Uzun süre önce yazdığım bu konuyu bir daha gündeme taşımak adına bir daha değineceğim. Yüksek güvenlik-gizlilikle yürütülen bu çalışmalar ve barındırdığı tehlikeden kaynaklı bu konuya tekrara düşsem de değineceğim. Bu konuda verilen soru önergelerine hiçbir cevap verilmemiş ve kamuya hiçbir bilgilendirme yapılmamaktadır. Kapitalizmin temel ayağı olan endüstriyalizm, daha çok kâr elde etmek için sömürü politikasını savaşlar üzerine kurmakta ve savaşları en geçerli yöntem olarak kullanmaktadır. Bunun için de silah, demir-çelik sanayisi ile beslenmektedir.
Bu sektörler de dünyadaki enerjinin % 70’e yakınını kullanır, durum böyle olunca enerji endüstriyalizmin vazgeçilmezi olur. Kapitalizm kendini sürdürülebilmek adına alternatif enerji kaynakları bulmak zorunda kalmıştır. İklim ve küresel ısınma gibi kaygılardan çok uzaktır. Kendi eliyle kurduğu sivil toplum kuruluşları da onu ayakta tutmak için çalışıp, yeşil enerji ve doğaya sahip çıktığını söyleyerek aldatmacalarda bulunur. Sürdürülebilirliği savunur, oysa ne için veya kim için sorularının cevapları yine de kapitalizmdir. Dünyada tahribatları çok yüksek olmasına rağmen fosil yakıtlar (petrol, kömür, doğalgaz) çıkarılmış ve tükenme noktasına gelmiştir.
Fosil yakıtların küresel ısınmada geri dönülmez tahribatlara ulaşmasına rağmen kullanımına devam edilmektedir. Dünyada konvansiyonel gazın 60 yıllık ömrü kaldı ki, küresel ısınma için verilen sınır en fazla % 10’u çıkarılabilir oran olarak belirlenmiştir. Kayagazı devreye girerse bu süre 250 yıla çıkıyor.
Seyl/kayaç gazı; genel adıyla kayagazı nedir ile başlamak daha doğru olur. Doğalgaz ve petrol oluştuğu ana kayadan sızarak başka kayalara geçer, bu geçişte bir miktar fosil yakıt ana kayayı terk etmeyerek ana kayanın gözenekleri arasına sıkışır. İşte bu kayaçlara hapsolmuş petrol ve doğalgaz da kayaç gazı olarak tanımlanır. Dünya da shale (şeyl) gas olarak adlandırılan bu fosil yakıta kayaç gazı ya da şeyl gaz demek doğru bir adlandırma olur.
Yöntem olarak da çatlatma/kırılma (fracking) ile çıkarılır. Doğalgaz rezervi ile dünya enerji piyasasını Rusya elinde tutmuş, enerji devi olmuşken, ABD bunun gerisinde kalmış ve farklı arayışlara girmiş, bu arayışları sonuç vermiştir. Doğalgaz açığını şeyl gazı ile kaptmak için çalışmalara başlamıştır. Dünyada ilk şeyl gazı çalışmaları 1800 yıllarda ABD’de New York’ta gerçekleşmiş ancak endüstriyel üretime 1970’li yıllarda geçilmiştir. ABD de şeyl gazı otuzdan fazla eyalette 450 binden fazla kuyudan çıkarılmaktadır.
Dünyada Rusya, ABD, Çin, Brezilya, Arjantin, İsrail, Cezayir, Kanada, Meksika, Avusturalya ve Güney Afrika başta olmak üzere dünyada birçok ülke gözünü şeyl gazına dikmiştir. Dünyadaki şeyl gazı rezervi yaklaşık 7795 trilyon m³’tür. Avrupa Birliği ülkeleri rezerv azlığı ve maliyet yüksekliğinden dolayı bu gazın çıkarılmasına öncülük etmemiş hatta Fransa kanunla yasaklamıştır.
Polonya ve İsrail alternatif enerji olarak şeyl gazını kullanmaya başlamıştır. İlerleyen teknolojiden kaynaklı şeyl gaz maliyeti doğalgazın altına inmiş ve cazip hale gelmiştir. Türkiye’de ise Trakya ve Dicle vadi havzasında olmak üzere iki bölgede yaklaşık 65 milyon m³ rezerv tespit edilmiştir. Dicle vadi havzasında deneme kuyuları açılmış, Trakya da ise fizibilite çalışmaları devam etmektedir. Dönemin Enerji Bakanının müjde olarak sunduğu bu rezerv için Dicle vadi havzasında TPAO ve Shell işbirliği ile 1800 adet kuyu açılması planlanmaktadır.
Açılan kuyudan 1500-4500 metre aralığında yatay sondajlama ile yer altına yüksek basınçlı çatlatma sıvısı denilen; 590 civarı kimyasal madde ile kum ve su yüksek basınçla fracking yöntemi ile enjekte edilmektedir. Oran olarak % 97.5 su, %2.5 ince kum ve kimyasallardan oluşmaktadır. Her kuyu için iki olimpik havuzu dolduracak kadar su verilmektedir. Ve bu suyun yaklaşık % 40’ı yukarıya geri dönmektedir.
Yüksek basınçlı bu su ve karışım fracking yöntemi ile elde edilen kırılmalar çatlaklar ve kılcal damarlar oluşturmaktadır, kayaçlar içindeki gazı açığa çıkarmakta ve kuyunun ağzına yukarı doğru çıkmaktadır. Peki, tüm yetkililerin dediği gibi, enerjide dışa bağımlılığımız kalmayacak ve zararı yok söylemleri ne içermektedir? Adı sır gibi saklanan 590 civarı kimyasal madde hangileridir, neden saklanmaktadır? Yeraltında yapılan kırılmalarla oluşan çatlaklardan sızan bu kimyasallar yeraltı su akiferlerine karışmaktadır. Bu kuyular yüksek güvenlikle korunmakta, hiçbir şekilde bilgilendirme yöre halkına yapılmamaktadır. Dünyada içilebilir su varlıklarının 2050 yılında tükeneceği ve bugün 1.3 milyon kişinin içilebilir su bulamadığı bilinmektedir. Sistemce su ticarileşirken yanlış tarımsal politikaları ile yeraltı su varlıkları hunharca tüketilmektedir.
Su tüm canlıların yaşam hakkıdır ve ulaşılabilir olmalıdır. Kimsenin tekeline verilemez ve ticarileştirilemez. Türkiye gibi deprem kuşağında olan alanlarda tektonik plakalardaki kırılmalarda +1 şiddetinde depreme neden olmaktadır. Dicle vadi havzasında depremler başlayacaktır. Yine oluşan bu çatlaklardan yeryüzüne sızan gazdan; bitki ve canlılar yaşayamayacak hale gelecektir, tarımsal araziler çoraklaşacak, yüzlerce yıl hiçbir canlı yaşayamayacak, orada yaşayanlar göç edip kapitalizme ucuz işçi olmak zorunda bırakılacak, fosil yakıta olan bağımlılık devam edecek, sera gazı salınımı artacak ve depremleri tetikleyerek artışa neden olacak.
ABD de şeyl gazı çıkarılan alanlarda; Yüzeysel çevre kirliliği, yüzey sularının çekilmesi, atıklarla oluşan kirlilik, kırılmalarla açığa çıkan gazların havaya karışması ile oluşan kirlilikler, içme sularında kirlilik, sağlığa dair kanser riski, musluklardan metan gazı akması, hayvanlarda ölü doğum ile düşük olayına çokça rastlamaktadır. ABD Massachusetts Institute of Technology (MIT) tarafından 2011 yılında yayımlanan raporda, tavsiyeler kısmında bu konudaki riskin büyük olduğu ve sadece birkaç kuyudaki hatalı işletmenin bile ciddi çevre sorunları yaratabileceğine dikkat edilmesi gerektiği de ifade edilmektedir. Kayagazı üretiminde farklı ülkeler farklı bölgesel jeolojik karakteristiklere ve özgün kayaç tabakası özelliklerine sahip olmalarından dolayı su konusunda da farklı sorunlarla karşılaşmaktadır.
Doğayı ve insanı metalaştıran bu zihniyetten dönülmelidir. Özellikle göçlerle megapolleşen kentsiz kentlerin, devasa nüfuslu alanların önüne geçmek için kır yaşamının korunması gerekmektedir. Sulama barajları adı altında inşa edilen Silvan ve Batman barajlarının yapılmasının asıl nedeni sulama değil bu kuyuları beslemektir. ‘Tarımsal sulamada kullanılacak’ söylemi kandırmacadan başka bir şey değildir.
Endüstriyel tarım politikaları yerine geçimlik ekonomisi yapan küçük çiftçi korunmalı, kapitalizmin tuzağına çekilmemelidir. Yenilenebilir enerji kullanımının önü açılmalı, enerjide doğru kullanım öğretileri geliştirilmelidir. Savaşlar en büyük ekolojik tahribatlardır, savaşlar için çalışan silah, demir-çelik endüstrisine verilen öneme son verilmelidir. Geçen bu sürede verilere dair istatiksel değerler değişim göstermişse de tehlike-tahribatların boyutları gerçekliğini korumaktadır. Merkezi iktidarın bu cevapsızlığı konuyu gündemden düşürse de yaşanacak olayların vahametini değiştirmeyecektir.