Bugünlerde, bu başlıktaki esas gelişmeler Güney Kürdistan’da olup bitiyor ve entrika üstüne entrika dönüyor. Burada olup biteni, hesaplanan şeyleri anlatacağız.
Ancak biraz yakın geçmişimize gidip birlikte hatırlayalım ve sonra da kıyaslayalım şimdilerde burada başlayan ve ‘yeni’ gibi görünen şeyleri.
Kuzey’deki örnekler saymakla, yazmakla bitmez. Sadece doksanlı yıllarda sokaklarda, evinin önünde, işe giderken, işten elinde ekmekle evine dönerken halkın gözünün önünde, ya da kaçırılarak ıssız alanlarda, karakollarda, JİTEM karargahlarında işkencelerden geçirilip öldürülen yurtsever sivil sayısı on yedi bin olarak yazıldı gazetelerde… Aralarında; işçi, köylü, milletvekili, genç üniversite öğrencisi, parti yöneticisi, yazar çizer, her meslek grubundan ya da sosyal kategoriden insan vardı. Ortak yanları insan olmaları, insan gibi yaşama istekleriydi.
Katillerin ise tek mesajı vardı: ‘yurtseverliğin, yurtsever harekete şu ya da bu biçimde desteğin, dile, kültüre dair taleplerin, kısacası özgürlük talebinin bedeli ölümdür.’
Amaçları, halk korksun, korktukça uzaklaşsın istediler kendi en insani taleplerinden.
E sonuç? Sonuç aynen şiirdeki celladın dediği gibi oldu: Öldükçe çoğaldılar.
Hem öyle çoğaldılar ki bir iken bin, on bin, yüz bin, milyon ve milyonlar oldular. Kendi vekillerini yolladılar Meclis’e, kendi belediye başkanlarını seçer oldular.
Şimdilerde doksanlı yılların aklını ve emperyal hesapları da kuşanan AKP-MHP koalisyonu, Kuzey’de yenildiği yöntemlerin aynısını Güney’de denemeye başladı. Aynen Kuzey’deki köy boşaltma taktikleri ve ‘yıldırma’ burada da uygulanmaya çalışılıyor. Orada köyler yakılıp yıkılıyor, hayvanlar kurşunlanarak öldürülüyordu, burada köyler direkt havadan bombalanıyor, ekin tarlaları bombalarla yakılarak insanların ekmeği aşı elinden alınıyor, köylere doğru gelen araçlar ‘teröristeri taşıyor’ diye havadan vuruluyor, içinde çoluk çocuğuyla evine gitmekte olan sivil insanlar vuruluyor. Koyun otlatan çobanlar, yoksul köylüler acımasızca katlediliyor.
Son olayı, Kunemasi’deki katliamı biliyorsunuz, hani ailelerin çocuklarına yüzme öğrettiği, Süleymaniye ve civar kasabalardan gelen ailelerin piknik yaptığı alanın bombalanması olayı.
İki Kürdün öldüğü, turist olarak gelmiş minik çocukların, annelerin, babaların yaralandığı, bombardıman etkisiyle marketin yanıp masum sivil müşterilerin öldüğü olay.
İşte bardağı taşıran damlaya dönüştü bu kirli saldırı.
Kısa bir süre önce Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bir açıklaması vardı ya hani: ‘Süleymaniye terör yuvasıdır’ dediği açıklama. İşte bu saldırının hemen o açıklama ardından gelmesi, halkın, Süleymaniye yöneticilerinin ve şehit ailelerinin patlamasını da beraberinde getirdi.
Niyet: Siviller öldürülecek, köyler vurulacak, ekin tarlaları yakılacak, halk göçe zorlanacak, gittiği yerde evsiz işsiz kalacak. Sonra halk Kuzeyli yurtseverlere kızacak, ‘siz olmasaydınız bunlar olmayacaktı’ diyecek. Yurtseverlerle arasına mesafe koyarak ‘işbirlikçi olacak.’
Peki Kuzey’de tutmayan, tersine yıkılıp yakılan her köyün, kasabanın halkını eskisinden daha çok bilenmiş hale getiren proje burada, yani çok ciddi savaşlar görmüş Güney halkında, özellikle de Süleymaniye’de tutacak mıydı?
Olup bitenlerle ve örneklerle bakalım: Sokağa çıkan halk öncelikle bölgede Türk devletiyle işbirliği içinde olanlara dair: ‘kahrolsun ihanet,’ ardından ‘kahrolsun işgalciler’, sonrasında da AKP başkanı Erdoğan’ı eleştiren sloganlar attılar…
KCK yönetimi, Türk devletinin bu ayak oyunlarının Süleymaniye halkı ve YNK’yi karşı karşıya getiremeyeceğini, bu oyunların tutmayacağını anlatan geniş bir açıklama yaptı.
Bölgedeki siyasal yapılardan TEWGER etkinlikler düzenleyerek uluslararası güçleri göreve çağırdı.
YNK yöneticileri BM’yi, Türk devletinin bu saldırılarına dair göreve çağırdı.
Bağdat Parlamentosu’ndaki KDP’liler hariç tüm Kürt milletvekilleri meclisi ve hükümeti Türk saldırısına ve sivil katliamlarına dair göreve çağırdı.
YNK MK üyesi Şahnaz İbrahim Ehmed, Türkiye’nin tüm Kürdistan’ı yakıp yıktığına dair bir açıklama yaptı.
Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih de Birleşmiş Milletler’i göreve davet etti…
Görüldüğü üzere gerek halkta gerekse de Kürdistan halkında Türk devletinin bu ayak oyunları tutmadı, tutmayacak.
Kürtleri, ‘Bir avuç köylüdürler, istediğimiz gibi yönlendiririz’ diyen köylü kurnazları yanılıyor.
Oldukça aydın, eğitimli, çokça dil bilen, dünyada ne olup bittiğini takip eden hatırı sayılır bir kitle var burada. Ekonomik ve siyasi anlamda yakınlık içinde oldukları kitle Kürdistan’ı temsil etmiyor.
Kürt halkının gerçek nabzı sokakta, halk neyin ne olduğunu iyi biliyor, dostun, düşmanın ayırdına varabiliyor. Anlayacağınız; Ankara’daki niyet burada pek de tutmuyor.