Bugün HDP’nin Hakkari vekili Leyla Güven açlık grevinin 100. Gününde. Bundan sonrası artık hızla “ölüm orucuna” dönüşecek. Türk medyası ayda onbinlerce lira vekillik maaşına, imtiyazlara metelik vermeyen bu 55 yaşındaki kadının direnişini tek bir satırlık haber konusu yapmıyor. Sözde muhalif medya da öyle. Cumhuriyet yazarları, “domates, patlıcan” muhabbeti yapmakta.
CHP’ninki de ölü taklidine benziyor. Adaylığı kapan CHP’liler bir yandan Kürdün oyunu almak için el altından bin bir şaklabanlık yaparken, partisini karma karışık eden Kılıçdaroğlu’ndan tık çıkmıyor. Eğer Leyla Güven hayatını kaybederse, yalnız iktidar değil, medya da “katil medya” adını alacak.
CHP “katil ana muhalefet” diye yaftayı boynuna asacak. Havuz Medyası’nın tutumu Saray’ın tutumuyla aynı. Bu doğal. Hep birlikte “ölümleri” ellerinde tırpan beklemekteler. CHP ve ona yakın medyaya ne oluyor? Dikkatle inceleyin.
Sözcü’nün ve Cumhuriyet’in haberlerine, manşetlerine ve özellikle yazarlarının yazılarına bakın. Görünüşte muhalefet ediyorlar.
Ama nasıl bir muhalefet bu? Faşizm öncesi döneme özgü bir muhalefet. Sanki “darbe” olmamış, sanki “tek adam diktası” kurulmamış, sanki TBMM tümüyle faşist rejimin asma yaprağı haline gelmemiş, sanki yargı Saray’ın kumandasına girmemiş, sanki bütün bunlar olmamış gibi, 2015 öncesinin muhalefeti yürürlükte. Bir ara “kontrollü darbe” lafları edilir ve rejimin meşruiyeti tartışılırken, artık ağızları bıçak açmıyor. Normal bir parlamenter rejimde edilecek laflar dışında rejime gerçek anlamda radikal bir muhalefet yok. Görünüşe göre “seçim” hesapları yapılıyor. “Aman oylarımız zarar görmesin” deniyor. “Oyların” çoktan zarar görmüş, farkında değilsin.
Oyların artık çöpe atılmış birer kağıt parçası. Oy hesabı çoktan beri anlamını yitirdi. İktidar artık çoğunluğu kaybetse bile gitmez. O nedenle hem muhalif parti tabanları ve hem de muhalif medya okurları şunu bilmeli: Oy kaybetmekten korkunun ecele faydası yok.
Sandıkta çoğalmanın yolu sokakta çoğalmaktan geçiyor. Belki radikal muhalefet etme durumunda muhalefetin pasif yandaşları ürkebilir, oylar azalabilir. Ama radikal muhalefet iktidar karşıtlarını sokakta çoğaltır. Belki CHP’liler HDP’yle açık bir ittifaka girdiğinde “oyları zarar” görebilir.
“Zarar görmese de işe yaramayan oylara” karşılık, sokakta HDP’ye ittifak olmadan sokakta çoğalmak mümkün değildir. Sokakta çoğalmadan da Saray rejimini geriletmek mümkün değildir.
Leyla Güven’in eylemi HDP’nin seçim taktiği
Bu çok açık gerçeklere rağmen acaba CHP neden “ince seçim taktikleri” dışında en küçük bir atılım yapmıyor? Bunun nedeni de açıktır. Çünkü Türkiye’de, görünüşe göre bir “AKP-MHP” koalisyonu var. Ama gerçek koalisyon derinde. Ergenekon-Saray ittifakı iktidarda, CHP ise bu ittifakın “muhalefet” bileşenidir.
CHP’nin derin çekirdeği, Albaylar, Balbaylar filan Ergenokon’la “iltisaklıdır.” Nasıl TBMM Saray’daki tek adam iktidarını perdelemekten başka bir işleve sahip değilse, CHP’nin muhalefeti de “tek adam” rejimini perdelemekten başka hiç bir işleve sahip değildir.
CHP var olan rejimin kendisine, onun stratejik yönelimlerine en küçük bir itirazda bulunmuyor. “Kürt meselesinde, ordunun Batı yanlısı kanadını tasfiye meselesinde, Cemaate karşı kitlesel tutuklamalar, işkenceler meselesinde, Suriye’de Rojava devrimini yok etme meselesinde, Avrasyacılık meselesinde, Öcalan’ın üstündeki tecrit meselesinde, Leyla Güven’e tutum meselesinde hiçbir şekilde muhalefet etmiyor, tersine bütün bu konularda, kimi zaman Saray’dan çok daha milliyetçi bir konumda bulunuyor.
Elbette AKP de, CHP de aynı ittifak içinde olmakla birlikte, birbirlerine karşı mevzilerini güçlendirmeye de çalışıyor. Çünkü “ittifak geçicidir.” Taraflar er ya da geç kavgaya tutuşmanın kaçınılmaz olduğunu biliyor. Öyle bir an gelecek ki, örneğin Erdoğan bir punduna getirip Amerikan arabasına kapağı attığı gün Ergenekon’un canına ot tıkar. Ergenekon, Erdoğan’ın ayağı sürçtüğü dakikada Erdoğan’ı harcar.
Başkaları da devrede: Gül, Davutoğlu, Babacan havayı kokluyor. Bu ikilinin kapıştığı gün, bunlar sistemin ve küresel dünyanın Türkiye’deki alternatifi olarak aradan sıyrılacaktır.
İşte bu aşamada, Leyla Güven’in öncülüğündeki direniş sokaktaki gerçek muhalefeti ayağa kaldırma, HDP’nin bazı büyükşehirlerde aday göstermeme, dolayısı ile buralarda CHP adaylarına destek verme taktiği de sistemin bütün bu iç çelişkilerini keskinleştirmeye yönelik adımlar oluyor. Gerçek ve biricik muhalefet budur.
Meğer S-400’ler Saray içinmiş
Saray’ın bacalarına baykuşlar tünemiş, sarayın önünde ısırgan bitmiş. Korku sarayın pencerelerinden hissediliyor. Zenger adındaki köşebaz, birkaç gün önceki yazılarından birinde Emine Erdoğan’a “emperyalistler Reisi zehirleyecek, aman yemeklerine içtiklerine mukayyet ol” çağrısı yaptı. Bu arada Cengiz Aktar son yazısında bir NATO ülkesi diplomatının S400 alımı hakkındaki görüşünü yazdı. Meğer Rusya’dan alınacak bu füze bataryalarının sayısı Türkiye’yi balistik füze saldırılarına karşı korumaya yetmezmiş. Türkiye bunları “uçaklara karşı” yerden havaya füze olarak kullanacakmış.
İyi de bunlar ne kadarlık bir bölgeyi korumaya yetermiş? Söz konusu diplomat bu bataryalar ancak Beştepe kadar bir araziyi uçaklardan korumaya yetebilir demiş. İyi mi? Meğer Erdoğan Türkiye’yi NATO’yla, ABD’yle, AB’yle gırtlak gırtlağa getiren bu füze alımını, kendi sarayını korumak için yapıyormuş. Quto diyor ki, “hemen hemen her hafta beşer, onar Türk savaş pilotlarının tutuklanması korkusunun ‘yerli ve milli’ bir korku olduğunu gösteriy…” Gülmeyin. Saraya füze, seçmene hıyar, ağlarsa anamız ağlar.