İran’da Humeyni’nin iktidara gelmeden önce halka vermiş olduğu iki temel vaat vardı: Bağımsızlık ve özgürlük. Şahlık düzeninden ve ekonomik darboğazdan bulanan İran halkının çoğunluğu da bu iki şiar etrafında birleşmişti. Humeyni’nin ‘bağımsızlık ve özgürlük’ içerikli etkili konuşmaları halkta heyecan yaratıyor, özgürleşme umudunu filizlendiriyordu. Bu iki kavram etkili kavramlardı. Humeyni de üzerine basa basa bu bağlamda umut dağıtıyordu. Ama ne var ki bu iki kavramdan en azından ikincisi İran için uzaktı. Bu arzu etrafında birleşen dindar, solcu, muhafazakâr ve birçok farklı kesimden İranlı, Şah Muhammed Rıza Pehlevi’ye karşı Ayetullah Humeyni’yi destekledi ve ayaklanarak Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin iktidarını sonlandırdı (1979). Aynı yıl Şah’ın ülkeden ayrılmasıyla beraber Fransa’da, sürgünde olan Humeyni ülkeye giriş yaptı ve ülke yönetime el koydu. Humeyni’nin gelişiyle beraber onun görüşlerini içeren konuşmaları 1979’dan sonra derlenip Velayeti Fak(q)ıh -İslam Devleti- adlı bir kitaba dönüştürüldü ve İran, Humeyni liderliğinde, bu kitap doğrultusunda yönetilmeye başlandı. 1979’dan önce dini terminolojiden çok, bağımsızlık ve özgürlüğü dillendirip, dışlanmayı ve ötekileştirmeyi eleştiren Humeyni, iktidarı ele geçirir geçirmez ağız değiştirdi ve ilk icraat olarak muhalifleri kıyımdan geçirmeye başladı.
‘Özgürlük ve bağımsızlık’ kavramlarının yerini ‘dış mihrakların oyuncağı, ajanları, vatan hainleri, İslam/din düşmanları’ gibi kavramlar aldı. Yani Humeyni, İslami kesim hariç, destek aldığı gruplar dahil, muhalif oluşumları yok etmeye ve birçok alanda yasaklamalar getirmeye başladı. Ülkenin ismi ve rejimi değiştirildi, matematik, fizik derslerinin yerine din dersleri konuldu. Farklı düşünen bilim insanları üniversitelerden atıldı, üniversiteler bilim yuvalarından çıkarılıp din kurumları haline getirildi. Kadın kamusal alandan dışlandı. Günlük yaşamın zorluğu kat be kat arttı ve ekonomik durum eskisinden daha da kötüleşti. Özgürlüğün yerini yasaklar, düşünme hürriyetinin yerini müritçilik (Şia), refahın yerini ise yoksulluk aldı. İran’da yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma baş alıp götürdü. İran, insan hakları, kişi hak ve hürriyetleri, örgütlenme, medya özgürlüğü gibi birçok alanda dünya listelerinin sonlarında bulunuyor. Dünyada Çin’den sonra en fazla idamın olduğu ikinci ülke İran’dır. Hali hazırda İran’da gelecek vaat eden bireylerin hemen hepsi dışarıya kaçıyor, yaşamlarını, bilimsel, sanatsal çalışmalarını ABD, AB gibi yerlerde sürdürüyorlar. Dünyada dışarıya en fazla göç veren ülkelerin başında gelen İran, etnik olarak kaynıyor ve her an bir iç veya dış kargaşaya sürüklenebilir.
Kısacası, İran’da Humeyni ile başlayan Siyasal İslamlaşma sürecinde her ne vaat edildiyse tam tersi yaşandı.
AKP Türkiye’si
Şimdi, AKP iktidarı dönemine bakıldığında da Türkiye’nin birçok alanda İran ile benzerlikler gösterdiği gözlemlenebilir. Yani, AKP iktidarının İran’a özendiği, İran’ın gittiği yoldan ilerlemeye çalıştığı, devlet yapısını İran’ın yaptığı gibi teokratik bir sisteme evirmek için çabaladığı söylenebilir. AKP’nin iktidarı boyunca toplumu daha kolay yönetmek için topluma bilimsel olarak cehalet dayattığı ve cehalete yatırım yaptığı da…
Fakat AKP Türkiye’si ile İran’ın ayrıştığı bir alan var ki o da mezhepsel ideolojidir. İran, temel ideolojisini Şiilik üzerine kurmuş iken AKP iktidarı ideolojisini Sünnilik üzerine kurmuş ve bunu 17 yıldır devlet nezdinde kurumsallaştırmaya gayret etmektedir. Ama sonuç olarak, ikisi de politik dincilik, ikisi de tahribat ve mezhep ideolojisi üzerine abad olmuştur. Karşı çıkanlara veya kendinden olmayanlara karşı kullandıkları betimlemeler ise ‘dış mihrakların piyonu,’ ‘hain’, ‘terörist’, ‘din düşmanı’ gibi argümanlardır. İkisi de ‘İslam’ı korumak’, ‘devletin bekası için savaşmak’ gibi yapay gündemler, düşmanlar üretmekte, bu söylemin arkasına saklanarak ‘batı’yı ve ‘öteki’yi şeytanlaştırmakta, kendi vatandaşına, yolsuzluğu, adaletsizliği, cehaleti dayatmaktadır. İran’da ülke kaynaklarının fuzuli yerlere harcandığını öne süren, bağımsızlık ve özgürlük sloganlarıyla başa gelen Siyasal İslam, 40 yılı aşkın bir süredir ülke kaynaklarının çoğunu Şii mezhebini içerde daha fazla kurumsallaştırmak ve dışarıya ihraç etmek için harcamaktadır. İran, Yemen, Lübnan, Irak, Suriye’de binlerce üyesi olan Şii gruplarına dolar üzerinden maaş ödenirken İran halkının çoğu perişan haldedir.
Ülkenin kaynaklarının Suriye, Gazze, Lübnan’a harcanmasını protesto edenler hainlikle itham edilmekte ve sert cezalara çarptırılmaktadır.
Türkiye’de de Siyasal İslam başa gelmeden önce ‘demokrasi’, ‘düşünce özgürlüğü, ‘kalkınma’ ‘refah’ diyordu. Oysa hükümet şimdi medyanın %95’ini direkt olarak yönetmekte veya kontrol etmekte, kendinden olmayanı hain olarak itham etmektedir.
Irak, Libya ve Suriye’de, binlerce ÖSO, El Kaide üyelerine maaş ödenirken Türkiye’deki yoksulluk katbekat artmıştır. Hemen her alanda gerilemeye başlayan Türkiye demokraside, düşünce, örgütlenme özgürlüğünde gerilemiştir. Dünyada en fazla gazeteci ve siyasi tutuklunun hapiste olduğu ülke Türkiye’dir. Türkiye’de yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma artmış, ekonomik durum iyice kötüleşmiştir. Vergiler neredeyse en az 10 kat artırılmış ve adı sanı bilinmeyen vergilerin vergileri getirilmiştir. Eğitim kurumlarının bilimsel niteliğinden bahsetmek zaten komik. Matematik fizik dersleri müfredattan kaldırılıyor, farklı düşünen bilim insanları kovuşturmalarla, tartaklanarak üniversitelerden atılıyor. Ayrıca, öğrenciler sınava girecek sınav ücretlerini bulamıyor. Fakat son seçimlerle zayıflamaya başlayan AKP cenahının ve AKP’den kopan oluşumların tekrar demokrasi, özgürlük kavramlarından bahsetmeye başladığı görülmektedir.
Oysa Mısır, İran, AKP Türkiye’si örneklerinde görüldüğü gibi, siyasal İslam her ne dediyse pratikte onun tersi yaşanmıştır. Özgürlük dediyse baskı, ifade/düşünce özgürlüğü dediyse mezhepçilik, bilim dediyse cehalet, karanlık, refah dediyse yoksulluk, dürüstlük dediyse riyakârlık, yolsuzluk, hırsızlık yaşanmıştır. Dolayısıyla, siyasallaşmış, yozlaşmış, yalan batağına batmış politik bir dinciliğin vaatlerinin boş olacağını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok…