Ragıp Zarakolu
Demirel’in ya da Ecevit’in ileride siyaset yapacak çocukları yoktu.
Annem Safiye, çocukları olmadığı için hoyrat olduklarını söylerdi.
Demirel, Denizlerin idamı konusunu bir vendettaya dönüştürdü. “Üçe üç” diye bağırarak.
Ecevit iktidarı döneminde en büyük cezaevi kıyımı olan, 19 Aralık sözde hayata dönüş operasyonu yaşandı.
Aynı Peru’nun CHP’si diyebileceğimiz APRA’nın Alan Garcia iktidarı sırasında 1986 cezaevi kıyımı yaşanmasıı gibi.
Bayar’ın oğlu Turgut, bulaşmadı siyasete lanet olsun deyip.
12 Eylül sonrası İnönü’nün oğlu ise siyasete girdi, hatta Kürt oylarının desteği ile ikinci parti oldu SHP. Demirel’in DYP’si ile koalisyon hükümeti kurdu bu sayede.
Bu arada ilk kez bir Kürt partisi parlamentoda yer alabildi. Leyla Zana, Ahmet Türk, Zübeyir Aydar, Orhan Doğan, Selim Sadak, Remzi Kartal ve diğerleri meclise SHP mebusu olarak girdiler. Daha sonra HEP’i oluşturdular.
Bir resepsiyonda kendisiyle yaptığım sohbette Erdal İnönü, HEP’nin KİP’ten tamamen bağımsızlaşamadığından yakınmıştı.
Bugün de aynı bahane gündemde.
1993 yılında MGK’dan fiilen “Kirli savaşın başlatılması” kararı çıkınca, bunda rol almayı reddederek Erdal İnönü siyaseti terk etti.
2015 yılında Leyla Zana’nın milletvekilliği CHP lideri Deniz Baykal eliyle düşürüldü. Leyla Zana’nın yemininde “Türkiye Milleti” demesi Baykal tarafından mesele yapıldı, yemini yok sayıldı ve meclis üyeliği iptal olundu.
2005 yılında Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen “Osmanlı Ermenileri Konferansı”na gelişini hatırlıyorum Erdal İnönü’nün.
Doğu Perinçek’in taifesi, dışarda onu, soykırımın adının bile geçmediği bu konferansa geldiği için protesto ediyor, üstüne domates atıyorlardı.
Demek mühim olan soykırım falan değildi onlar açısından, Osmanlı döneminde Ermeniliğin varlığından söz edilmesinden bile rahatsız oluyorlardı.
Zaten bu konferansa izin çıkması bile bir mesele olmuştu.
O dönemin adalet bakanı, bugünün hâlen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek, “Bizi sırtımızdan hançerliyorlar, bunlar Boğaz’a nazır vatan hainliği yapıyorlar” demez mi?
İdare Mahkemesi kararıyla Boğaziçi’nde ya da Sabancı Üniversitesi’nde konferans engellenmez mi?
Sonunda yasak kararında adı anılmayan Bilgi Üniversitesi’nin cesaretle yer vermesi sonucu konferans yapılabildi.
Ergenekon taifesinin ilk eylemlerinden biriydi Erdal İnönü’ye domates atmak!
Erdal İnönü’nün katılmayı reddettiği, Demirel’in onayladığı kirli savaş projesinin yürütücüsü olarak seçilen OHAL genel valisi Kozakçıoğlu’nun emrine kayıt dışı bir hazine teslim edildi. Yolsuzluk iddiaları olunca, Demirel, bunun “vatana hizmet” fonu olarak onun hesabına devredildiğini çıtlatacaktı.
Korkunç şeyler yaşandı, sayısız kayıplar, yargısız infazlar, meşhur Yeşil olayı. OHAL valisi Kozakçıoğlu bütün bunların manevi sorumluluğunu taşıyamadı ve intihar etti. Yeşil gibi.
*
Evet yine aynı mevzuya dönelim. Siyaset ve intihar!
Adnan Menderes, Yassıada toplama kampında intiharı denedi. “Yok”, dedi toplama kampı komutanı Tarık Güryay: “Senin yaşama hakkı konusunda karar verme özgürlüğün yok!”
Celal Bayar’ın da intiharı engellenecekti.
Toplama kampında başka intihar olayları da yaşandı. Örneğin Konya Valisi Kemal Keleşoğlu’nun intiharı. “Yardım ve yataklık”la suçlanıyordu.
DP İstanbul Milletvekili Doktor Zakar Tarver, 19 Eylül günü kalp krizi geçirerek öldü. Ermeni olduğu için sıra dayağından geçtikten sonra. Bir başka kalp krizinden ölüm ise Sağlık Bakanı Lütfi Kırdar’ınkiydi. DP’den Yahudi mebuslardan Yusuf Salman da kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi; aile efradından yedi kişiyi, Nazi imha kamplarından Auschwitz’de kaybeden İsak Altabev ise, Kayseri Cezaevi’nde beyin kanaması geçirdikten sonra Fransız Pasteur Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.
*
Adnan Menderes’in oğlu Yüksel Menderes, Denizlerin idamından önce intihar etti. “Kötü hadiseler karşısında daha fazla tahammül gösteremeyeceğim. Artık yaşama gücümü kaybettim” demişti son mektubunda. Öteki oğlunun da yaşamı trajik sonuçlandı.
Celal Bayar’ın bir oğlu Refii, 1939 yılında babası hakkında açılan soruşturma sırasında intihar etti. Öteki oğlu Turgut, 27 Mayıs darbesinden sonra ülkeyi terk edip, İsviçre’de gönüllü sürgün yaşadı ve 72 yaşında orada öldü. Ve Celal Bayar 100 yaşında iken, ikinci oğlunun da cenazesini kaldırma trajedisini yaşadı.
Mesut Yılmaz’ın oğlu da umutsuz bir hastalığa yakalandıktan sonra.
*…
Bir siyasi parti olarak DP’nin bütün mebusları toplu olarak ayrımsız tutuklanmıştı. Bir çeşit siyasi soykırım. Dünya parlamento tarihinde benzer bir örnek var mı, bilmiyorum. Ama DP iktidarı da toplu tevkifat yaptı. 1951 Türkiye Komünist Partisi tutuklanması ve 1959 Kürt aydınları tutuklanması. Ve darbe olduğunda hapishanelerde gazeteciler koğuşu vardı. Acaba Yassıada’da bu konu üzerinde hiç düşündüler mi? Cunta yönetimi gazetecileri bıraktı ama Kürt aydınlarını ve komünistleri asla. Ve onlara yönelik davalar devam etti.
Dileğimiz bu tür trajedilerin yinelenmemesi.