Bugün Sivas Katliamı’nın 27. yıldönümü. 35 can, devletin gözetiminde yakılarak katledildi. Sivas’ta katledilen yazar Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok, katliamın talimatlı ve örgütlü bir şekilde gerçekleştiğine dikkat çekti
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından düzenlenen Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında pek çok sanatçı, aydın, ozan, şair ve fikir insanı dönemin Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in özel davetlisi olarak Sivas’a geldi. 2 Temmuz 1993 yılında cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önüne aşırı dinci gruplar bir yürüyüşe başladı. “Sivas laiklere mezar olacak” sloganları atıldı. Saldırgan grubun bir kısmı yeni dikilen “Halk Ozanları” heykelini yıkıp, yerde sürükledi. Akşam saat 18:00’de Madımak Oteli’nin önünde o ana kadar hiçbir aşamada dağıtılmamış 15 bin kişi vardı.
Aşırı dinci gruplar, otelin önünde, “Lan yakın”, “Cehennem ateşi işte” diye sesleniyordu. Madımak Oteli, tutuşturulan perdeler ve alt katta bulunan eşyalarla birlikte yakıldı. Otele sığınmış olan kişilerden, aralarında Nesimi Çimen, Metin Altıok, Asım Bezirci, Muhlis Akarsu, Hasret Gültekin’in de bulunduğu 35 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin’in de bulunduğu 51 kişi olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. İtfaiye merdiveniyle kurtarılmaya çalışılan Aziz Nesin, merdivendeki görevli tarafından darp edilip, merdivenden itfaiye aracı etrafında toplanan karşıt görüşlü kalabalığa doğru itildi. Başından yaralanan Aziz Nesin linç girişiminden kurtuldu. Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ve 2 saldırgan yaşamını yitirdi.
Bu süreç TV’lerden canlı izlendi. Polis ve asker müdahalede bulunmadı. Sivas Madımak Katliamı, devletin derin güçlerinin rolü ve linç grubunun gerçekleştirdiği bir toplumsal yangın olarak hafızalarda yer almaya devam ediyor. Katliam sanıkları, AKP döneminde tek tek bırakıldı yıllar içinde. Yönlendiren karanlık güçlerse hiçbir zaman açığa çıkarılmadı. 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Oteli’nde babasını kaybeden eski CHP Milletvekili Zeynep Altıok görüşlerini gazetemizle paylaştı.
Yargılama süreci
Olaydan bir gün sonra 35 kişi gözaltına alındı. Daha sonra gözaltına alınanların sayısı 190’a çıktı. Gözaltına alınan 190 kişiden 124’ü hakkında “laik anayasal düzeni değiştirip din devleti kurmaya kalkışma” suçlamasıyla dava açıldı, geri kalanlar serbest bırakıldı. Kamuoyunda Sivas Davası olarak bilinen davanın ilk duruşması, Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde 21 Ekim 1993 günü yapıldı. 26 Aralık 1994’te karara bağlanan dava sonucunda, 22 sanık hakkında 15’er yıl, 3 sanık hakkında onar yıl, 54 sanık hakkında üçer yıl, 6 sanık hakkında ikişer yıl hapis cezası, 37 sanık hakkında da beraat kararı verildi.
Müdahil avukatlar, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını “taraflı, hukuka ve adalete aykırı” olarak niteleyerek, ayrıntılı bir savunmayla temyize gittiler.Yargıtay 9. Ceza Dairesi, katliamın “Cumhuriyete, laikliğe ve demokrasiye yönelik olduğunu” belirterek Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin kararını esastan bozdu. Ankara 1 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına uyarak yargılamayı yeniden başlattı. 28 Kasım 1997’de açıklanan kararda, 33 sanık Türk Ceza Yasası’nın 146/1 maddesine göre idama ve 14 sanık 15 yıla kadar değişen hapis cezasına mahkûm edildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 24 Aralık 1998’de hapis cezalarını onadı, 33 idam cezasını ise usul noksanlıkları nedeniyle bozdu. Şubat 1999 tarihinde usul eksikliklerinin giderilmesi için başlayan yargılama sonucunda 16 Haziran 2000’de 33 sanık Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yeniden idam cezasına çarptırıldı. 2002 yılında idam cezasının yürürlükten kaldırılmasıyla idam cezası hükümlülerinin cezaları müebbet ağır hapis cezasına çevrildi.
Sanıkların avukatlığını üstlenenler arasında olan Refahyol iktidarının Adalet Bakanı Şevket Kazan bakanlığı sırasında onları hapishanede ziyaret etti. Geniş avukat listesinde çok sayıda Refah Parti üyesi ve yöneticisi olması eleştiri konusu oldu. Bu avukatlar ilerleyen yıllarda AKP ve Saadet Partisi’ne katıldılar ve içlerinden üst yönetim görevlerine yükselenler oldu. 26 kişilik bu listede biri bakan olmak üzere 4 AKP milletvekili de bulunmaktadır. Geçen bu zaman zarfı içerisinde sanık sayısı tahliyelerle 33’e düştü. Olayın kilit ismi olarak nitelendirilen, dönemin Sivas Belediye Meclisi üyesi Cafer Erçakmak ve Yargıtay’ın 1997’deki bozma kararından sonra firar eden 8 sanık ise halen yakalanamadı. Davanın firari olan 5 sanık ile ilgili kısmı, 13 Mart 2012 tarihinde zaman aşımından düşürüldü.
Dava neden kapatıldı?
Süren davalar, temyizler, müdahil avukatların talepleri yıllarca devam etti. Sivas Katliamı Davası, 20 yılın ardından 13 Mart 2012’de mahkemenin davayı zaman aşımı nedeniyle düşürmesiyle kapandı. Mahkeme Başkanı, “İnsanlık suçunda zaman aşımı olmaz ama bu suçu işleyenler kamu görevlisi değil sivil oldukları için davanın düşmesine karar verilmiştir” dedi. Karar üzerine dönemin başbakanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı” dedi. 31.01.2020 tarihinde Erdoğan, Sivas Katliamı faillerinden olan hükümlü Ahmet Turan Kılıç’ı kişiye özel af çıkarak affetti. 20 yıla yakın süredir cezaevinde olan Kılıç, kararın ardından tahliye edilmişti.
‘Arkasındaki zihniyetin rejimi kuruluyor’
Sivas Katliamı’nda hayatını kaybeden Şair ve Yazar Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok, katliamın talimatlı ve örgütlü bir şekilde gerçekleştiğine dikkat çekti. Altıok, dava sürecinde yaşanan hukuksuzlukların altını çizerek, faillerin ödüllendirildiğini belirtti. Altıok, “Çok ağır kayıplar yaşadık. Beklenmedik bir anda, beklenmedik bir şekilde herkesin yakınını kaybetmesi büyük bir acı. Bunca yıldır görülmesi gereken; katliamın ne kadar planlı, ne kadar örgütlü ve organize bir şekilde gerçekleştiğidir. Bu katliamı örgütleyenler itinayla korundu. Hatta korunmanın yanı sıra katiller ödüllendirildi. Göz göre göre bir kişinin kendi siyasi görüşü çerçevesinde değerlendirerek iki dudağının arasından, tek kişilik özgün bir af icat etmesiyle salıverilen katil Ahmet gibi uygulamalarla karşı karşıya kaldık. Hukuki sürecin binbir tuzakla ve binbir hukuksuzlukla bezenmiş olarak sürdürüldüğü, hiçbir zaman cezalandırılmaların yerini bulmadığı gerçekten olağanüstü korkunç 27 yıllık bir süreç yaşandı. İhmal demek çok mümkün değil.
İhmal denilen şey gözden kaçan bir olgu için söylenebilecek bir şey. Onlar ihmal var diyerek belirli kişileri suçluyorlar ama 8-9 saat süren bir katliamın önünde kolluk kuvvetlerinin durup müdahale etmeksizin izlediği bir durum ihmal olamaz. Zaten talimatlandırılmış bir katliam olduğu yine belgelerle sabit ve net. Birtakım barbarların, vahşilerin, cahil insanların örgütlendirilerek ve görevlendirilerek korkunç bir katliamı gerçekleştirdiler. Ve onları örgütleyen onlardan da korkunç insanlardan bahsediyoruz. Bir Orta Çağ karanlığında kaybettim babamı. O Orta Çağ karanlığını sürdürmek isteyen zihniyet yangını çıkaran, öyle bir katliamı gerçekleştiren insanlar için mağdur kelimesini kullanabiliyor. Bu aslında katliamı bir kabullenme, doğrulama ve teyittir. Nefret iklimini, katliam kültürünü, kendisi gibi olmayanı, kendi inancında düşünmeyen, kendi yaşam biçiminde olmayanı cezalandırma hakkını makul gören yani şeriat zihniyetini doğru bulan bir aklın olumlu cümleler sarf ederek bu vb. katliamları adeta teşvik edici bir zemin yaratması demektir” dedi.
‘Katliamlara zemin yaratılıyor’
Katliamcı zihniyetin ve nefret söyleminin günümüzde arttığını vurgulayan Altıok, Sivas Katliamı’nın tekrarlanabileceğini söyledi. İktidarın, nefret söylemine ve ayrımcı politikalarına dikkat çeken Altıok, katiller cezalandırılmadıkça katliamların yaşanacağına dikkat çekti. Altıok, “Katillerin sürekli mağdur olduğunu söyleyenler insanlık suçlarında zaman aşımı gibi bir olgu karşımıza getirtildiği zaman, talimatlı bir şekilde mahkemeden böyle bir karar çıktığında topluma bunu hayırlı olsun diyerek olumlu bir mesajla muştulamıştı. Dolayısıyla bu katliamın o gün arkasındaki zihniyet, bugün de sürdürülebilir bir şekilde kalıcı bir rejime dönüştürmek isteniyor. Hatta o zamanın ayrımcı dilin çok çok üzerinde ayrıştırıcı bir dil var. Katliamda cumhuriyet rejiminin hedef alındığı açıkça ifade ediliyordu. Bugüne oranla çok daha laik düzenin hüküm sürdüğü bir süreçti.
Bu nefret dili ve iklimi de buna göre dillendiriliyordu. En baştan günümüze laiklik hiçbir zaman olması gerektiği gibi oturtulamadı. O günle bugünü kıyasladığımızda bugün yaratılan iklim çok çok daha tehlikeli. O gün Sivas’ta yaşananın her an minicik bir toplumsal ayrışmada kendiliğinden olacağı diri bir zemin yaratılıyor. Zaman zaman siyasi parti binaları kuşatılarak yakılmak isteniyor. Kırşehir Gül Kitabevi’nin yakılmak istenmesi, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun linç edilmek istenmesi bu zihniyetin örnekleridir. Aynı şekilde iktidar kadına yönelik şiddet ve ayrımcı diliyle toplumun dışına itici bir söylem ve yaşam biçimi tarifinin kadın cinayetlerini teşvik etmesi bütün bu kadın cinayetlerinin her geçen gün artmasına neden oluyor. Bütün bu yaşananlarda hiçbir sorumlunun ceza almaması, araştırılmaması, serbestlik hali kalıcı kılınıyor. Tek tek cinayetlerin, tek tek kişisel infaz rahatlığının diri olduğu bir ülkede Sivas katliamlarının olabilmesi her zaman mümkündür” diye belirtti.
‘Bilinç düzeyi artırılmalı’
Katliamlara ve giderek artan toplumsal şiddete yönelik farkındalık ve bilinç düzeyinin artırılması gerektiğini söyleyen Altıok, “Sadece kendimizle meşgul olmaktan çıkmalıyız. Tüm kesimlerin kendi mağduriyetlerine kulak veren olmalıyız. Herkesin başına bir olumsuzluk gelmesine karşı, zorda olanların, dezavantajlı grupların haklarını savunabileceği bir eğitim ve bilinç düzeyi yakalamamız çok önemli” dedi