
HDP’li belediyelerde kayyum döneminde yaşanan yolsuzluklar, işin kırılma noktasıydı ama o zaman HDP dışında kimse ses etmemişti.
Tüm bunların arkasında Kürt meselesi ve Suriye savaşının olduğu her geçen gün daha bir açığa çıkıyor. Sedat Peker’in Suriye’ye silah gönderilmesine dair söylediklerinin Şam rejimince doğrulanması tam da bu süreçte AB’nin Suriye mültecileri için Ankara’ya 3.5 milyon euro yardımı niyeti, Suriye savaşının yol açtığı kirlenme, bu savaşı tetikleyen Almanya, Fransa, İngiltere’nin başını çektiği AB’yi de her geçen gün sarıp sarmaladığını işaret ediyor. Libya için yabancı güçlerin geri çekilmesi kararını alan güçlerin Suriye için neden aynısını yapmadığı sorusu yanıt bekliyor.