Bu hafta Perşembe günü Şansölye Merkel ve ÇHC Başbakanı Li Kıçiang arasında gerçekleştirilen video konferans ve konferans ile bağlantılı haberler, ABD emperyalizminin baskılarına rağmen özellikle Almanya’nın çekingen davranışının ekonomi-politik arka planını açıklıyor. Burjuva basınında yer alan haber-yorumlara baktığımızda, Alman sermayesinin önemli kesimlerinin Merkel’in çizgisini desteklediğini görebiliriz. Bunu Alman Sanayi Birliği BDI Başkanı Dieter Kempf’in “Çin sistemik ve stratejik bir rakip olabilir, ama AB ve Almanya için önemli bir partner olmaya devam etmektedir” açıklamasından okuyabiliriz.
Merkel ve Li Kıçiang arasındaki konferanstan önce açıklanan “Nisan ayı için Alman dış ticaret istatistik verileri” ÇHC’nin Almanya için taşıdığı önemi açıklıyor: Alman ihracatı 2019 Nisan’ına nazaran toplamda yüzde 31,3 gerilemiş durumda. ABD’ne yönelik ihracat yüzde 36, İtalya’ya yönelik olan yüzde 40, Fransa’ya ise yüzde 48,3 gerilemişken, ÇHC’ne yönelik olan ihracat ise sadece yüzde 12,6 gerilemiş durumda. Özellikle Alman otomotiv tekelleri, ABD’li rakipleri siyasi kaos içerisinde debelenirlerken, ÇHC’nde ciro artışı not edebiliyorlar.
Pekin’deki AB Ticaret Odası’nın Çarşamba günü basına dağıttığı bir anket, ÇHC’nin Alman tekelleri için uzun vadeli öneminin altını çiziyor. Alman tekellerinin ÇHC yatırımlarının en önemli nedenlerinden birisinin, 1,4 milyarlık nüfusun yaklaşık 500 ile 700 milyonluk kesiminin “orta katmanların satın alma gücüne sahip olduğunun” tahmin edilmesi olduğu vurgulanıyor. AB üyesi ülkelerin toplam nüfusunun 450 milyon ve ABD’nin yaklaşık 330 milyon olduğu düşünülürse, en alt seviyedeki tahminle 500 milyonluk bir orta katman nüfusunun tekeller açısından hangi anlama geldiği daha iyi anlaşılabilir.
AB Ticaret Odası anketine göre Avrupalı tekellerin yüzde 38’i ÇHC’ni araştırma ve geliştirme sektöründe dünya ortalamasının üstünde görüyor. ÇHC’nin verdiği AR-GE teşvikleri, Çinli araştırma ekiplerinin üretkenliği ve yüksek kalifiyeli personele düşük ücret seviyesinde ulaşabilme oranlarının yüksekliği, yatırımlarda belirleyici oluyor. Veriler ÇHC’ndeki Avrupalı tekeller arasında “ticaret hoşnutluğunun arttığını” gösteriyor. Pandemi nedeniyle ÇHC’ndeki durumlarını kötümser olarak nitelendiren tekellerin oranı yüzde 17. Yüzde 48’i iyimserken, sadece yüzde dördü yatırımlarını geri çekmeyi düşündüklerini belirtiyor.
Merkel hükümeti bu nedenle Avrupalı tekellerin ÇHC’ndeki konumlarını iyileştirmek için çaba sarf ediyor. Video konferansın ana konusunun AB ve ÇHC arasında yeni bir yatırım antlaşmasının imzalanması olduğu açıklayan hükümet sözcüsü, Şansölyenin “Sadece kurallara dayanan ve çok taraflı ticaretin değil, bilhassa istikrarlı ikili ilişkilerin Almanya’nın çıkarına olduğunu” söylediğini vurguluyordu. Gerçi Cuma günü Berlin’de 14 Eylül 2020’de Leipzig’de yapılacak AB-ÇHC Zirvesinin pandemi nedeniyle ertelendiği belirtiliyordu, ama yorumcular bunu antlaşmanın detayları üzerine pazarlıkların bitmediğine yoruyorlar.
Görüldüğü kadarıyla AB’nin ÇHC politikaları Merkel’in imzasını taşıyor ve “Transatlantikçilerin” yaptırım uygulanması yönündeki taleplerini kaale almıyor. Merkel’in belirlediği bu yaklaşımı Trump yönetimine açık bir itiraz olarak okumak mümkün. AB Dış İlişkiler Sorumlusu Josep Borell’in “Brüksel Çin’in dünya barışını tehdit ettiğine inanmıyor. Çin’i içine katmadan çok taraflı bir dünya kurmak olanaklı değildir” açıklaması ve Perşembe günkü video konferans esnasında Alman ve Çinli şirketler arasında üç yeni işbirliği antlaşmasının imzalanmış olması bu tespitimizi kanıtlıyor. ABD’nin buna nasıl bir reaksiyon göstereceğini yakında göreceğiz. ABD birliklerinin Almanya’dan çekilip, Doğu Avrupa’ya konuşlandırılmasına dair tartışmalar reaksiyonun yönünü gösteriyor.