“Mülteci politikamız aynıdır ama ortada bir durum var, artık mültecileri tutabilecek durumda değiliz” diyerek “Avrupa’nın kapıları açıldı” şeklinde algının oluşmasına izin verildiğinden beri binlerce insan, mülteci Türkiye’nin Yunanistan ve Bulgaristan’la kara ve deniz sınırına doğru toplanmaya başladı.
Türkiye’den geçişin mümkün ancak Yunanistan ve Bulgaristan’a geçişin mümkün kılınmadığı bir alanda günlerdir binlerce insan, vahim koşullarda bekliyor, riskli yollarla bu ülkelere geçmeye çalışıyor. Özellikle Yunanistan uluslararası hukuku ihlal ederek çocuklar da dahil sınırda bekleyenlere karşı güç kullanıyor. Tüm bu sürecin başladığı günden beri sınırda beklerken ve geçiş sırasında isimlerini bile bilemediğimiz en az 5 çocuk yaşamını kaybetti. Yüzlerce çocuk ise yaşamını kaybetme riskiyle karşı karşıya… Geride bırakmaya çalıştıkları Türkiye’de ise ırkçı ve nefret dolu söylemin hedefi, sosyal medyada ise insanlık dramının kanıtı binlerce görselin konusu halindeler.
Neyse ki; yeryüzünde hala, devletlerin savaş ve sömürü politikalarına karşı dayanışma içerisinde olan insanlar, kuruluşlar var. Üstelik bu kişilerin ve kuruluşların sayısı düşündüğümüzden çok daha fazla…
27 Şubat’ta başlayan bu ihlale karşı, dünya çapında yüzlerce grup ve kuruluş, hareket halindeki her insanın barış, temel hak ve özgürlüklerini talep eden ulusötesi bir dayanışma örgütlemeye çalışıyor. Bu çabanın ilk eylemi de çok dilli bir bildiri. Bu bildiriyi şu ana kadar tüm dünyadan 300’e yakın kuruluş imzaladı. Bu kuruluşlar arasında çocuk hakları örgütleri de var. Türkçe, Yunanca, Arapça, Rusça, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, Almanca, Hollandaca, Farsça gibi pek çok dilde yayımlanan bildiri şöyle:
AB-Türkiye anlaşması dördüncü yılını doldurmak üzereyken ve sözümona ‘mülteci krizi’nden beş yıl sonra bugün yine güvenlik odaklı göç politikalarının sebep olduğu şiddetle karşı karşıyayız. Geçtiğimiz Perşembe (27.02.2020) Türkiye tarafından Avrupa’ya geçmek isteyen göçmenlerin daha fazla tutulamayacağı açıklandı. Bunun üzerine binlerce kişi Türkiye-Yunanistan sınırına doğru harekete geçti. Bu açıklama çatışmaların şiddetlenmesiyle günbegün daha fazla sivilin öldürüldüğü, hastane ve temel altyapıların pervasızca hedef alındığı İdlib bölgesinde 33 Türk askerinin hayatını kaybetmesi üzerine yapıldı. Türkiye hükümeti Suriye ile sınırını kapalı tutmaya devam ederken kendi topraklarındaki göçmenleri Avrupa’nın kapılarına, belirsizliğe doğru iteklemekte bir mahzur görmüyor.
Binlerce Suriyeli, Afgan, Pakistanlı ve çeşitli Afrika ülkelerinden göçmen ve sığınmacılar Edirne, Çanakkale ve İzmir gibi sınır bölgelerinde beklemekte; kimileri belediye otobüsleri ile sınıra getirilmiş, kimileri ise taksiyle ya da yürüyerek bölgeye ulaşıyorlar. Edirne’de Türkiye otoriteleri göçmenlerin sınır bölgesine geçmesine izin verirken habercileri durduruyor, Yunan polisi ise gaz ve ses-ışık bombaları ile geçişleri engellemeye çalışıyor. İki devletin sınırı arasındaki bölgeye geçmiş olan göçmenler yoğun yağmurun altında, herhangi bir gıdaya erişimi olmadan beklerken sınırların açılması için sloganlar atıyorlar. Kara sınırında bekleyen bazı kişilere ise tehlikeli hava koşullarına rağmen deniz yolu ile geçmeleri öneriliyor.
Yunanistan’da da durum kötüye gitmekte. Yakın zamanda hükümet Yunan topraklarına ulaşan her yeni sığınmacının alıkonulmasını öngören daha sıkı ve zalimane bir yasa geçirdi. Geçtiğimiz günlerde Sakız ve Midilli adalarının sakinleri, yeni alıkoyma merkezlerinin inşa edilmesine karşı yapılan protestolarda polisle çatıştı. Bu protestolar AB-Türkiye anlaşmasının doğurduğu sözde “mülteci krizinin” yükü altında hem ada halkının hem de sığınmacıların yaşam koşullarının kötüleşmesine karşı ortaya çıktı. Öte yandan yabancı düşmanlığı ve ırkçılık da kamusal söyleme etki etmeye devam ediyor. Son gelişmelerin üzerine, Yunan hükümeti komşu ülkenin emriyle tetiklenen “yasadışı göçmenlerin” istilası miti üzerinden nefret ve korku yaymakta.
İster Türkiye’de ister Yunanistan’da ya da başka bir yerde, her nerede ortaya çıkarlarsa çıksınlar ırkçılığa, yabancı düşmanlığına ve bunların normalleştirilmesine karşı durmalıyız. Göçmenlerin, sığınmacıların ve mültecilerin hayatlarının bir tehdit ya da pazarlık unsuru haline getirilmesine, devletlerin seçim kampanyalarında ya da Türkiye ile AB arasındaki ilişkide bir koz olarak kullanılmalarına derhal son verilmeli. Halihazırda yerinden edilmiş binlerce kişinin hayatını tekrar belirsizliğe sürükleyen güvenlik politikaları ve insanları sonsuz bir şiddet döngüsüne hapseden sınır politikaları ortadan kalkmalı. Biz barışta ve hareket halindeki her insanın temel hak ve özgürlüklerini talep etmekte ısrar ediyoruz.”
Bildirinin son sözü bu yazının da sözü olsun: “Sınırlar öldürüyor, sınırları açın! Göçmen ve mültecilere karşı savaşa hayır! Irkçılığa ve savaşa karşı ulus ötesi dayanışma! Sınırsız, sömürüsüz, sürgünsüz bir dünya!” Bildiriyi imzalamak, dayanışmayı takip etmek için: