Şırnak T Tipi Cezaevi’ndeki yangında hayatını kaybettiğinde Seyit Rıza Şaran 16, Cegerxwin Akdeniz 17 yaşındaydı.
Seyit Rıza ve Cegerxwin bir gün uyuz hastalığına yakalandı. Hastalıklarını belgeleyen doktor raporu aldılar. Teşhis konulmuştu ama tedavi için hastaneye götürülmek yerine cezaevi yönetimi tarafından başka bir “çözüm” bulunmuştu: Geçici koğuşa alınmak.
İki çocuk fiziki koşulları oldukça kötü olan bu koğuşta kalmaya başladı. 28 Eylül 2016’da akşam saatlerinde sayım yapıldığı sırada bir koğuştan dumanlar yükselmeye başladı. Burası, Cegerxwin ve Seyit Rıza’nın kaldığı geçici koğuştu.
Yangına müdahale edildiğinde iki çocuk da sağdı. Ancak hastanede ikisi de hayatını kaybetti.
Yangın, yetkililer tarafından 19.05’te fark edilmişti. Ancak elektriklerin kesik olması nedeniyle koğuştaki yangına 19.34’te müdahale edilebildi. Adli Tıp raporunda 17 yaşındaki Cegerxwin’in yoğun dumana maruz kalarak akciğer hasarı ve hipoksi sonucu öldüğü tespit edildi.
İki çocuğun ölümünün ardından gerekçe gösterilmeksizin olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi. Avukatların, olay gününden önceki kamera kayıtlarının tespiti, iki çocuğun son bir ay birlikte kalmış olduğu kişilerin tanıklığının tespiti konusunda toplanması gereken delil talepleri reddedildi. Akdeniz ailesinin avukatı Hüseyin Tül, bu kararın ardından Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu.
Tül başvurusunda, uyuz hastalığı sebebiyle çocukların geçici koğuşta tutulmaları hususunun yeterince araştırılmadığını ve neden tedaviye uygun bir hastaneye sevk edilmediklerini sordu.
İddiaya göre, çocuklar çakmağı bir başka koğuştan temin etmişti. Yine iddiaya göre, çatı aramasında “S.R.Ş” şeklinde yani Seyit Rıza Şeran adlı çocuğun baş harflerinin yazılı olduğu bir pusula bulunmuştu. Soruşturma dosyasında, yangın çıkarmak için çakmağın diğer koğuştan çocuklar tarafından temin edildiği, yangının kasten çıkarıldığı, yangın çıkartmadan önce de koğuş kapısının arkasına müdahaleye geciktirecek şekilde barikatın kurulduğu ve dolayısıyla şüphelilerin olayda sorumluluğunun olmadığı belirtildi.
Yani soruşturma dosyasına göre, cezaevi yönetiminin ve yetkililerinin çocukların ölümü konusunda hiçbir sorumluluğu bulunmuyordu.
Ancak ne hikmetse, çatıda bulunduğu iddia edilen pusuladaki yazının Seyit Rıza’ya ait olup olmadığının tespiti konusunda karşılaştırmalı inceleme yapılmadı.
Ve yine ne hikmetse, neredeyse aldıkları her nefesin hesabının sorulduğu cezaevindeki çocuk koğuşunda çakmağın nasıl bulunabildiği de sorgulama konusu olmadı. Yönetimin en azından bu konuda ihmali olabileceği hususu mevzu bahis bile edilmedi.
Avukat Tül, Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, Adalet Bakanlığı’nın bir yazısında “çatı aramalarının günde iki kez” yapılması talimatı verdiği ancak cezaevi idaresi tarafından bu aramaların yapılmadığını belirtti.
Bir şey daha…
Soruşturma sırasında cezaevinde yangın alarm sisteminin olmadığı, varsa bile sistemin aktif olmadığı ortaya çıktı. Cezaevi yetkilileri de zaten yangının yaşandığı koğuşa alarm sesiyle değil, diğer tutukluların durumu fark edip seslenmeleri neticesinde gitmişti. Alarm sistemi olsaydı belki de erken müdahale ile iki çocuğun hayatı kurtarılabilecekti.
Kamera kayıtları var mı peki?
Var ama yok.
Çocukların kaldığı geçici koğuşu gösteren ve olayın olduğu dakikalarda kamera kayıtlarının arızalandığı, saat: 19.16-19.34 arasında kameranın kayıt yapamadığı iddia edildi. Diğer yandan, CD inceleme tutanağında, 19.30’dan sonra “görüntünün ileri atladığı” ifadesi yer aldı. Bu duruma ilişkin de herhangi bir inceleme yapılmadı.
Öldüğünde Seyit Rıza Şaran 16, Cegerxwin Akdeniz 17 yaşındaydı. Cezaevi çatısı altında yaşananların kimin sorumluluğunda olduğu aşikar. Bilemediğimiz ise bu konuda sorumlular hakkında yasal işlem başlatılıp başlatılmayacağı…