HDP kayyumlara karşı Diyarbakır, Van ve Mardin başta olmak üzere birçok alanda eylem ve etkinliklerini sürdürüyor. Diğer yandan ise HDP, “Demokratik Anayasa”, “Demokrasi İttifakı” ve “Yargı Paketi” kapsamında birçok kesimle bir araya geliyor. HDP’nin sivil itaatsizlik eylemlerini nasıl geliştireceğini, Öcalan üzerindeki tecride dair geliştireceği politikalar ve demokratik kesimlerle görüşmelerinin niteliği bu süreçte merak konusu. HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli ile konuştuk.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın ‘çözüme hazırım’ çağrısından sonra, siyasi iktidar kayyum kararı aldı. Hükümetin bu kararı ve zamanlaması ne anlama geliyor?
Türkiye bu fotoğrafı çok net olarak görmeye başladı. Çözümden yana olanları ve çözüm karşısında duranları. Savaştan yana olanlar, barıştan yana olanlar, demokrasiden yana olanlar, darbeden yana olanlar… Bu çok net ortaya çıkmış durumda. Sayın Öcalan’ın gönderdiği mesaj çok önemli bir mesaj. Aslında bugüne kadar gönderdiği mesajlar, 2013’ten bugüne kadar olan açıklamalarını okuduğunuzda, sizlere Türkiye fotoğrafı veriyor. Nedir bu fotoğraf? Toplumsal barışını var etmiş, eşit yurttaşlık temelinde bir araya gelinmiş model önerisinde bulunuyor. Diğer taraftan bunu görmezden gelenler işte Dolmabahçe’de masayı devirenler, ülkeye savaşı dayatanlar, her gün ve her gün demokrasiyi, demokratik siyaseti tasfiye eden, şiddeti dayatan bir noktaya doğru gidiyor. En son kayyum atamalarında bunu gördük. Yani bir yerde demokrasi aklı, bir yerde kayyum aklı, bir yerde savaş aklı, bir yerde barış aklı… Her yerde sorun fışkırıyor. Barışa dair hamle değil de savaş politikası izlerseniz o savaşın ateşten çemberi her yeri sarıp sarmalar. O yüzden Öcalan’ın çağrısı kıymetlidir.
Kayyum kararını ilk kutlayan Bahçeli ve Perinçek oldu. 5 gün sonra Erdoğan da savundu. AKP-MHP-Ergenekon ittifakından söz ediliyor. Bu ittifakın Türkiye’yi götüreceği yer neresidir?
Kayyum uygulaması bir siyasi erkin kendisini inkârıdır. Neden? Çünkü siyasi partiler halkın beklentilerini, taleplerini seçimler aracılığıyla yönetime gelerek hayata geçirmek için mücadele ederler. Tüm bunlarda birinci basamak sandık meselesidir. Yani ‘sandıkla geldim sandıkla gideceğim.’ Kayyum sandığın tasfiyesidir. Sandığın tasfiyesini kutlayanlar, aslında kendilerini de tasfiye etmişlerdir. Bugün siyasetten aslında tasfiye olmuşlar ve siyasetsiz kaldıkları için ellerinden gelen baskı, zulüm ve şiddeti dayatıyorlar. Bugün karşı karşıya olduğumuz budur. Bu Türkiye halkları tarafından büyük tepki ile karşılanmıştır. Kayyumla yönetmek suçtur. İktidara ve Cumhurbaşkanı’na bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bir an önce bu karardan dönülmeli, eşbaşkanlarımız görevlerine dönmelidir. Belediye başkanlarımıza iftira atarak, halka yanlış bilgiler vererek algı operasyonları ile bu konuda ısrar etmek, Türkiye’yi büyük bir felakete götürür. Aslında bir felaket tünelinin içindeyiz. Çıkış var ama ısrarla Türkiye’yi bu tünelin içinde tutmaya çalışıyorlar. Bu felaket, bu korku tünelinden çıkmalıyız.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kayyumlara ilişkin ilk açıklaması ‘Bizim devlet olarak görevimiz budur’ şeklinde olmuştu. Bu açıklamanın bir alt metni olduğunu düşündünüz mü?
İçişleri Bakanı devlet nedir, hukuk devleti nedir, anayasal devlet nedir, bu konularda tahminimce bilgi sahibi değil. Çünkü onun devletten ne anladığı ortaya koyduğu icraatla ortaya çıkıyor. Devlet dediğin toplumun kolektif aklına göre kendisini yapılandırmış kurumlar bütünüdür. Dolayısıyla birisi herhangi bir kurumun başına geçtiği zaman, keyfi bir şekilde devleti temsil edemez. Buradaki kayyum ataması yasa dışı ve keyfi bir uygulamadır. Devletin görevi değildir. Devlet hukuk devleti olmalıdır, devlet anayasa devleti olmalıdır. Şimdi 12 Eylül Anayasası’nı bile ihlal eden biri bu devletin görevidir demek, aslında devlet dersinden sınıftan kalmak demektir. Bu uygulamalar aklını yitirmiş bir yapının ortaya koymuş olduğu bir sorundur.
Kayyumlara karşı kesintisiz eylemleriniz şu an itibariyle oturma eylemi ve basın açıklamaları şeklinde sürüyor. Eylemleriniz nasıl devam edecek?
İlk günden beri halk ile birlikte tepkimizi ortaya koyduk. Halk öfkeli ve tepkili. Demokratik siyaset zeminin de en temel haklarını sonuna kadar savunmaktan kararlı. Dolayısıyla kayyumlar gidene kadar da bu haklı tepkisini açık şekilde ortaya koyarak sokağına, mahallesine sahip çıkacak. Halk bu tepkisini çok net bir şekilde ortaya koymuş durumda. Sadece Amed’de, Van’da, Mardin’de değil, bu tepki Türkiye’nin her yerinde ortaya konmalı. Kayyum sadece HDP’ye atanmış değildir, kayyum bizim haklarımızı gasp etmenin ötesinde Türkiye’yi kayyumlaştırma girişiminin ilk hamlesidir. Kayyumsuz yönetemiyorlar. Hatta Cumhurbaşkanı çıkıp Ankara ve İstanbul’u da tehdit etti. O zaman herkes kayyuma karşı inisiyatif almalı ve iradesini ortaya koymalı.
Amed’de söyledim. Hepimiz birer Gandi’yiz dedim. Dolayısıyla tüm yaratıcılığımızla elimizden gelen tüm güçle meşru zeminleri asla terk etmeden tepkimizi ortaya koyacağız. İrademize bir saldırı mı var, irademizi sahipleneceğiz, belediyeler belediye binası demek değildir. Belediye dediğimiz şey mahalledir, sokaktır, köydür. Kayyumla, bu akılla asla bir ilişkiye geçmeyeceğiz. Dolayısıyla bizi yok sayanlara karşı, biz de onları yok sayacağız. Yaşamımızın içine hiçbir şekilde dâhil etmeyeceğiz. Bize hiçbir şekilde yükümlülük çıkarma hakları yoktur. Çünkü bizi temsil etmiyorlar. Onun için bize bir yükümlülük dayattıklarında o yükümlülüğü yerine getirmek zorunda değiliz. Dolayısıyla yok belediye vergisiymiş, yok su faturasıymış, yok şuymuş buymuş bunlara rıza göstermek zorunda değiliz. Çünkü kayyum bizim irademiz değildir. Kaldı ki halkın kaynaklarına ne yaptıkları da gün gibi ortadadır. Dolayısıyla biz bu talancılara, bu gaspçılara kaynak aktarmak zorunda değiliz. En meşru haklarımız sonuna kadar kullanmaya devam edeceğiz. Büyük bir dayanışmayla tepkimiz her gün sokaklarda olacak. Sesimiz her gün daha artarak çıkacak. Her türlü tepki ile kayyumları yeniden süpürüp atacağız. Yani eylem biçimimiz oturma eylemi ve basın açıklamaları şekli ile kalmayacak.
Bir yurttaş sivil itaatsizlik kapsamında kendisine gelen su faturasını ödemediğinde ve bir yaptırıma maruz kaldığında ne yapacaksınız?
Kimin suyunu kimden kesiyor. Bu bizim hakkımız. Şimdi vatandaş su parası verdiğinde bunun kendisine bir hizmet olarak döneceğinden emin değilse, neden versin bu parayı. Su için para vermenize gerek yok ki. Su zaten akıyor. Bu vatandaşın hakkı. Vatandaş bu su için para verdiğinde ve bu paralar ona buna hediye olarak gidiyorsa, bu paralar yandaş müteahhitlere peşkeş çekiliyorsa, bu paralar çarçur ediliyorsa bu parayı niye verelim. Biz bu akan suya niye para veriyoruz. Bize hizmet olarak dönsün diye. E bize hizmet olarak dönmüyorsa! Su zaten bizim suyumuz. Otobüs zaten bizim paralarımız ile alınmış. Dolayısıyla bunu iyi kavramak lazım. Biz bir bütçeye katkı yapıyoruz. Yani bu bütçeyi halk oluşturuyor. Halk bu bütçeyi niye oluşturuyor işte yerel kamu hizmetleri sağlansın, halkın ihtiyaçları giderilsin diye. Kayyum döneminde tüm bütçeyi çalıp çırpmışlar. Bu üç büyük şehirde geçen kayyum döneminde üç milyardan fazla halkı borçlandırmışlar. Şimdi bizi temsil etmeyen, halka hizmet etmeyen hiçbir şeye kaynak aktarmak zorunda değiliz.
31 Mart ve 23 Haziran’da oluşan muhalefet ortaklığının Demokrasi İttifakı’na dönüşebilir bir niteliği var mı?
Evet var. Dolayısıyla herkes cesur olmalı, herkes kaygılarından kurtulmalı. Demokrasi İttifakı olma iddiasında olan herkes ön yargılarında, kaygılarından kendisini kurtarmalıdır. Hem Türkiye’nin sorunlarına çözüm üreten bir yerde kendini konumlandırmalıdır. Bakın Türkiye’nin ne dış politikada siyaset ürettiğini söyleyebiliriz, ne iç politikada, ne ekonomide ne de toplumsal sorunlarda ne kültürel sorunlarda. Her yerde tükenmişlik, her yerde çürüme, her yerde yıkım ile karşı karşıyız. 31 Mart bu anlamı ile bizim harekete geçirdiğimiz bir zemindir. Bu zeminde ısrar etmek gerekiyor.
Yaratılan bu demokrasi zeminine rağmen muhalefet partileri bu süreci iyi yönetemezse, gidişat ne olur size göre?
Burada durmak bile aslında iktidarın bu saldırılarının daha da güçlenmesine neden olur. İleriye dönük hamlelerde bulunmalı, adımlarımız daha güçlü bir şekilde yan yana gelmeliyiz. Bir seçenek olduğumuzu ve bu seçeneğin neler yapabileceğini çok net bir şekilde kamuoyuna aktarmalıyız. Toplum bunu bekliyor. Bu meseleyi sadece Kürt halkını sırtına yükleyerek olmaz. Artık herkesin inisiyatif alması lazım. Kürt halkı çok bedel ödedi. Çok acı çekti. Yani Edî Bes e! Biz diyoruz ki işte demokrasi seçeneği, işte barış seçeneği, işte gelecek seçeneği. Şimdi bunun ucundan tutmayacaksanız neyin ucundan tutacaksınız.
Sizin de içinde yer aldığınız bir heyetle CHP’yi ziyaret ettiniz. Yine ziyaretinizden sonra CHP kayyumlara ilişkin bir açıklama yaptı. Temaslarınızın niteliği nedir? Diğer ziyaretleriniz de sürüyor. Ne amaçlıyorsunuz?
Her şeyden önce bu zeminde tutunmak, bu zeminde bir dayanışma sergilemek, toplumun beklentilerine göre bir siyaset üretmek çok çok önemlidir. Biz üzerimize düşen sorumluluk gereği hem bu görüşmeleri gerçekleştiriyoruz, hem bu konuda eylem ve etkinliklerimizle tüm toplumla buluşup toplumun tüm kesimlerinin inisiyatif almalarını istiyoruz. Önemli bir mücadele tarihinden geliyoruz. Çok güçlü bir halk iradesi arkamızda hatta önümüzde. Kürt halkının bunca süre ortaya koymuş olduğu irade. Herhangi bir partiye şunu yap, bunu yap demiyoruz. Ama bu bu buluşmalar, bu diyaloglar önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi’ne de bu anlamıyla baktığımızda düne göre daha ileridedir. Ben umuyorum hem CHP, hem toplumsal muhalefet hem de diğer siyasi partiler çok sağlıklı adımlar atacaklardır diye düşünüyorum. Önemli dersler çıkardık çünkü. Çok uzağa gitmeyelim Anayasa referandumunda “Hayır Meclisleri’ ile başlayan bu hamlemiz şimdi çok daha fazla karşılığını alıyor. Bugün atanan üç kayyum ve bu saldırıların sebebi açtığımız Üçüncü Yol’dur. Yoksa İstanbul’u, İzmir’i, Ankara’yı CHP kazandı diye değil. Eğer bu faşist bloğu durdurmak ve geriletmek istiyorsak, bu mücadele anlayışını hayata geçirmemiz gerekiyordu. Geçirdik, durdurduk, gerilettik şimdi de hep birlikte faşizmi yıkacağız ve Türkiye’yi demokratikleştireceğiz.
Bu ziyaretleriniz kapsamında ‘Kesinlikle gidilmeyecek’ dediğiniz kesim ya da kesimler var mıdır?
Bugün için iktidar ve iktidar bloğuna gitmeyiz. Çünkü iktidar bloğu hiçbir iyi niyet sergilemiyor ve tam tersine düşmanlaştırıyor. Bugün için bir görüşme zemini yoktur iktidar ile. Ama yerellerde iktidar partisi olmasına rağmen AKP’den çok büyük tepkiler yükselmeye başlamış. Kendileri geliyorlar yani içlerine sindiremiyorlar. AKP’den kopuşları görmek mümkün.
Tüm Mardin iftar yapsa o kadar yiyemez
Son olarak Mardin’e ikinci kez kayyım olarak atanan Vali Mustafa Yaman’ın, ilk kayyumluğu döneminde belediye bütçesinden bazı bakanlara gümüşçüden 600 bin liralık hediye alınmasına yönelik tartışmalar var. Süleyman Soylu hediye almadığını iddia etti. Sizin bu konuya dair paylaşacağınız bir şey var mıdır?
Şimdi gelene gidene hediye almışlar kuyumcudan. Bol bol yemek yemişler. Ama ne yemişler öyle böyle değil. Seyahatler falan. İnanılmaz bir talan. Hizmet üretmemiş, müteahhitlere sınırsız kaynak sağlamış. Sadece Mardin değil tüm kayyumlarda var. Mardin bu konularda başı çekmiş. Sanırım devlet heyetleri o yüzden sık sık Mardin’e gitmiş. Şimdi bu hediyeler verildiyse eğer, bu hediyeler niye verildi ve bu hediyeler nerede? Yok hediyeler verilmediyse durum daha da vahim. Devletin bakanlığına, cumhurbaşkanlığına bu hediyeler verilmeyip onların adına bir yolsuzluk yapılmış demek oluyor. İşte bu daha vahim bir durum. Bu benim bildiğim Cumhuriyet tarihinde hiç rastlanmamış bir tablo. Şimdi alınan şeyin bir muhasebe kaydı var değil mi. Şimdi bakan diyorsa ki ‘ben hediye almadım’. Aman ya rabbim bu daha kötü. Bu felaket bir durum. Yani bakanı işin içine karıştırdıkları bir naylon fatura işi dönmüş demektir. İçişleri Bakanı diyor ki ‘Ben sadece bir iftara gittim.’ Şimdi gidin o iftar faturasına bakın, tüm Mardin iftar yapsa o kadar yiyemez. Yani her şeyi ile çok ciddi bir suç var. İncelenmelidir. Peki, bu nasıl bir devlettir ki bunca suç ortadayken o valiyi görevden almamış, almamakla kalmamış o valiyi yeniden kayyum olarak atamış! ‘Bu gaspçılara kaynak aktarmayacağız’
Selman Güzelyüz/Ankara-MA