Anlatmanın yollarını insan her zaman aramıştır. Dil ile, yazı ile veya başka şeylerle insanlar sürekli anlatır. Bu anlatımın içine bir taş da girer bir söz de. Mehmet Ali Boran da Zakkumun Kökü adlı sergi çalışmasını deyim yerindeyse unutturmamak üzerine kurmuş. Asit kuyuları, diktatör Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırısı ve tehdidi, kayyumlar, kolektif hafıza, sınırlar ve elbette sergiye isim veren zakkum ağacının akıbeti; bir nevi teoloji ve mitin günlük yaşamdaki yerine bir itiraz.
Mehmet Ali Boran sanki hep hatırlamış ve başkasının hatırlamasına da yardım etmiş bu sergide. Mahmut Wenda Koyuncu’nun küratörlüğünde Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde açılan sergi 30 Eylül 2021’e kadar ziyaret edilebilir. Gidip gördüğüm sergide Mehmet Ali Boran’ın rehberliği, kurduğu ve üzerinde düşündüğü her eseri bir başka görmeme imkan verdi.
Kayyum rejiminin titremesi
Güncel ile geçmiş üzerine düşünen ve esas uğraşı jeontoloji (jeontoiktidar) olan Boran, devletin Kürdistan politikasını ve kurduğu ilişkiler ağını ‘güvenlik’ üzerinden sorguluyor. Boran, üç parçalı bir fotoğraf seçkisinde, günümüzde bir sömürge rejimine dönüşün kayyum yönetiminin Kürt halkının hafızasında yerini koruyan heykel veya sokakları nasıl değiştirdiğini ve bunu yaparken bir rant aracı haline getirmesini konu ediniyor. Sadece bir göstermede bulunmuyor Boran, zira sergide yer alan fotoğrafı bir mekanizma ile titretiyor. Bunun nedeni ise titremenin psikolojik olarak bir korku, güvensizlik-istikrarsızlık boyutuna işaret etmesi. Nitekim mevcut iktidarın tüm zulmüne rağmen yakındığı en başat konu kültürel iktidarı kuramamak. Her ne kadar seçmen iradesine bir darbe olarak kayyumlar atanmışsa da, bu yönetim biçimi bile kendini kalıcı göremiyor. Boran’ın seçkisinde yer alan fotoğraflardan biri Mardin Kızıltepe’de Uğur Kaymaz heykelinin kaldırılıp yerine bir saat kulesinin dikilmiş olması. Anıt duruyor ama titrek bir şekilde çünkü kolektif hafızada saat kulesi değil 13 kurşunla katledilen Kaymaz’ın heykeli hâlâ duruyor. Bu örnekte yerel halkın çokça dediği söze geliyoruz: Devlete de kayyuma da quzilqurt!
Jeontoiktidar ve yaşam alanları
Bilindiği gibi yaşam alanları her zaman devletlerin hedefi oluyor. Bu hedef salt yakıp yıkmak üzerine inşa edilmiyor. Tüm iktidarlar için yaşam alanlarının kontrol edilmesi en önemli stratejidir. Boran’ın da üzerinde durduğu ve çalıştığı jeontoiktidar politikalarının gündelik yaşama yansıması. Jeontoiktidar canlı cansız olsun her şeyi kodlayarak kendi politik ihtiyaçlarına göre konumlanan bir strateji. Aslında yaşam alanlarına ve insana bir müdahale bu. Boran da buna karşı otoriteler tarafından üst üste dizilip numaralandırılmış ya da işaretlenmiş taşları, çağlar boyu lanetli sayılan zakkum çiçeğinden eliyle yaptığı merhemle bir nevi iyileştirmeye çalışıyor. Sergide yer alan bu eser, iktidarın açtığı yaralara tersten bir müdahale olarak okunabilir.
Cizre, Sur ve Nusaybin
Sergide yer alan bir diğer eser ise Boran’ın yaptığı bir kız çocuğunun seramik heykeli ve onun elindeki tablette sürekli dönen bir videoyu izlemesi. Bu enstalasyonda yer alan videoda özyönetim savaşlarından sonra yakılıp yıkılan yerlere inşa edilen TOKİ mimarisine dair hazırlanmış reklam broşürüne bir müdahale aslında. Videoda broşürlerin üzerine yıkılan bir mahalle hatırlanıyor ve aynı mahalledeki yaşam ve yaşam alanları yeniden çiziliyor. Çizenler ise oyun alanlarından sürülen ve betonlara mahkum edilmeye çalışılan çocuklar oluyor. Bu esere hafızanın sürekli kendini günlük yaşamda hatırlatmasıyla devletin müdahalesine başka bir açıdan müdahale etmek diyebiliriz. Hatırlamak bir nevi hatıralarda açılan yaraları iyileştirmektir. Hayal etmek bazen gerçeğin önüne geçip itirazını yükseltebiliyor.
Körfez Savaşı ve Saddam’ın tehdidi
Bir kuşağın hep hatırladığı mevzudur diktatör Saddam Hüseyin ve onun kimyasal tehdidi. Halepçe ve Enfal katliamlarından sonra Saddam’ın Kürt bölgesine kimyasal silahla saldıracağı dilden dile dolaşırdı. Kişisel tarihimde şunu hatırlıyorum; dedemin konak tarzı evinin mahzeni annem ve teyzelerim tarafından temizlenmişti. Olası bir kimyasal saldırıda herkes yerin altındaki mahzene saklanacaktı. Benim hatırlamadığım ama Boran’ın hatırlattığı diğer şey ise o dönem petrokimya ürünü olan naylonların her yerde satılması. Hatta neredeyse karaborsaya düşmesi. Çünkü insanlar o dönem kimyasal saldırısına karşı naylonların altına girmesiyle kendilerini koruyacaklarını düşünüyordu.
Boran bir videonun merkezine kendi bedenini koyarak bu kimyasal tehdide karşı halkın psikopolitik zamanlarını yeniden hatırlatıyor. Söz konusu videoda içine girdiği naylonun içinde duran Boran, çözüm parodisine göndermede bulunuyor. Çünkü naylonun içinde kimyasaldan korunmak bir çözüm iken diğer taraftan naylonun içinde havasızlıktan boğulma durumu ortaya çıkıyor. Videoda rüzgâr naylonu ‘döverken’, yapaylık ve şeffaflık konuları gündeme geliyor.
Zakkum veya iade-i itibar
Sergiye adını veren zakkum ağacı aslında Boran için katmanlı bir metafor. Çocukluğundan beri dikkatini çeken ve dinsel göndermeleri bulunan zakkum ağacı dinsel olarak da tarihte hep lanetli olarak addedilmiş. Oysa diğer ağaçların aksine zakkum her mevsim yeşilliğini koruyor ve rivayete göre de Hiroşima’ya atılan atom bombasından sonra ilk boy verip çiçek açan zakkum ağacı olmuştur. Boran bu sergide her çağda ve dinde lanetlenmiş zakkum ağacına bir nevi iade-i itibarda bulunuyor. Lanetlenen aslında belki de bize iyi gelecek olandır. Boran’ın İstanbul Beyoğlu’ndaki Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde devam eden sergisine vakti olanın gitmesinin bence iki anlamı var: Hatırlamak ve öğrenmek. Öğrenirken hatırlamak ya da hatırlarken öğrenmek, belki de travmalarımızla ve yaralarımızla yüzleşip yeni bir alan açmamıza yardımcı olur.