Azad Barış
Tarihsel olarak sıkıştırılmış, gelecek olarak ise esnetilmiş bir zamanın uğursuz şafağında yaşıyoruz. Kuruluşundan bugüne kadar adı sürekli fetih, adaletsizlik ve kırımlarla anılan bir imparatorluk bekasının devamı olan cumhuriyet aynı izlekleri tercih ederek bugünlere geldi. Bu tercih şüphesiz mistik söylencelerin bir tezahürü olarak cumhuriyetin karakterine yansıdı. Ve hep bir sır ve gizem içinde kutsanmış bir yüce emanet olarak indoktrine edildi toplumun zihnine. Büyük felaketten bugüne kadar kesintisiz bir şekilde devam eden günahların amel defteri o mistifikasyonun sırlarıyla hep örtüldü. Resmi planda ret ve inkarcı, arka planda itirafçı ve kabulcü olan o defter siyasasından akademisine, mafyasından sosyetesine göz nuru gibi muhafaza edilir. Dikkat edilirse Peker’in stand-upçı havasındaki ifşa videoları bile o defterin dokunulmazlığına işaret etmektedir. Kanlı bıçaklı olmalarına rağmen hepsinin üzerinde mutabık oldukları kutsi emanet devlet dedikleri kurgudur.
Bugünün sade yurttaşları olarak o kurgunun ne anlama geldiğini birkaç soru ile sormak gerekmez mi? Çağdaş dünya nizamına göre hukuk ve refah devleti olması gereken yüzyıllık cumhuriyet neden kendini halktan üstün görüp sürekli bir kutsiyet simgesine sığınarak kendi yurttaşlarını değersizleştiriyor. Neden hala hep kirli yapıların yumağı haline gelebiliyor? Hemen hemen herkesi rahatsız eden kültürel çürümenin ve güven bunalımının nedenleri nelerdir? Hangi saik ve nedenlerle temel değerler merkezinden uzaklaşıyor, yeni olan her şey saldırıya uğruyor ve Anadolu’nun dayanışmacı toplumsal yapıları baltalanıyor? Neden hep düşman resimlerle işleyen bir eğitim sistemi, üstün kimlik ve güvenlik saikleri topluma pompalanıyor. Ömre yayılan bir savaş gibi, yüzyıllara yayılan bu mücadele hali, süren çatışmalar, kargaşalar ve ayrımcılıklar kimlerin işine yarıyor? Başka bir ifadeyle başından itibaren yanlış yapılan neydi?
Bu soruları sormadan, kendi payına düşeni omuzlamadan ne bir sorgulama yetisi gelişebilir ne de hakikatle yüzleşme mümkün hale gelebilir. Cumhuriyet geçmişini özeleştirel bir süzgeçten geçirmeden, evveliyatının problemlerinin devamcısı olarak bugüne kadar gelmiştir. Her ne kadar o günün koşullarına göre kısa vadeli taktiksel bir uzlaşma olarak düşünülebilecek bir şey olsa da mevcut sosyal kurgu, zamanla uzun vadeli stratejik bir ulus-devlet yapısına dönüştü. Bu, cumhuriyet sisteminin modernleşme ve çoğulcu başarısızlığını kanıtlayan çığır açıcı bir uygulama alanı olarak işledi ve günden güne büyüyerek gelişti. Hukuk ve sosyal bir devletin temel ilkeleri kapsayıcı bir değerler merkezine doğru geliştirmek yerine yavaş yavaş tekçi ve baskıcı bir ulus-devlet karakterine büründü. Söz konusu bu sistem hatası hep bir kimlik ve nizam arayışı olarak devam etti. Bu arayış aynı zamanda süreğen bir darbe mekaniği olarak hep hazırda bekledi ve son olarak söz konusu mekaniğin bir dışa vurumu olarak Türk tipi başkanlık sistemiyle kendisini yeniden tescil etti. AKP’nin söz konusu başkanlık sistemini hayata geçirmesini o mekaniğin esnetilmiş bir biçimi olarak görmek gerekir. Ağır çekim bir darbe mekaniği niteliğini taşıyan Peker’in videoları yüz yıllık cumhuriyetin trajik hikâyesinin cambazca kurgulanmış bir repliği niteliğindedir. O nedenle ifşalara kurgucu cambazın gözleriyle bakmakta fayda vardır, çünkü o videolarda cumhuriyetle akran olan darbe mekaniğinin arkasından ne tür aktör ve figüranların olduğunu kendi mahallesinin jargon ve görme biçimleriyle gözler önüne sermektedir.