Burada 30 yıllık hapis sürelerini bitirdikleri halde tahliye edilmeyen beş arkadaşımız var. Bu durum benim canımı çok yakıyor. Elden de bir şey gelmeyince, umuda sarılıyoruz. Bunun acısını hep beraber çıkaracağız, diyoruz
İçeriden / Hüseyin Aykol
Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulmakta olan Leyla Güven bana geçen hafta ulaşan kısa mektubunda şöyle diyor: “Her açıdan iyi ve sağlıklı olduğunuzu umuyoruz. Bizler de iyiyiz. Olağan ötesi günlerden geçtiğimiz bu dönemde aklımıza mukayyet olmaya çalışıyoruz.
Burada 30 yıllık hapis sürelerini bitirdikleri halde tahliye edilmeyen beş arkadaşımız var. Bu durum benim canımı çok yakıyor. Elden de bir şey gelmeyince, umuda sarılıyoruz. Bunun acısını hep beraber çıkaracağız, diyoruz.
Gönderdiğiniz “Özgür Basın Tarihi” kitabı için çok teşekkür ediyorum. Bir hafıza, bir başucu kitabı, bir tarih belgesi olmuş. Ben de parça parça notlar alıyordum; beni boşa düşürdünüz:) Hakikaten yüreğinize sağlık. Çok iyi bir kitap olmuş. Hepimiz bir solukta okuduk. Arkadaşların da selamı var!”
* * *
Önceki hafta tutulduğu Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sürgün edilen Resul Kocatürk’ten 19 Kasım 2024 tarihli bir faks mesajı aldım. Şöyle diyor: “Bildiğin üzere, 10 yılı aşkın bir süredir kardeşim-yoldaşım Mustafa Kocatürk ile Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde aynı hücreyi paylaşıyorduk. Bu arada, 30 yılı doldurduktan sonra şartlı tahliyeme 18 ay kalmıştı. Bu yüzden kendimi duvarların ötesine çıkarma psikolojisindeyken, böylesi bir sevk sürgün zulmüne maruz bırakıldım.
Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden 12 Kasım 2024 günü şu an tutulmakta olduğum ve adeta kırk metrekarelik devasa bir kuyuyu andıran İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne getirildim. Birlikte kaldığım kardeşimden koparılmış olmak başlı başına bir zorbalık iken, asıl olarak ailemizi, sevdiklerimizi hedef aldıkları su götürmez bir gerçeklik. İki kardeş bir aradayken bile uzaklık ve imkanlarının sınırlı olması nedeniyle ziyaretimize gelmekte zorlanan ailemizi çaresiz bırakma maksadıyla düşünüp taşınmışlar belli ki…
Yine bildiğiniz gibi, astım-alerji, mide-bağırsak (ülser, intestinal metoplazi, hassas bağırsak sendromu, hiperplastik polip), karaciğer (otoimmün hepatite bağlı karaciğer sirozu), Hipotiroid, Wernike Korsakof, prostat, bel ve boyun fıtığı gibi çoklu sağlık sorunlarıyla cebelleşirken sağlığımı çok daha olumsuz şekilde etkileyeceği kaçınılmaz olan böylesi bir zindana kapatılmış olmayı tanımlamak kolay değil!
Şu anda müstakil havalandırması olmayan tek kişilik hücredeyim ve ayrı bir yerdeki havalandırmaya günde iki saat çıkarılıyorum. Hukuk dışı bir şekilde fiilen ağırlaştırılmış müebbet cezası infaz rejimine tabi tutuluyorum. Cezaevi üç katlı, birbirinden yalıtık tekli hücrelerden oluşuyor. Penceresi elek telle ve demir parmaklıklarla kapatılmış olan kuyunun dibinden gökyüzünü ancak ince bir şerit olarak görebiliyorum. Güneşin nereden doğup, nereden battığını bile fark edemiyorum.
Özellikle astım hastalığımın üzerindeki olumsuz etkisini şimdiden hissetmeye başladım. Yan hücrede DHKP-C davasından Sercan Arslan isimli arkadaş tutuluyor. O da bir ay kadar önce buraya getirilmiş ve Süresiz Açlık Grevi’nde. Sadece ikimiz varız burada. Çevremizde ise adli mahkumlar var. Cezaevinde PKK davasından arkadaşlar varmış ama onların nerede olduğunu bilemiyoruz.”
* * *
İzmir-Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi’nde tutulmakta olan Dursun Kaş, 30 Ekim 2024 tarihli mektubunda şöyle diyor: “Son yıllarda sessiz sedasız açılan Kuyu tipi cezaevleri 1 ve 3 kişilik hücrelerden oluşan tecrit hapishaneleridir. Hücre penceresi bir tükenmez kalemin dahi geçemediği tel örgüyle kaplıdır. Hücreye güneş ışığı, rüzgar ve hava akımı girmediği gibi, 3’lü hücreler 24 saat kamerayla izlenmektedir. Duvarları o kadar yüksektir ki, derin kuyuyu andırır. Tutsaklar gardiyanlarla duvardaki bas-konuş aletiyle konuşabilmekte, kimseyi görememektedir. 24 saat tek başına, insan yüzüne uzaktırlar. Düşünün volta atacak havalandırmaları bile yoktur.
Kuyu tipleri diğer hapishanelerde, örneğin bizim kaldığımız F tiplerinde hakları için direnen, keyfi uygulamalara ve baskılara karşı çıkan tutsakların üzerinde Demokles’in kılıcı gibi kullanılmaktadır. Direnenler Yüksek Güvenlikli hapishanelere sürgün edilmekle tehdit edilmektedir.
Birlikte kaldığımız Aziz Arslan onlardan biridir. Bir sabah gelip, onu kendi isteği dışında, zorla yanımızdan alıp, Burdur Yüksek Güvenlikli hapishaneye götürdüler. Aziz gider gitmez Süresiz Açlık Grevi’ne başladı. Mide ve bağırsak sorunları olmasına rağmen, bugün itibariyle 45 gündür açlık grevindedir.
Ayrıca İzmir Şakran T Tipi’nden sürgün edilen Ufuk Keskin ve Mithat Öztürk, Sincan Yüksek Güvenlikli hapishaneye, Sercan Ahmet Arslan da İzmir-Kırıklar Yüksek Güvenlikli hapishaneye götürüldüler. Hiçbir Yüksek Güvenlikli hapishaneleri ve maruz kaldıkları zulmü kabul etmiyorlar.
Kuyu tipi hapishanelere gönderilen birçok arkadaşımız başladıkları Süresiz Açlık Grevi’nin 180-200’lü günleri geçip ölümün kıyısına geldiklerinde talepleri kabul edildi ve oradan çıkarıldılar. Kuyu tiplerinden başka cezaevlerine sevk edilmek üzere açlık grevindeki arkadaşlarımız için kamuoyunun duyarlı olmasını bekliyoruz.”
Not: Bu haftaki çizim, Sincan Kapalı Cezaevi’nde tutulmakta olan Berivan’ın. Kendisine teşekkürler…
MEKTUBU GELENLER:
Leyla Güven – Sincan Kadın Kapalı Cezaevi
Eren Yıldız – Antalya Yüksek Güvenlikli Cezaevi
Resul Kocatürk – Kırıklar Yüksek Güvenlikli CİK
Sercan Arslan – Kırıklar Yüksek Güvenlikli CİK
Dursun Kaş – Kırıklar 2 nolu F Tipi Cezaevi