Fransız araştırmacı Olivier Roy, siyasal İslam’ın iflasını 1992 yılında ilan etmiş bulunuyor. Siyasal İslam kategorisi içinde İran rejimi, Türkiye’de Refah Partisi deneyimi ve Ortadoğu genelinde Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin adlarını özellikle vurgulayan Roy’a göre İslamcı siyasal hareketler, parlamenter partiler haline gelme ya da siyasetten silinme seçenekleri arasında bocalamaya mahkumdu. Siyasal İslam, yeni bir toplum tahayyülü sunmak yerine “genel siyasal manzarayla bütünleşiyor” du. Siyasal İslamcı iktidarlar, adetler ve hukuk alanında bazı değişikliklerle yetinirken özgün bir ekonomik model geliştiremedikleri ölçüde kapitalizmi sürdürme yoluna gittiler.
Roy, daha sonraki değerlendirmelerinde, El Kaide ve DAİŞ gibi cihatçı terörist yapıların ortaya çıkışını, siyaseten iflasın semptomları olarak görmek gerektiğine işaret ediyor. Cihatçı terörizm, siyasal İslamcı yükselişin değil siyaset- dışı bir alana düşüşün göstergesi.
Olivier Roy’un sunduğu erken teşhis, yaşamakta olduğumuz süreci algılamamıza yardım edecek bir perspektif getiriyor olabilir. Bu bağlamda, Roy’u takiben 1979 İran devrimi ile başlayan bir anlatı kurmak mümkün. 1980’de Afganistan’a Sovyet müdahalesi karşısında ABD, özellikle Sovyet coğrafyası çevresinde siyasal İslamı teşvik eden bir “yeşil kuşak” projesi geliştirmişti. Türkiye’de 12 Eylül darbesi ile İslamcılığın resmi felsefeye eklemlenmesi bu strateji ile ilişkilendirilebilir. Aynı strateji, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Sovyet desteği alan Baasçı ve Arap milliyetçisi ülkelerde özellikle İhvan hareketinin yeni bir atılım içıne girmesinde de rol oynadı.
İhvan, 1928’de Mısır’da kurulmuş pan-İslamist bir Sünni örgüttür. Programında belirtilen temel hedef, “Kuran ve Sünni Şeriat kurallarını aile, birey, toplum ve devlet hayatını düzenleyecek tek ilke haline getirmektir.” Bu amaca ulaşmak üzere Müslüman ülkelerde siyasal aktivizm ve hayır faaliyetleri yürütür. Günümüz itibarıyla bu örgüt Katar ve Türkiye devletleri tarafından desteklenmektedir.
1980’li yıllarda Necmettin Erbakan önderliğindeki Refah Partisi şemsiyesi altında, cumhuriyet rejimi karşısında radikal ve “ılımlı” birçok versiyonuyla adım adım güçlenen siyasal İslam, 1994 yılında Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmesiyle bir sıçrama yaşadı. O tarihten itibaren bütün resmi engellere rağmen siyasal İslamın yükseliş grafiği uzun süre kesintiye uğramadı.
Erdoğan’ın seçilmesinden birkaç yıl önce, 1989’da İhvan örgütü, General Omar el Beşir’in gerçekleştirdiği bir askeri darbeyle Sudan’da iktidara gelmişti. Aynı yıllarda İhvan’ın Filistin kanadı olan Hamas’ın kaydetmeye başladığı yükseliş, 2007’de Gazze’de Hamas egemenliğinde ayrı bir Filistin yönetiminin kurulması ile taçlanacaktı.
Yakın zamanda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı sarsan “Arap Baharı” birçok ülkede siyasal İslam’a bir yeniden yükseliş fırsatı sundu. 2012’de yapılan seçimlerde Muhammed Mursi’nin başkan seçilmesi, İhvan’ın ilk kez “anayurdu” Mısır’da iktidarı alması açısından sembolik önem taşıyordu.
Ama aynı Arap Baharı, özellikle Libya ve Suriye’de iç savaş ve cihatçı şiddetin tırmanışı sonuçlarına yol açmaktaydı. Buralarda alan kazanan El Kaide, DAİŞ ve benzeri cihatçı teröristler ile siyasal İslam felsefesi arasındaki derin bağlantı, Erdoğan’ın “Kobane düştü düşecek” sözlerinde ifadesini buluyordu. Ama küresel ve bölgesel güç dengelerinin değişmesine paralel olarak Mısır’da Mursi yönetimi bir darbeyle devrilecek, Türkiye Gezi isyanıyla sarsılacak ve Kobane’de şahlanan Kürt direnişi, DAİŞ’i tarihin çöplüğüne gömecekti.
Ortadoğu’dan başlayan bu geri çekilme, Türkiye için Haziran 2015 seçimleriyle AKP’nin tek parti iktidarının sona ermesi sonucunu doğurmuştu. Erdoğan’ın bu sonuç karşısında Kürt halkına savaş açarak dayattığı başkanlık rejimi ile amansız bir hayatta kalma (“beka”) mücadelesine giriştiğine tanık olduk.
Siyasal İslam’ın “ılımlı” ve radikal versiyonları, Müslüman ülkelerde eşzamanlı yükselişler yaşadı. Bunlardan bazıları iktidara geldi ve yükseliş dönemleri sırasında ekonomik refah ve siyasal özgürlük vaadi sundular. Yine eşzamanlı olarak girdikleri iniş sürecinde ise bu vaatler tersine dönerek kriz, yolsuzluk, nepotism ve otoriterleşme biçimini aldı. Olivier Roy’un sözleriyle: “Siyasal İslam zenginler için Suudi Arabistan (rant + Şeriat) yoksullar için ise Pakistan ve Sudan’dır (işsizlik + Şeriat).”
Sonuçta, 31 Mart yerel seçim sonuçlarının Türkiye’de bir dönemin kapandığının göstergesi olması kuvvetle muhtemel. Erdoğan’ın yirmi beş yıl önce İstanbul’da başlayan kişisel yükseliş hikayesinin yine aynı yerde, İstanbul’da noktalanmakta oluşu anlamlı. Öte yandan, bu sonlanma anının Sudan’dan başlamış olan İslamcı iktidar hikayesinin yine Sudan’da son buluşu ile arz ettiği eşzamanlılık da kayda değer. Saray’ın başdanışman zevatına, bir an önce İbn-i Haldun okuyarak özet çıkarmaları tavsiyesinde bulunmanın zamanıdır.