Şimdi hâlâ var mı bilmiyorum, varsa da hiç şaşırmam gerçi, bizim çocukluğumuzda sayıları öğretmek için olsa gerek çok aptalca bir tekerleme uydurmuşlardı. İlk cümlesi sabitti, o hiç değişmiyordu: ‘Bir iki üçler / yaşasın Türkler!” Sonrası biraz karışıktı ama. Daha doğrusu, artık Polonya’nın ne suçu varsa, ikinci cümle de az çok sabitti: ‘Dört beş altı / Polonya battı!”
Asıl ‘yedi sekiz dokuz’da karışıyordu ortalık. Bir versiyonda mesela ‘Almanlar domuz’ diye devam ediyordu, bir başka versiyonda ise ‘Ruslar domuz’ şeklindeydi. Bir ara ‘Rumlar domuz’ dendiği de olmuştu hatta. Artık konjonktür kimi işaret ediyorsa ‘domuz’ o oluyordu! ‘On on bir on iki’den sonrasında da biraz karışıklık vardı. Kimi zaman İngilizler ‘tilki’ oluyordu, kimi zaman da İtalyanlar. Ama ‘on üç on dört on beş’in karşılığı belliydi: Amerika kardeş! Arada ‘kalleş’ diyen münafıklar olsa da kardeşlik hukuku bakiydi.
Geri kalanı fantezi! ‘On altı on yedi on sekiz / ortada kaldı Portekiz’ diye bir şey hatırlıyorum ama çok saçmaydı o. Portekiz ne alaka? Laf olsun işte.
Velhasıl, Ahmet Kaya’nın dediği gibi, nerden baksan ahmakça!
Ahmakça ama bir yandan da bu memleketi yönetenlerin saplantılarını olduğu kadar bebeklikten başlayarak uğradığımız travmaları anlamak bakımından da mühim bir yanı var. Düşünsenize, sayı öğrenirken birini domuz, ötekini kardeş filan yapıyorsunuz ve üstelik bu sabit de kalmıyor, habire değişiyor. Daha doğrusu eskiden pek değişmiyordu o kadar da, şimdilerde bütün çiviler yerinden oynayınca insan sabahları şaşırıp yanlış bir şey söylerim diye kasılıp kalıyor.
Ama dediğim gibi, iki şey sabit en azından: ‘Bir iki üç’ deyince ‘yaşasın Türkler’ diyebilirsiniz rahatça. Bir de düşmanlar var, mutlaka var, isimleri zaman zaman değişse de, varlıkları sabit.
Hiç merak edip google’a ‘Küstah açıklama’ diye yazdınız mı? Bir deneyin isterseniz. Deneyin ve sayfalarca süren ‘Bilmem kimden küstah açıklama’ başlıklarını okuyun. ‘Hafter’den küstah açıklama’ diyor mesela. Sonra, “Sisi’den küstah açıklama” geliyor, sonra Esad’dan, Mazlum Kobanê’den, Macron’dan, Trump’dan, Kati Piri’den, Netenyahu’dan ve daha kim bilir kimlerden… Borussia Dortmund takımının CEO’su Hans-Joachim Watzke bile pek küstahmış, şu futbolcuların asker selamı konusunda bir şey mi söylemiş ne, unuttum şimdi ama listede o da var!
Kesmediyse, ‘skandal’ sözcüğüyle devam edebilirsiniz. O konudaki liste de pek zengin. Dünyanın herhangi bir köşesinde herhangi biri güzel Türkiye’mizle ilgili şu kadarcık bir şey söylemişse, skandal! “Türkiye’de insan hakları şöyle böyle mi” demiş biri, skandal! Gazeteciler tutuklu mu demiş, skandal! BM temsilcisi Cizre’de kötü bir şeyler olduğunu mu söylemiş, skandal! ‘Kuvayı milliye’ ordumuz ÖSO’nun hırsızlık yaptığını mı söylemişler, skandal! ‘Haddini aşanlar’ ise yine bir başka kategori.
Adam bayrak yakıyor mesela. Tipine bakıyorsun, al götür rasgele bir Ülkü Ocağı’na, kırık dökük Türkçe’yle iki üç laf etsin -zaten oradakiler de o kadar biliyor- zerre yabancılık çekmez ama işe yarıyor! ‘Haddini aşıyor’ çünkü ve bize deniz tuzunu filan hatırlatıyor. İnsanın ‘durun siz kardeşsiniz’ diye araya giresi geliyor yani, o kadar!
Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı misal, o da haddini aşıyor, Türkiye’nin Suriye operasyonunu beğenmeyince, ‘ekmeğimizi yiyorsun lan’ diye çığrışıyor hep birden trol sürüleri. Herkes ama herkes haddini aşıyor. İçeride HDP her zaman, CHP zaman zaman haddini aşarken, dışarıda zaten üç yanımız denizlerle dört yanımız düşmanla çevrilmiş halde. Federica Mogherini diye biri var mesela, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisiymiş, “Demirtaş’ı bırakın artık” diyor, haddini aşıyor. Gazetecinin biri İbrahim Kalın’a ‘N’olacak bu kayyum işleri” diye soru soruyor, haddini aşıyor. Avrupa’nın neredeyse bütün gazetecileri haddini aşıyor zaten. Hatta inanılmaz gibi görünüyor ama Kim Kardaşyan’ın kardeşi var bir tane, o bile haddini aşmış geçenlerde. Düşünsenize, bizim ta Orta Asya’dan heybemizde getirdiğimiz baklavanın ‘bir Ermeni tatlısı olduğunu’ söylemiş; yuh yani!
***
Domuzlar, kardeşler, kalleşler…
Ama bilemiyor ki insan… Şimdi mesela, şu satırlar yazılırken İdlib’de tuhaf şeyler oluyor ya, an itibarıyla Ruslar ‘domuz’ statüsünü yeniden kazandı mı kazanmadı mı? Bilen var mı? Sabah uyandığımızda, kim kardeş kim kalleş olacak net olarak?
Neyse canım, en azından sabit düşmanlarımız var. Kürtler, Ermeniler ve bilumum devrimci taife… Dış mihraklar zaman zaman değişse de ‘iç düşmanlar’ konusunda sıkıntı yok.
Ona da şükür. Maazallah, ya hiç düşmanımız olmayaydı?