Ertuğrul Kürkçü
Bütün gözlemciler geçtiğimiz hafta sonu Şili’de büyük çoğunlukla reddedilen tasarının dünyanın “en ilerici anayasalarından biri”, hatta “en ilericisi” olduğunda birleşiyordu. Financial Times ve The Economist gibi, tartışmaya uluslararası kapitalist rasyoneller açısından yaklaşan odaklar, Anayasa tasarısının bu özelliğini onu başlıca kusuru, “ütopik” karakterinin bir “kanıtı” olarak görüyorlardı; Şili’nin Pinochet dönemi mirasından bir seferde ve köklü bir silkinişle kurtulması için elverişli koşulların bir araya geldiğini düşünenlerse, onu Şili’deki halk hareketinin mümkün en yüksek siyasal ifadesi olarak…
Doğrusu, genel kamuoyunun “ret” eğilimi doğrultusunda şekillendiği kimse için bir sır değildi. Ama bir Şilili kamuoyu araştırmacısının oylama öncesinde dediği gibi “hep son dakikada karar veren” Şilililer’in son kararının ne olacağını ancak sandık sonuçları gösterebilirdi. Sonuçlar umutlara uymadı.
Şili’de 2019 ayaklanmalarıyla başlayan değişim sürecinde gerçekleşen peş peşe üç halk oylaması -2020 Anayasa Meclisi referandumu, 2021 Başkanlık ve Kongre seçimleri ve 2022 Anayasa referandumu- yalnızca Şili değil, büyük değişimlere gebe toplumlar için de büyük bir dünya-tarihsel ders ortaya koydu: Umudu oylamak bir şeydir, hükümeti değiştirmek başka bir şey, devleti ve toplumu değiştirmek ise bambaşka bir şey!
Oy kullanmanın zorunlu olmadığı 2020 Anayasa Meclisi referandumuna katılanların sayısı son referandumdakilerin yarısıydı -7 milyon. Ancak, neredeyse bütün toplumsal sınıfların ve güç odaklarının ayaklanmayı bir “metin”le değiş tokuş etmeye rıza gösterdiğinin tescillendiği, meşruiyetinden kimsenin kuşku duymadığı bir oydaşmaydı.
Sıra, bu değişimi gerçekleştirme görevini kimin yerine getireceğinin tayinine geldiğinde toplum bir kez daha yarılmıştı. 2021 seçimlerinde umutlar ve vaatlerin değil, gerçek güç merkezlerinin el değiştirmesi, para ve gücün yönetilmesi, mevkilerin paylaşılması gündemdeyken muhafazakarlık, zorbalık, patriyarka, ultra-milliyetçilik, açgözlülük geçici olarak büründüğü “adalet” örtüsünden sıyrılıverdi. Pinochet döneminin “mezarlık huzuru” özlemleri, değişim tedirginliği, bir önceki yüzyıldan kalma “komünizm heyulası” korkusu örgütlendi. Sağ ittifak, Başkanlığı kaybetse de Kongre, Senato ve Bölge Temsilcileri seçimlerinden parlamentoda Başkanlık koalisyonunu azınlığa düşürebilen bir sandalye dağılımıyla çıkmayı başardı.
2022 Anayasa referandumu, Şili’de sağın, müesses nizamın ve sermayenin “kaderine rıza göstermek” şurada kalsın, solun ilerlemesini frenledikten sonra yeniden atağa kalkarak toplumun ve devletin sermaye rasyonellerini aşan herhangi bir örgütlenişini engelleme kararlılığından asla vazgeçmeyeceğini sergilemesinin sahnesi, sağ ve sol arasındaki hegemonya mücadelesinin arenası oldu. Referandum sonuçları, Anayasa metninden ve metnin yasal kesinliği çerçevesinde “var” veya “yok”, “serbest” veya “yasak” kılınan hak ve çıkarlardan çok Anayasaya atıfla tasavvur edilmiş, türetilmiş bir muhayyel gelecek etrafında şekillenen hegemonya kavgasının skoru olarak da görülebilir.
Oylama öncesindeki son anketlerde ret seçeneğinin yüzde 45, kabulün yüzde 38 olarak istikrar kazandığı ve kararsızların ise yüzde 17 dolayında olduğu varsayılıyordu. Sonuçların kaba aritmetik yorumu, kararsızların, bütünüyle ret cephesine kaydığını düşündürüyor.
Ancak hegemonya mücadelesi bahsinde Sol için daha da derin sorunlar var: Bunların başında, solun Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde arkasına aldığı rızayı yitirmiş olması geliyor. Bunun nedenleri sağın yalan kampanyasının doğurduğu bulanıklığın ötesinde. Sosyalist Partili ve Hristiyan Demokrat seçmenlerin “ilerici” Anayasayı ret nedeni yalnızca yalanlar değil doğrulardı da. Anayasanın daha girişte devlet tanımında kendisini gösteren “ilerici” karakterinin bizzat kendisiydi – muhayyel “Şili milleti” mitosuyla şekillenmiş Şili sağı ve orta sınıfları bu “çok uluslu” devleti havsalalarına sığdıramadılar.
“Madde 1. Şili hukukun egemen olduğu çok uluslu (plurinational), kültürlerarası, bölgesel, ekolojik, sosyal ve demokratik bir devlettir.
“Madde 2. Dayanışmacı bir cumhuriyet olarak kurulmuştur. Demokrasisi içerici ve eşitlikçidir […]
“Madde 5. Şili Devletin birliği içinde farklı halkların ve milletlerin bir arada yaşamalarını tanır.
“Evvelden beri var olan Yerli halklar Mapuche, Aymara, Rapanui, Lickanantay, Quechua, Colla, Diaguita, Chango, Kawésqar, Yagán, Selk’nam’ı […] içerir.”
Ne var ki, bu kadarı kendilerini hiçbir zaman o devletin bir şeyi olarak görmemiş olan Yerliler’in de Anayasa’ya kabul oyu vermelerine yetmedi. Şili nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan yerli halkların çoğunlukta oldukları tek bir eyalette bile “kabul oyu” yüzde 50 sınırına yaklaşamadı.
Kıssadan hisse, siyasette temel metinlerin, denizcilikte bir kaptanın onsuz yol almayı düşünemeyeceği pusula kadar önemli olmasına karşın, pusula nasıl teknenin ve gemicilerin yerini tutamazsa, en “ilerici” metinler de gerçek ilişkilerin ve bu ilişkilerin kitlelerin bilincindeki yansısı olan siyasal yönelişlerin yerini tutamaz.
Muhafazakâr toplumları dönüştürmekte siyasal mevziler, toplumsal değişime kuvvet aktarımı için vazgeçilmez önemde olsa da mülk sahibi sınıfların, iktidar ve güç sahiplerinin yedi bin yıldır süregelen hakimiyetini yıkmak, ezilenlerin tahakkümsüz yaşamanın mümkün olabileceğini kendi deneyimleriyle idrakine bağlıdır. Zora dayansın ya da dayanmasın devrimler bunun için vardır.