Hani 29 yıl önce böyle bir ocak gününde (9 Ocak 1990) ‘Üstü kalsın’ diyerek aramızdan ayrılan, hani daha 7 yaşındayken sürgün edilen bir ailenin dertli çocuğundan, bir güzel şairimizden Cemal Süreya’dan söz edelim bu hafta.
Çok konuşuldu yazıldı belki ama şu sürgün yolculuğu bilinmeden şairimizi anlamak o kadar zor ki:
Dersim katliamından hemen sonradır. Binlerce insan yerlerinden yurtlarından alınıp sürgüne gönderilir. O dönemde Erzincan’ın ilçesi olan Pülümür’de vagonlara bindirilip sürgüne gönderilen ailelerden biri ve o aileden 7 yaşında bir çocuk, çocuğun asıl adı Cemalettin Seber. Namı diğer Cemal Süreya…Yıllar sonrasında anlatacaktır o yolculuğu:
“Bizi bir kamyona doldurdular. Tüfekli bir erin nezaretinde. Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular. Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar. Tarih öncesi köpekler havlıyordu. Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler. Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki.”
Sürgün edildikleri Bilecik şehridir. Aile tek odalı bir eve yerleşmistir. Bilecik ahalisi onlara iyi davranarak yardımcı olur, “Siz Saatleri” adını taşıyan şiirinde bunu dile getirir: “Mahşerin ortalık yerinde size rastladık,/elinizi şuramıza koydunuz./Sürgündük,/Göçebeliğin elverişli yanlarını da yitirmiş gibiydik./Yanınızda göçmen olduk./Bir yerleşmişlik duygusu ki,/hırkamız yazlık sinemada iliklenir.”
Dersim sürgününde bir çocuk olduğunu yıllar sonra açıklasa da onda her dem kanayan bir yara olmuştur.
1988’de yaptığı bir söyleşide bu travmayı şöyle açıklamıştı; “Anılarımın kökeninde yer etmiş. Küçükken, altı yedi yaşımda doğduğum yerlerden, evimizden, bahçemizden kopartılmıştım. Ardından aileme felaketler gelmişti. Annem ölmüş babam yoksul düşmüştü. Bunlar yer etmiş bende, bir yerde sanatçı duyarlılığını etkilemiş demek. Silinmezler
Sonrasında Haydarpaşa Lisesi’ne parasız yatılı olarak kaydolur. Maliye ve İktisat okur. Birçok işte çalışır ama şiir vazgeçilmezidir. Borç öder gibi yazdı şiirlerini.
***
Şiiri üzerine çok yazıldı çizildi. Metin Altıok Onun şiirinde ne var? sorusuna şu dizelerle cevap verir: “Soluk soluğa ter içinde firari bir tarih var./ Kurtulmuş siyaset tuzaklarından./ Süreya’nın şiirinde bir saydam yürek var/ İçinde göçmen kuşlar uçuşan”
Sabit Kemal Bayıldıran, “Elma yiyişi bile günah. Dar gelirli, bol giderli. Develeri dört hörgüçlü. Acayip bir devlet memuru. Her şeyi, tersinden de olsa doru okur. Edebiyatın romantiği. Devletin masasına gizlice şiir sokar, ama yakalanmaz. “Vakit var daha” dedi, vakti yetmedi. “Kefeninin cebinde şiir vardı”diyor onun için
Üç anayasa arasında büyüse de Cemal Süreya’ya göre şiir “anayasaya aykırıdır”; doğanın ahlakı kovduğu yerdedir; yasadışıdır. Dahası O’nda “Şiir alışkanlıklara karşı bir yaylım ateştir.”
Evet. Zaman geçince her şey daha iyi anlaşılıyor. Aslında Ona getirilen apolitiklik yakıştırmasi ayakları yere basmayan bir eleştiridir. Cemal Süreya şiiri son derece politiktir. Ama bunu bildik şablonlarla şiirden taviz vererek yapmaz. Çünkü O derinlikli ve katmanlı bir şiir peşindedir.
***
Şiirden ayrı olarak yazdığı kimi yazılar politik göndermelerle doludur. Sözgelimi Türkiye aydınını yıllar öncesinde şöyle ifade etmişti: “Günümüzün kitle aydını, ortalama aydınımız derin sorunları nedense kurcalamaya pek yanaşmıyor. Korkuyor nedense. Büyük aykırılarla karşılaşmaktansa kendinde küçük ve kolay uyumları deniyor hep. Küçük uyumlara sığınıyor, onlara sürgün ediyor kendini. Derinlere inmekten, asıl gerçeği kovuşturmaktan bir vazgeçişi var.” (Papirüs’ten Başyazılar)
Bu kısa ömrüne yine de çok şey sığdırdı. Şiirin üstüne kuma bile getirdi… Düzyazıya da bulaştı yani… Ama temkinli, düzeyli, hep şiirsel ve birikimli.
“Jandarma daima nesirde kalacaktır/ Eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine/ Ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça”
Doludizgin yaşadı, Şiiri koşturuyor şimdi. “Sıcak Nal” hiç soğumadı. Şiirine selam,anısına saygıyla.