Bilirsin doğanın bir kabahati yoktur / Bilirsin her şeyin insandan geldiğini / Bilmediğinse bu taze acıyla nasıl baş edeceğin, nasıl taşıyacağındır
Sibel Ünal
Göçüğün etrafında dolanırsın / Yangının ateşini seyredersin / Enkazın başında beklersin.
Sessizliktir bu…
Senin sessizliğin.
Ne kadar basit / Ne kadar acımasız! / Ne kadar çaresiz ve suskun…
Sessizlik…koca bir sessizlik.
Tırnaklarınla kazırsın tonlarca enkazı / gözlerinle delmek istersin betonu / Yığılırsın sonra… / Bir inilti olsun duymak istersin / Dayarsın kulağını yerin karnına / Bir mucize beklersin / Sarsılsın yer ve tekrar ortaya çıksın / Gelsin, bulsun seni istersin / Gelmez fakat… / Çökersin.
Sessizlik…derin sessizlik.
Bütün evrenin acısı, yağmurları dökülür üstüne / Yalvarırsın… Dua edersin… Haykırırsın nafile! / Yüreğin yarılır ortasından / Ağır, sancılı tam göğsünün orta yeri erir…erir / Bitmek tükenmez sürüp gider / Bütün bedenini bir ağ gibi sarar o acı / Yanarsın… / Gelmez, hiç gelmez… / Sesi de duyulmaz.
Sessizlik…Sessizlik.
Tonlarca ağırlığın, yükün altında / Tonlarca boşluğun, hiçliğin, tonlarca bulutun, göğün altında ezilirsin… / Günler sonra artık solduğunda enkaz başında, mecalsiz… / Ucu görünür ayakkabılarından bir tekinin / Hareketsiz, cansız / Tanırsın / bir parçandır o senin / Senin cansızlığın, senin duran yüreğindir o / Yığılırsın.
Sessizlik…sessizlik…derin.
Nefes alamazsın / Donuklaşırsın / İsyan edersin / Yumruklarsın üstüne bastığın toprağı / Hiç gelmeyeni, hiç uyanmayanı, hiç gülmeyeni, hiç ağlamayanı, hiç duyulmayanı / Kardeşini, ananı, babanı…
Sensin her biri / Yerkabuğunun çırpındığı gibi / Evrenin orta yerinde çırpınırsın / Yapayalnız bırakılmışlığına ağlarsın, kahredersin…
Sessizlik…derin sessizlik…
Bilirsin doğanın bir kabahati yoktur / Bilirsin her şeyin insandan geldiğini / Bilmediğinse bu taze acıyla nasıl baş edeceğin, nasıl taşıyacağındır.
Sessizlik…sessizlik…
Kederin kendisi olursun! / Ve de ağrının içinde dolaştığı damar / Bunun gibi şeyleri duymuşluğun, okumuşluğun vardı oysa / Uzak sanırdın / Şimdiyse / Onun içindesin, o senin içinde / İnanmak istemesen de bu böyle! / Şimdi onunla birsin/ Onu tanıyor, onu biliyorsun!
Sessizlik…derin…sessizlik
Öfkelensen de sesin göğün boşluğunda dönüp dolaşacak sadece / Enkazın yaydığı koku / Senin acının kokusudur artık! / Bu bilme hali sana yeni bir biliş getirecek / Sevdiklerinin vazgeçilmez olduğu! / Bütün hırsların, açgözlülüklerin ise çöldeki kum taneleri gibi uçuşacak rüzgârda / Sen artık yeni bir sensin! / Kalbine gömdüğün o biriciği / anılarını yaşayarak geçireceğin yılları!
Sessizlik…Sessizlik.
Her şey değişecek çevrende ve yeryüzünde / Sende bu değişmeyecek / Sen onu bileceksin! / İçinde, yüreğinde mayalanan / O acıyı, ağrıyı hiç unutmayacaksın! / Bütün gürültülere rağmen / kendini hatırlatacak sessiz sesiyle / Sen de onunla sessiz kalacaksın.
Sessizlik…Sessizlik…Sessizlik.
Aynı dilde konuşacaksınız / Aynı yolda yürüyeceksiniz / Sen yürüdüğünde o da yürüyecek, koştuğunda o da koşacak / Ama sessizce ve senle birlikte / Soracaksın / Bu dilin bir geçmişi, bir geleceği var mı? / Bu suskunun, bu eylemsizliğin, bu gürültünün, bu hareketsizliğin bir geleceği var mı?
Sessizlik…derin…
İçinde taşıdığın, anısını yaşatacağın sevdiğinin geleceği de geçmişi de / Sensin artık! / Ona iyi bak! / Çünkü sende gizli artık o / Onun gözleriyle gör güneşi, denizi, dağı, ovayı, ağacı…/ Onun mutluluğu, gülüşü, sevincisin sen! / Artık o sensin! / Ufka bakan kim? / Sadece sen ve o…