Önce komisyonda şimdi de Genel Kurul’da bütçe görüşmeleri devam ediyor. ‘Bütçe Görüşmesi’ ismi aslında büyük bir aldatmaca, Meclis’te yaşananlara Bütçe Görüşmesi denilemez. Çünkü ortada gerçekten bir bütçe görüşmesi yok, açık bir bütçe dayatması var. Sarayda hazırlanan ve formalitelerden sonra hayata geçirilecek bir bütçeden bahsediyoruz. Ne komisyon aşamasında ne de genel kurulda şimdiye kadar hazırlanan ve baştan sona halkın cebinden alıp zengine kaynak aktarmayı öngören, kaynakları savaşa ve şiddete ayıran bütçe tasarısının virgülü bile değişmedi şimdiye kadar. Bundan sonra da değişmeden bu bütçe Meclis’ten geçecek.
Bu bütçe en genel haliyle bir şiddet bütçesi. HDP’nin bir süredir haklı olarak dile getirdiği ve eleştirdiği gibi sadece savaşa ayırdığı kaynaklar açısından değil, hazırlanma ve kabul edilme biçimiyle de bu bütçe bir şiddet bütçesidir. Komisyon sürecinde önce iktidarın “güvenlikten” sorumlu bakanları sahne aldı, muhalefete yönelik ağza alınmayacak hakaretlerle sözlü şiddette bulundu. Genel kurul aşamasında da bu sözlü şiddet fiziki şiddete dönüştü. AKP Milletvekili Zafer Işık, İyi Parti Milletvekili Hüseyin Örs’ü Genel Kurul’da darp etti ve Örs son ölüm tehlikesi yaşadı. Yani Meclis’te bütçe görüşmeleri sürerken bir milletvekilinin hayatına kast edildi. Bu bilinçli bir strateji ve genel olarak iktidar “muhalefeti döve döve bu bütçeyi geçiriyoruz” görüntüsü yaratmaya çalışıyor. Bu yeni bir durum da değil kuşkusuz ve ne yazık ki muhalefete yönelen bu şiddet dalgası önce HDP milletvekilleri üzerinden test edildi. HDP Milletvekili Habip Eksik’in polis saldırısında ayağı kırıldı, Hüseyin Kaçmaz’ın parmakları kırıldı, polis amiri Ayşe Acar Başaran’ı “seni çivilerim” diyerek kameraların karşısında tehdit etti. Bütün bunlar iktidar tarafından meşrulaştırıldı “muhalefet” tarafından normal karşılandı, şiddete uğrayanlar dışında kimseden çıt çıkmadı. Buna karşın şiddete uğrayan milletvekilleri kendilerini daha doğrusu halkın iradesini savundukları için hedef haline getirildi. DBP Eş Genel Başkanı Salihe Aydeniz’in İstanbul’daki tecrit eyleminde milletvekillerine hakaret eden, saldıran polise tokat attığı gerekçesiyle kıyamet koptu. En başta da İyi Parti ortalığı velveleye verdi. O yüzden şimdi AKP ve temsilcileri İyi Parti milletvekilinin hayatına kast edilmesini “olabilir” havasında ve normal karşılıyor. Kimi akademisyenler saldırıyı gerçekleştiren milletvekiline methiyeler diziyor, eline sağlık diyor.
Hani her fırsatta dönüp HDP’yi, HDP üzerinden bütün muhalefeti, Kürtleri, sosyalistleri “şiddet üzerinden” eleştiren “şiddetle aranıza mesafe” koyun diyen iktidar ve yandaşları var ya attıkları her adımda, ele geçirdikleri bütün devlet mekanizmaları ve şiddet aparatlarıyla şiddet üretiyor, şiddetle var oluyor, şiddetle ömrünü uzatıyor. Yarattıkları şiddet dalgası sadece Meclis’teki şiddetle sınırlı değil ki, hatta Meclis’teki şiddet gösterileri topluma karşı uyguladıkları şiddetin yanında “masum” bile kalır. Kendisi dışında herkesi “terörist, hain, işbirlikçi” olarak isimlendiren iktidar ortağı partinin yandaşları şimdi kendi ürettikleri, palazlandırdıkları zincir marketlere savaş açtılar. İnanılmaz bir vandallık örneği sergileniyor, mağazalar taşlanıyor. Amaç belli, tıpkı marinalara çöktükleri gibi, BİM saldırılarında da mülkiyete çökmeye çalışıyorlar, sermayenin el değiştirmesini istiyorlar.
Daha dün bir genç polis şiddetiyle sokakta hayatını kaybetti. MHP’nin Hakkari İl Başkanı silahıyla sokakta bir başka insanı ağır yaraladı. MHP Diyarbakır İl Başkanı çocuk istismar etti ama yargı çocuğun rızası var diyerek insanın midesini bulandıran bu saldırganlığı akladı. Taksim saldırısında MHP İlçe Başkanı’nın saldırganla telefon trafiği ortaya çıktı, olay karartılarak ilgili şahıs anında temize çıkarıldı. Şiddet bir iktidar eylemidir derken boşuna demiyoruz. Ezilenler bunun karşısında sadece kendini savunur bu şiddete karşı koymaya çalışır, ama tartışılan iktidarın şiddeti değil toplumun kendisini koruma refleksi olur. Bu koruma refleksi de kriminalize edilerek iktidarın yarattığı şiddet meşrulaştırılır ve bir döngü olarak varlığını sürdürür. Mutlak iktidar devam ettiği sürece de bu döngünün değişmesi ya da kırılması mümkün olmuyor maalesef.
İşte Meclis’e getirilen ve görüşülüyormuş gibi yapılan bütçe bu şiddet eyleminin bütçesidir. Topluma uygulanan şiddet yine toplumdan toplanan kaynaklarla finanse ediliyor. Halkın vergileri halka yol, su ve elektrik şeklinde sopa olarak geri dönüyor. Bütün otoriter sistemlerin ortak tarafını da bu özelliği oluşturuyor.