Seçimler arkasından cinayetler, sandık basmalar, hile, hurda ve oldubittilerle sarayın galibiyetini ilan etmesi ile sonuçlandı. Gerek sarayın zafer konuşması gerekse HDP hariç muhalefetin sessiz kabulü bu seçimlerin sonuçlarını uzunca bir süre tartışma gündeminde tutacak ve belki de uzun bir zaman sonra olup bitenler ortaya döküldüğünde sarayın galibiyetinin arkasındaki derin olguları öğrenme şansına sahip olacağız. Tüm bunlardan azade bir şekilde ortadaki çıplak sonuç saray ve taraftarlarının galibiyet sevinci muhalif kitlelerde ise derin bir hayal kırıklığı ve moral bozukluğu olarak okunabilir.
Gerek İnce’nin çıkışı Mersin, İzmir, Ankara ve İstanbul mitingleri gerekse HDP’nin yükselişi Amed, Van, İstanbul mitinglerine damgasını vuran kitlesellik ve coşku toplum nezdinde sarayın sandıkta bir seçimle iktidarı kaybedeceği algısının oluşmasına yol açtı. Kitleler OHAL altında bir seçime gidildiğini, sarayın her çeşit hile ve provokasyonun yapma kabiliyetine sahip olduğunu bilseler de bu gerçekliği bir an için unutup sandıkta her şeyi bitirebileceklerine inandılar. Yaşanan hayal kırıklığı ve moral bozukluğu altında bu temel iki olgu yatmaktadır. Birincisi olağan ve normal bir seçim sonucunda sandıkta yenilgi alındığı algısı ikincisi ise her şeyin sandıkla bitirilebileceğine inanılmış olması. Her ikisi de var olan hayal kırıklığını derinleştiren olgular olarak ortaya çıktı. Bu inancın oluşmasında yüzbinlerin büyük miting meydanlarını dolduran coşkusu ve sokakta yakalanan birlikteliğin, seçim sürecinin gergin geçmemesinin yarattığı rehavetin etkisi büyüktür. Oysa hemen herkes daha başlamadan seçim sürecinin iki temel sorunla yüz yüze olduğu gerçekliğini kabul ediyordu. Olağanüstü Hal altında medyanın, yargının, polis ve askerin sarayın denetimi altına alındığı, devletin bütün imkânlarının saray için seferber edildiği ve seçimin saray için varlık-yokluk ikilemine sıkıştığı bir seçimin demokratik bir oylamayla sonuçlanmayacağı herkesin ortak kabulü idi. Herkes sandıkta hile, sandık öncesi ve sonrasında ise büyük provokasyonlar beklentisi içerisindeydi. Daha seçim başlamadan Abdullah Gül’ün bahçesine helikopterle Genelkurmay Başkanı’nı indirenlerin Muharrem İnce ve diğer muhalefet liderlerinin kapısına kimi gönderdiği henüz bilinmiyor. Ama hiç kimse bu seçimin Olağan ve normal seçim olduğunu iddia edemiyor. Aynı şekilde herkes oyların çalınacağını peşinen kabul ederek sürece başlamış bulunuyordu. Bu yüzden hiç kimse seçim sonuçlarının da gerçekliği yansıttığını iddia edemiyor.
Durum böyle konulduğunda sandıkta yaşatılan yenilginin bir hayal kırıklığı yaratmaması gerekir. Aslında genel olarak beklenen ama mucizevi bir şekilde olmaması istenen şey olmuş bulunuyor. Tek sıkıntı bu beklenene karşı yine sokakta beklenen güçlü refleksin ve tepkinin ortaya konulmamış olmasıdır. Sanki seçim öncesinde başlayan matematik hesabı görünenden daha karmaşık başka bir matematik hesabıyla derinleştirilmiş, AKP oy kaybetmiş, MHP hiç kimsenin beklemediği yüksek bir oy almış, HDP’nin oyları Kürdistan da çalınmış ama batı da verilen destekle HDP barajın üstünde kalmış ve her şey ince ince hesaplanmış gibi okunabilir. Komplo teorileriyle yürümeyeceksek var olan çıplak gerçeklikle yüzleşip kendi gerçekliğimize dönmek durumundayız.
Seçimin pek öne çıkmayan en önemli sonucu HDP’nin barajı yıkan başarısı olmuştur. Bu başarı İstanbul’da %12’lere, İzmir’de %11’lere dayanan oy potansiyeli ve Kürdistan’da baskı, sandık değiştirme ve devlet terörüne rağmen ortaya konulan dirençle sağlanmıştır. Saray kendi iktidarını pekiştirmek ve kurumsallaştırmak uğruna HDP’nin çeperinde geniş bir halk ittifakının oluşmasını sağlamıştır. Kabul edilmelidir ki sarayın geleceği bir yandan MHP ile kurulan koalisyonu diğer yandan da ekonomik ve siyasal gelişmelerin seyrine bağlıdır. Çıplak gerçek sağ faşist bloğu ülkenin % 50’sini karşısına alarak ve düşmanlaştırarak iktidarda kaldığı olgusudur. Ağır bir ekonomik kriz ve toplumsal muhalefette meşru olmayan yöntemlerle ellerinden çalınmış sandık zaferinin yol açtığı öfke sarayın geleceği açısından korkulu bir rüya olmaya devam edecektir.
Seçim sonuçlarının hayal kırıklığı, moralsizlik ve yılgınlığa yol açmamasına izin vermemek gerek. CHP kendi doğal reflekslerini koymuş kitleleri kontrol edemeyeceği sokaktan uzak tutmuştur. Bu tutumuyla Meclis’in üçüncü partisi olan HDP tek muhalefet partisi olarak öne çıkmıştır. HDP’nin yapması gereken Türkiye halkları arasında yakalanan bu işbirliği ve kardeşleşmeyi derinleştirmek olmalıdır. HDP ile birlikte seçim sürecine giren sosyalist hareketin yapması gereken, seçim süreciyle birlikte yakalanan yan yana gelişi derinleştirerek umudu büyütmek olmalıdır. Sıkıntı yok, umut bir kere yeşerdi, hayat artık ezilenlerden yana.