Kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddet, politiktir.
Genel doğrumuz sadece bu olmalı.
Coğrafyamız üzerinde egemen olan ideoloji, ‘Türk-İslam Sentezi’ni temel alıyor.
Tüm ‘tek tanrılı dinler’ gibi İslam da erkek egemen bir din!
Türklük ideolojisi ise milliyetçi ve militer.
Militarizm erkek egemenliğin son aşaması!
Böylesine feodal, militer bir yapıyı tartışmadan sadece “idam” istemek yine bu sistemin yarattığı bir insan tavrı.
Yargıdan örnek vermek istiyorum.
Geçtiğimiz günlerde internetten adresimizi bularak genç bir kadın geldi.
Kadın, erkek arkadaşının birasına ilaç koyup uyuttuğu ve uyuttuktan sonra tecavüz ettiği genç bir kadın.
Kadın perişandı, ne yapacağını bilemez bir haldeydi.
Biz O’nu hemen Çapa Adli Tıp Anabilim Dalı’na sevk ettik.
Prof. Şebnem Korur Fincancı’nın da aralarında bulunduğu heyet, kadının durumunu çok önemsedi ve bir “ön rapor” verdiler.
Biz bu rapor ile birlikte, savcılığa başvurduk. Savcı “ben bu rapora bakmam” durum açık zaten bunlar sevgili imiş dedi.
Düşünün bir savcı, sevgilisi olan bir kadının “tecavüzü hakkettiğini” düşünüyor.
Türkiye’nin birinci imzacısı olduğu ve kadına yönelik şiddet alanında çok önemli bir sözleşme olan “İstanbul Sözleşmesi”ni hatırlattığımızda ise “bu sözleşme beni ilgilendirmez” diyebiliyor.
Ve tecavüzcü erkek hakkında “TAKİPSİZLİK” kararı veriyor.
İşte bu zihniyet ile, çocuklara ve kadınlara cinsel saldırıda bulunanların zihniyeti arasında ne fark var?
Sorun erkek egemen zihniyeti öldürmek.
Bir insanı idam etmek, bu zihniyetin, sadece yükselmesine neden olur.
İdam cinayettir!
Önemli olan “toplumsal cinsiyetçi” bakış açısını değiştirmektir.
Erkek egemen, milliyetçi, militer, homofobik yaklaşımlar son bulmadıkça geriye daima şiddet kalır.