99 yıl önce 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ile Ermenilere ve Rumlara “Azınlıklar” statüsü verildi. Kürtlerle ilgili ise karmaşık süreçler içinde sonu belirsiz çözüm yöntemleri uygulanarak Kürt sorunu, emperyalistler ve bölgenin egemen devletleri tarafından çözümsüz halde bırakıldı. Müttefikler arasındaki görüş ayrılıkları, özellikle İngiltere’nin tavrını gelişmelere göre ve süreç içerisinde belirlemesi; Kürtler arasındaki farklılıklar ve Kemalistlerin engelleme çabaları Kürdistan’ın çözümsüzlük politikalarında etkili oldu.
Her şeye karşın Sevr Antlaşması’nın Kürdistan’la ilgili maddeleri Kürtler açısından bazı tarihsel önemde olgular da yarattı. Somutlarsak, a)Kürt sorunu ilk kez uluslararası bir platformda tartışıldı ve tarihsel olarak belgelendi. b)Kürtler ilk kez uluslararası bir platformda kendi ulusal kimlikleri ve temsilcileri ile yer aldı. c)Sevr Antlaşması Kürdistan’ın yeniden bölünmesinin resmi bir belgesi oldu.
Bu bakımdan Antlaşmanın 3. bölümünde “Kürdistan” başlığıyla hazırlanan “Siyasal hükümleri” kapsayan 62, 63 ve 64. maddelerinde tanımlanan unsurları ayrıştırarak bazı vurguları yapabiliriz.
Öngörülen “Kürt özerk bölgesi”, kuzeyde ve daha sonra kararlaştırılacak olan Ermenistan, doğuda İran, güneyde Suriye ile Irak sınırları arasında belirlenen küçük bir alanı kapsıyordu. Wilson tarafından belirlenmiş olan Ermenistan sınırı Bitlis, Şıtak, Muş, Erzincan, Gümüşhane, Tirebolu’yu içine almıştı. Kürtlerle Ermeniler arasında en önemli sorun olan sınır, Ermenistan devletinin kurulması ve ABD’nin mandaterliğini kabul etme koşuluna bağlı hale getirilmişti. Dolayısıyla bu şartlar gerçekleşmediği takdirde ABD Başkanı Wilson tarafından çizilmiş olan ve Kemalistlerin kontrolünde bulunan Ermenistan sınırı içinde kalan yerlerin Kürtlere verilmesi söz konusu değildi.
Güneyde Urfa, Antep, Birecik, Mardin Suriye’ye; Musul vilayeti Irak’a; doğuda Türkiye-İran ile kuzey doğuda Türkiye-Rusya arasında eski sınırlar kabul edilmişti. Güneyde Musul vilayeti Kürdistan sınırları içinde sayılmakla birlikte, ancak bağımsız bir Kürt devleti kurulduğunda ve halkı isterse kendi istekleriyle katılmalarını öngörüyordu. “Kürt özerk bölgesi” ise, Siirt ve Hakkari’yi içine alan son derece küçük bir alanı kapsıyordu.
Bu küçük bölge, “Halkının çoğunluğu Kürt olan bölgeler” olarak tanımlanmış olmasına rağmen, öngörülen şey esas olarak “yerel özerklik” planıydı. Bu plan, Süryani-Keldaniler yanında bölgedeki diğer etnik ve dinsel topluluklar için güvenceleri de içeriyordu. Bu amaçla, İngiliz, Fransız, İtalyan, İran ve Kürt temsilcilerinden oluşan bir Komisyon yerinde incelemelerde bulunarak bir durum tespiti yapacaktı. Yerel özerklik planını hazırlamak için İngiltere, Fransa ve İtalya hükümetlerinin tayin edecekleri üç kişilik bir komisyon kurulacak ve bu komisyon antlaşmanın imzalanmasından itibaren 6 ay içinde çalışmalarına başlayacaktı. Bu komisyon kararlarını oybirliği ile alacak ve herhangi bir anlaşmazlık halinde komisyon üyeleri sorunu kendi hükümetlerine götürecekti.
Antlaşmanın 63.maddesine göre Osmanlı hükümetinin 62.maddede belirtilen komisyonun kararlarına uymasını ve kendisine bildirildikten sonra üç ay içinde benimseyip uygulamakla yükümlü olmasını hükme bağlıyordu. 64. Maddesine göre ise 62. maddede belirlenen bölgede yaşayan Kürtler, antlaşmanın yürürlüğe girmesinden bir yıl içinde bu nüfusun çoğunluğunun Osmanlı devletinden ayrılıp bağımsız bir devlet olmayı kabul etmesi halinde Milletler Cemiyeti’ne başvurabilecekti. Milletler Cemiyeti de Kürtlerin bağımsızlık kazanma yeteneğine sahip olduklarını uygun görmesi halinde kendilerine bağımsızlık verilmesini Osmanlı Devletine tavsiye edebilecekti.
Sevr’de ve Lozan antlaşmalarında Kürdistan’ın bölünmüş sömürge statüsünün devam ettirilmesinde ekili olan iki tutumdan biri, Mondros Mütarekesi’nin çizdiği sınırları kabullenerek kendisini Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine ikame eden Kemalist iktidarın gösterdiği siyasi tavırdı. İkincisi, Kürdistan’ın jeostratejik ve jeopolitik öneminden dolayı müttefiklerin ve özellikle İngilizlerin ve Fransızların isteksizliği ve Kürtleri yalnızlaştırma politikalarıydı.