Sisyphus Yunan mitolojisindeki önemli karakterlerinden birisidir. Homeros’un anlattığı kadarı ile tanrılar tarafından cezalandırılmıştır. ‘Tanrılar Sisyphus’u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdir. Kaya doruğa çıkmadan aşağıya yuvarlanıyorken, Sisyphus her seferinde aynı kayayı tekrar yukarı çıkarmaktadır.’ Albert Camus Sisyphus’un; ‘İnsanın yaşamanın anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen direnmesinin sembolü’ olarak tarif eder. Siyasal literatürde Sisyphus direnişin, azmin ve kararlılığın ifadesi olan bir metafor olarak kullanılır. Yenilgiye rağmen ayakta kalmanın, her seferinde yeniden toparlanıp ısrarla yürümenin ifadesidir Sisyphus, tanrılara inat tanrılara diz çökmemenin sembolüdür.
Ama belki de eksik bırakılan ya da görünmeyen temel olgu o kayanın o zirveye düşmemek üzere çıkarılarak tanrıların nasıl yenilgiye uğratılacağı olgusudur. Yani okuma, salt direnme, zulmün karşısında teslim olmama ve zulme rağmen ayakta kalmaktan oluştuğu anda Sisyphus çok büyük kahramandır. Bütün ömrü sürekli yuvarlanarak aşağı düşecek olan bir kayayı, ezberlediği şekilde yukarı çıkarma çabası ile geçmiştir. Mesele, zulme karşı direnmekten çıkarılıp zulmün nasıl alaşağı edileceği meselesine dönüştüğünde, Sisyphus’un amacının tanrılara teslim olamama çabasından çıkarılıp, yani süreklilik kazanmış bir cezalandırılma içinde diz çökmeden direnme ve ayakta kalma kurgusunun bir adım ötesine geçerek cezalandırma erkini elinde tutan ve bu erki vahşice, pervasızca kullanan tanrıları, onların saltanat sürdüğü Olimpos’un nasıl yok edeceği sorunsalına dönüştürülmelidir. Böyle bakıldığında direnişin kahramanı Sisyphus tersten zulme sabırla katlanan negatif bir kahramana da dönüşebilir. Söz konusu olan tek başına zulme direnmek değil zulmü yaratan koşulları ortadan kaldıracak bir mücadele ve kararlılık olmalıdır. O kayayı her seferinde biraz daha yukarda durdurmayı başarabilirse, adım adım dağın doruğuna da çıkarabilecektir.
16 yılık AKP hükûmetinin 24 Haziran sonrası ülke halklarını işçi sınıfını ve bir bütün ötekileştirmiş kimlikleri burun buruna getirdiği durum Sisypus’un kaderi ile benzerlik taşımaktadır. Halk kitleleri muhalif yapılanmaların bir kısmı iki yıl süren OHAL sürecindeki politik duruşlarını kalıcı OHAL’de kalıcı hale getireceklerse, Sisyphus bir kahraman haline gelebilir. Zira iki yıllık süreç, muhalif hareketlerin büyük kısmının OHAL’i veri alıp, yani kabullenip kendi siyasal duruşunu bu veri üzerinden OHAL koşullarına uyarlayarak yürüttüğü bir döneme tekabül etmiştir. Bu duruşun özeti kayanın yukarı doğru yuvarlanmasından vazgeçilip, yere düşmüş kayanın altında yaşamanın kabul edilmesidir. Siyasetten kaçış, devlet ve saray politikaları ile açık çatışmadan uzak durma anlamına gelmiş, katliam politikaları, işgal hareketleri, yani bir bütün olarak Kürt sorunu ve devrimci duruş bir kenara bırakılarak OHAL kanunlarının sınırladığı çerçevede, devletin itiraz etmeyeceği bir muhalif çizgiye çekilme yaşanmıştır. Bu dönemde baskıya inat mücadele ve direnme çabası elbetteki devrimci ve kahramancadır. OHAL’i veri kabul edenlerin yasal alanın uzun soluklu ve kalıcı olarak daraltıldığı yeni olağanüstü süreçte nasıl bir hat izleyeceği merak konusu olacaktır.
Kabul edilmelidir ki halk kitlelerinin sosyalist hareketlerden beklentisi Sisyphus gibi sabrın ve zulme karşı direnişin erdemleştirilip yüceltilmesinden ötedir. Saray yukarıdan aşağı anayasal bir baskı düzeni ve düzenle uyumlu bir toplumsal yapı inşasına girişmiş bulunmaktadır. Çıplak gözle görünen olgu, bütün sınıfsal kökenlerinden azade bir şekilde üst yapısal olarak klasik faşizmle uyumlu bir şablondur. Sınıfsal analizinden arındırıldığında tamamen görüngüsel ve üst yapısal kalan bu okuma birçok eksikliği barındırsa da yaşanmakta olanı anlama açısından ciddi ipuçları sunmaktadır. Devletin yukardan inşası ve merkezileşmesi kaçınılmaz bir şekilde önce iktidar bloğunun yeniden inşası ve merkezileşmesini, ardından toplumsal muhalefetin ve son olarak bütün toplumun yukardan aşağı inşasını ve örgütlenmesini getirecektir. Süreç başlamıştır. Cemaatlere yönelik operasyon aynı zamanda sarayı iktidara taşıyan tabanın dizayn edilmesi ve kontrol altına alınması operasyonudur. Sonraki dalganın sendika, oda ve kitle örgütlerini kapsayarak sosyalist harekete doğru genişleyeceği ön görülmelidir. Bu operasyon muhtemelen oda, dernek, sendika ve benzeri örgütlenmelerin yerine kendi örgütlerini ikame etmesi ile noktalanacaktır. Bu bağlamda bu saldırı dalgasına karşı direnmek elbette ki önemli bir eylemdir. Ancak tek başına direnmek, zulmün kalıcılığını ve sınırsızlığını kabul etmek anlamına geleceği için kitlelere çözüm önerme misyonunu yitirecek ve bir umut olma konumunu kaybedecektir. Söz konusu olan direnişin zulmün kaynağını ortadan kaldırmayı hedef alan bir eksende yani iktidar perspektifi ile beraber yürütülmesidir. Elbette ki böyle bir iddiada bulunmak bir şey olmakla beraber, iddiadan bulunanın gerçekliği ile örtüşüp örtüşmediği başka bir şey olmaktadır.
Sosyalist hareket gelmekte olanı hangi dinamikler ve araçlarla göğüsleyeceğini, yaşanmakta olanın ortaya çıkaracağı kırılma ve imkânları nasıl örgütleyip iktidara karşı yönelteceğin ancak birlikte tartışırsa anlamlı bir hat çizme şansına sahip olacaktır. Söz konusu olan Sisyphus’luğa soyunmak değil, omuz omuza verip yuvarlanan kayayı sarayın tepesine nasıl atılacağına karar verip yola çıkmak olmalıdır.