Boşluk ve ölümle eşleşebilirdi, ama en köklü alayla tam bir saflık arasında erdeme yontula geldi. Unutmak: Bir üstünlükle yedirilir içirilir ki, anımsayabildiği tek şey ağrısız ve acısız uyuşukluğun geçmek bilmez tadı. Tanrıca istemde beliren coşkusuzluğun şiiri, içi göçertilmiş ruhu imleyen bir metamorfik kalıntılar izdüşümü. Hayvana nasıl da yakın ve yatkın insan, ilk günden beri! Issız adalar sakini, güzel olan sesin ve büyünün ilahesi. Düş tezgahında mekik dokuyan şelale bakışlı, ince belli, uzun belikli ölümsüz Circe. Keskin ve derinden kavrayan eşsiz gözlerin dönüştürücü sezgisi, azgın dalgalarla kabaran vahşi yürekler ehlileştiricisi, bekleyiş ve sabrın erişilmez ecesi. Şahane musikinin, büyülü dokunuşun ve altın sağraktaki korkunç iksirin bilgisi. Sofrasında önce insan, sonra ağılında domuz kılıklı bir hayvan her unutan. O yüzden sorumsuz hayvan mutluluğuna denktir unutmak, ilk büyüden son şiire.
En eski söylencelerden kalma. Tüyden de köpükten de hafif taşıyana. Ağırlığını vermez, ağırlığını da alır içine yerleştiğinin. Kavrayışınca kıymetli. Hafızasızlık, düştüğü boşlukta hiçe dönüştüğü anda bile başka bir değer mi kazandırır unutana? Bir zaaf anında uyumak ve bir daha hatırlamak istemeyen ürkek tutkuya, güzelliğin ve erdemin büyüleyen çekiciliğini ne verebilir? Hatırlamayan ağıldaki hayvan mutluluğunda nasıl bir haz bulunsun ki, tıpkı aşk gibi her zaman kusursuz bir mutluluk hayali ve onun vereceklerini vaat ederek kandırsın, belleğini aldırmış olana? İksirinden içtiğinde ve Circe asasıyla dokunduğunda en budala hayvana dönüşürdü, en çabuk unutmak isteyen? Ruhunu alıp aklını bağışladığı “hayvan” için acı veya ıstırap, dahası mutluluğun kendisi bile bir bilme meselesi değildi artık. Bir aşk halini ve onun vadettiklerini andıran bu mutlu körlük aldatır ve içinde öylesine yer eder ki ona veda etmek zorunda olduğunu anladığı anda bile içinden çıkıp gitmez kapılmış olanın. Ama unutuşta böyle bir duygu bütünüyle bir duygusuzluk ve kapıldığı şey de belirsizlikle sınanan sınırsız düş göçü.
Sis gibi öylece çökmüş üstüne. Üzmüyor, acıtmıyor, korkutmuyor. Görenin yüreğini ve kafasını altüst edecek ne varsa bir araya getirilmiş, ama sarsmıyor. Dün olup bitmedi, sürüp gidiyor daha. Binlerce yıllık bir kültür ve yaşamın kalıntıları ve de insan kemikleri. Kentin iç dökmesi gibi toprakla birlikte kazılıp sürüklenen her şey. Milyonlarca insan ki, kendi bedenlerinin ve surlarının arkasında. Hiçbir yere götürmeyen bir telaş, hiçbir şey söylemeyen bir gürültünün içinde uyuşuk ve sessiz. Circe’nin değneğiyle dokunduğu bir canlılar kalabalığı. Hiç hatırlamayanın sadece bu görünme çabası, hangi görünmez istekten? En uysal, en alçakgönüllü bir itirazda bulunabilmek için soğukkanlılığının şu geriye kalan son kırıntılarından yararlanmaktan bile insanı alıkoyan nasıl bir derin unutuş? Kendiliğinden sürüp giden hareketsizliğine karşılık, asla kendisinin olamayacak bir yaşamın sıkıntılarını, tatlı hazlar diye üstlenmekten başka ne geçebilir eline?
Hayata ve kazanca sayılır, yoksa başka türlü hiçbir geçerliliği olamazdı; lirik uysallıklarla en dibe çekilen üstünlükler arasında iyiliğe sıkıca sarına geldi. Zihni sağırlaştıran büyülü bir iksir, belleği söküp alan tehlikeli bir bitki, varlığı dönüştüren bir kudret asasıyla gelen bir acısız yok oluş uykusu. Mitlerin çocuksuluğundan, dizelerin zarifliğinden kurtulalı, unutmak, yalnızca cilveli belirtileri, gönül rahatlığıyla kendini teslim etmenin. Öyle bir gönül şiiridir ki burada, belki de zamanın başlangıcından bu yana yalnızca burada, gövdelerin yüzeyine dek yansır bu tutkusuz unutuş. Öylesine kendine has bir ruh hali ki, aptallarda yapmacık gibi dururken kurnazlarda görkemli bir inceliğe bürünür. Bütün bir ülke yanıp yıkılsa, ocaklar sönse, kemikler ayaklansa, yer delinse ve gök çökse, yine de oradan çekilip alınamazmış gibi. Şaşmadan işleyen doğa gibidir burada unutmak, onu emecek bir şey çıkmazsa dünyayı bir ucundan delip öteki ucuna geçeceği söylenen kimyanın o ürkütücü buluşu sıvılar gibi. Bir sihirli iksir ki, içen başkalaşır, içemeyen ölür. Öyle uygun görülmüş, “unutmak” demişler ona buralarda.