Metin Yeğin
‘2020 yılı, ABD’de silahlı şiddet söz konusu olduğunda kayıtlara geçen en kötü yıllardan biriydi. Bu artış eğilimi 2021’de de yavaşlamadı. ‘Gun Violence Archive’ (GVA/Silahlı Şiddet Arşivi’nden) elde edilen verilere göre, bu yıl 3 Haziran itibariyle cinayet ve kasıtsız ateş kurbanı olan 8 bin 200’den fazla kişi öldü. Geçtiğimiz yıl, toplam ölüm sayısı 19 bin 402, 2019’da ise 15 bin 447 idi.’*
Matematiğim pek iyi sayılmaz. Hele hesap makineleri çıktığından ve telefonlara filan sığdığından beri, parmak hesabını bile makineye devrettiğimizden iyice kötüledi. Bu yüzden yukarıdaki sayıları bölmek için, yine hesap makinesine başvurdum ve geçtiğimiz yıl her gün 53.156 insanın ABD silahlı saldırıda vefat ettiğini buldum.
2019 da ise gün başı, 42.320 kişi imiş…
Bu buçuklar ve virgül sonrası insan küsuratları olur mu diye bakmayın mesele bu zaten, insanın sayıya dönüşmüş olma hali. Bu arada, bu sayılar, ateşli silahlar ile işlenmiş cinayetler. Yani mesela bıçaklı saldırılarda ya da Amerikan filmlerinde sık gördüğümüz beyzbol sopası hamleleri filan bu günlüğe dönüştürdüğüm insan cinayetleri kurbanları tam sayısına ve küsuratların dahil değil. Onları da dahil edersek ve yine mesela, otomobili insanların üstüne sürerek ezme suretiyle işlenmiş cinayetleri de eklersek, bu sayı günlük 72.448 e varır.
Bu son sayıyı bulmak için hesap makinesi bile kullanmadım, kafadan attım, nasıl olsa bir önemi yok insan ve küsüratlarının, bu fani dünyada!
Nereden kendini hesap makinesinin çarkına kaptırdın derseniz, yıllardır Meksika’daki dehşetli şiddeti anlatırken, ‘Meksika’da her gün ortalama 80-85 kişi işlenen cinayetlerde ölüyor’ demeyi hiç atlamıyordum. Halbuki nüfusları yarı yarıya gibi olsa da ABD’de hiç aşağı değilmiş günlük 72.448 gibi bir sayıyla.
Şaşırtıcı değil mi?
Dünyanın güvenliğini sağladığını söyleyen ABD’nin, kendi sokakları cinayetten geçilmiyor. Dünyanın en büyük ve güçlü ordusu, binlerce polisi, FBI ya da CIA gibi havalı kısaltılmış isimleriyle iç ve dış güvenlik teşkilatları, özelleştirilmiş cezaevi sistemleri, sokakları sarmalayan güvenlik kameraları ve televizyonlarda hiç eksik olmayan, polislerin herkesi yakaladığı polis filmleri filan hiçbir şeye yaramıyor ve hesap makinesinin yalın bölme işlemi karşısında, küsuratlı gerçeklik, sırıtarak çıkıyor karşımıza.
Sonra, arkadaşlarla otururken mesela, ‘devletler ne işe yarıyor ki’ diye bir cümle kurduğumda mesela, çay içerken, diyelim bir kahvehane masasında ya da küçük hasır sandalyelerde bir çay ocağında mesela ya da bir konferans salonunda, kürsüde marangoz hatasının arkasına sığınmış, bana tuhaf tuhaf bakmaları, bu yüzden tuhaf geliyor bana…
Sonra hesap makinesini elimden bırakıyorum. Mutsuz ediyor insanı sayılar…