bireysel silahlanmaya karşı mücadele veren umut vakfı’nın açıklamasına göre türkiye’de bireylerin elinde 34-35 milyon arasında silah var, bunların 30 milyonu ruhsatsız. belli bir gelirin girdiği her evde, güvenlik ihtiyacı olarak açıklanan sebeplerle silah bulunması ve her silahın, başka evlerde yaşayanlar için tehlike oluşturmasına dayanan kısır döngü, silah sanayinin desteklediği bir sistem ve abd’de yerleşmiş durumda.
geçe hafta türkiye’nin de aynı yola girdiğine dair işaretler görüldü ki bireysel silahlanmanın, silahlandırmanın nasıl yaygınlaştığı uzun zamandır bildiğimiz bir konu. bunun siyasi kaos dönemlerinde kritik sonuçlarının olacağını çok konuştuk. ama, erkek şiddetine gösterilen hoşgörünün, erkekleri birbirlerine de şiddet göstermeye yöneltmesi, ekonomik krizin sebep olduğu çaresizlik gibi birden fazla faktörün de etkisiyle bireysel silahlanma toplum için büyük bir tehlike haline geldi.
ama bu aynı zamanda, ışid başta olmak üzere halk düşmanı örgütlerin hareket etmesini de kolaylaştırıyor. hem mühimmat temini açısından hem de sürekli şiddet haberlerinin duyulduğu bir ortamda onların eylemleri de kolaylıkla unutturulabiliyor. nitekim istanbul sarıyer’deki santa maria kilisesi’ne yapılan saldırı gereken ilgiyi görmedi.
hristiyan ve yahudilere karşı derin bir düşmanlığın kök salmasının sağlanmış olduğu bir ülkede yaşıyoruz. bu düşmanlık çok kolaylıkla şekillendirilebiliyor ve araçsallaştırılabiliyor. istanbul’da hrant dink, trabzon’da rahip santoro, malatya zirve yayınevi’nde üç misyonerin katledildiği 2006-2007 yıllarını hatırlayın. ortak noktaları hristiyanlık olan bu insanların içinde, sadece hrant dink’in katledilmesi hak ettiği ilgiyi gördü, bu ilgide onun türkiye’de demokrasi mücadelesinde yer almış, tanınan bir gazeteci olmasının etkisi var.
santa maria saldırısından sonra ardı ardına işlenen o üç cinayeti hatırlatacak şekilde, bir sonraki hedefin istiklâl caddesi üzerindeki, hristiyan olmayanların da ziyaret ettiği, yine italyan kilisesi olan st. antuan olduğu belirlenmiş.
ışid için yeniden harekete geçmek, kendini göstermek için hristiyanlara, hele de ibadet yerlerine saldırmak, türkiye’nin ırkçılıkla zehirlenmiş, yahudiyle hristiyan arasındaki farkı görmezden gelebilecek, hristiyanları israil’le özdeşleştirebilecek kadar cahil bırakılmış toplumun da takdir sebebi bile olabilir. bu toplumda, her gün israil’e gemiler dolusu yardım götürenler güvende ama sünni müslüman olmayan herkes tehlikede.
daha önce de gördük, en ufak bir demokratik tepki örgütlemeye niyetlenen, niyetlenme ihtimali olan herkes gözaltına alınıp, en iyi ihtimalle denetimli serbestlikle salınıp, genellikle tutuklanırken, ışid’lilerin kolluğun ilgi alanına girmesi için eyleme geçmeleri gerekiyor. nitekim santa maria saldırısından sonra ışid’liler kolaylıkla yakalanabildi. bana şaşırtıcı gelen iki nokta var: ilki yakalanan 51 şüpheliden bir bölümünün sınırdışı edilmesi. ikincisi 29 aralık’ta yapılan bir operasyonda kilise ve sinagoglara saldırı planlayan ve aralarında ışid’lilerin de bulunduğu 29 kişinin yakalanmış ama bu saldırganların ele geçmemiş olması.
santa maria saldırısında birçok ilgi çekici ayrıntı var. eylemden önce kayseri’de toplantı yapmışlar, eylem yerine geldikleri araçla daha önce korsan taksicilik yapıyorlarmış…
ellerindeki silahın tutukluk yapması sayesinde istedikleri kadar büyük bir katliam gerçekleştirememişler, saldırıda hayatını kaybeden tek kişi, orayı sevdiği için ayinlere katılan, cemaatin de benimsediği, yüzde 80 zihinsel engelli bir alevi!
santa maria saldırısı birçok kesim tarafından kınandı. bunlardan bazılarının saldırıyı engelleyebilecek konumda olduğuna şüphe yok. diğer yandan kınamanın, tutum belirtmenin önemli bir adım olduğuna şüphe yok ama bir önlem olmadığı da ortada. hristiyanların temsili, meclis’te yer alması da yeterli olmuyor.
santa maria saldırısı politiktir; hem gerçekleştirenlerin kimliği hem kovuşturulmasıyla ilgili eksiklikler hem de toplumda karşılık bulduğu ırkçılık sebebiyle politiktir. o yüzden santa maria davasını takip etmek, aydınlatılması için ısrarcı olmak, git gide küçülen hristiyan topluluğun fiilen yanında durmak, yalnız olmadıklarını hissettirmek politik gündemimizin bir parçası olmalı.